Medyanın kendi elleriyle büyüttüğü bir kavram: Haber detoksu

Haber diye sunulan şeyler gün geçtikçe birer; korku, endişe, öfke, gerilim ve üzüntü kaynağı oluyor. Çatışma temelli hikayelerden beslenmeye devam eden medya, her geçen gün kendi yarattığı canavarı elleriyle büyütmeye devam ediyor.  

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım, “Ailecek haber detoksu yapıyoruz” sözleriyle televizyon, gazete ve internet haberlerini takip etmeme kararı aldıklarını söylüyordu. Bir yakınım “Kanalın birini açıyoruz sürekli polisiye haberler, diğerini açıyoruz bu kez de ekonomik gidişatla ilgili olumsuz haberler var. Artık ailecek haber bülteni izlememeye karar verdik” diyordu. İnternette rastladığım bir psikolog danışanlarına “Sık sık haber detoksu yapın”, tavsiyesinde bulunurken, bir yazar da köşesinde “Haber detoksu zamanı… Siyasi ve ekonomik olarak olup bitenler normal okunamaz. Mazoşist değilseniz ayrıntılı okunacak-dinlenecek yanı yok” diye yazıyordu.

Haber detoksu başlığı sıkça önüme düşünce haliyle bu konudaki fikirlerimi yazmak bir gereksinim oldu.

Haber detoksu aslında literatüre yeni giren bir kavram değil. Daha önce de çeşitli vesilelerle gündeme geldi. Örneğin, tatile giden ve orada haber detoksu yapacağını ya da sosyal medya detoksu yapacağını söyleyenlerin ağzından sıkça duyuyorduk bu kavramı.

Görünen o ki, haber detoksu şimdilerde yeniden gündemde.

Peki detoks nedir diye kelime anlamına şöyle bir bakalım… Sözlükte, “vücutta oluşan radikal maddelerin nötrleşmesi ve atılması için gerçekleşen işlem” olarak nitelendiriliyor. Yani, insanın sigara içmemesi, alkol almaması, koruyucu kimyasal içeren besin tüketmemesi gibi şeyler detoks kapsamına giriyor.

Vücuda zararlı madde almamak detoks oluyorsa, bu durumda mantık gereği vücut kimyasını bozan haberleri takip etmemek de detoks kapsamına giriyor. Doğru bir okumayla haber detoksu denilen şeyi, “insanların yaşadıkları çevreye gözünü, kulağını kapatması” olarak da yorumlamak mümkün. İzlememek, işitmemek ve okumamaktan kaynaklanan bir nevi rahatlama hissi de diyebiliriz buna… Değişik ama anlaşılabilir bir ruh hali…

Haber okumamak ve izlememek insanlarda rahatlama hissi yaratıyorsa, o halde o haberleri yayınlayan medyanın varlığını sorgulamak gerekmez mi? Ya da değiştirerek sorarsak; “Acaba medya insanların psikolojisini bozan, gerginliğe neden olan, ümitsizliğe yol açan ve içlerine korku salan bu haberleri kasten mi yayınlıyor?” Toplumun ruh sağlığını bozarak acaba başka bir amaç mı güdülüyor?

Bir yanda koca bir ülke şiddet sarmalının tam da ortasındaymışçasına cinnet, kaza, cinayet, yangın, hayvana şiddet, kadına şiddet, çocuğa şiddet, kavga haberleri, diğer yanda da insanın içine umutsuzluk düşüren işsizlik, pahalılık, enflasyon, geçinememe ve bitmeyen siyasilerin haberleri.

Bir gazeteci olarak bunu demeyi asla istemezdim ama insan izlemese, okumasa kendisini daha iyi hissedecek.

Düşünsenize…

İletişim çağında yaşarken ve bu çağın gereği olarak daha çok bilgiye, daha çok habere ihtiyaç duyduğumuz ortadayken, sayısı hiç de az olmayan bir kitle haber detoksu yapıyor.

Böyle bir çağda insanlar bilmemenin, duymamanın ve görmemenin kendi akıl sağlıklarına daha iyi geleceğini düşünüyor.

Nereden nereye?

Bir zamanlar “ajans saati geldi" diye ailecek başında toplanılan televizyonlar, yoksunluğu durumunda bünyeye iyi gelen birer teknolojik alete dönüşüyor. Bir zamanlar “yazıyoooor” diye bağıran çocuğun nidalarında vücut bulan gazeteler, şimdilerde eve dahi sokulmayan anlamsız yazılı materyallere dönüşüyor. Haber diye sunulan şeyler gün geçtikçe birer; korku, endişe, öfke, gerilim ve üzüntü kaynağı oluyor. Çatışma temelli hikayelerden beslenmeye devam eden medya, her geçen gün kendi yarattığı canavarı elleriyle büyütmeye devam ediyor.