Medya da zamanın ruhuna uydu! İşte unutulan gazetecilik!

Hani gazeteci bilinmeyeni bildiren, görünmeyeni gösteren, duyulmayanı duyurandı? Sosyal medyada başlayan dedikoduları sayfalara, ekranlara aktarmak ne zamandır habercilikten sayılmaya başladı?

Bu aralar pek tadı tuzu olmasa da güzel günler de gördü bu meslek… Elbette “altın çağı” değildi ama her hâlükârda bugünlerden daha iyiydi. Ne mutlu ben de yetişebildim o günlerin bir kısmına. Tek cümleyle anlatmak gerekirse; sadece haberin, daha iyi haberin, cesurca yazılan haberin, kimsede olmayan haberin düşünüldüğü yıllardı.

Her şey 15-20 yıllık bir zaman diliminde oluverdi. Bir de baktık ki, mesleğe dair güzel hasletler bir bir yok olmuş. Zamanın ruhuna uyum sağlayarak unutulmuş…

En güzel haberi yapmak için kaygılanmak unutuldu mesela…

Oysa bir zamanlar okuyucuya ve izleyiciye saygının göstergelerinden birisiydi… Gazeteciler şimdilerde bırakın en güzel haberi yakalamak için kaygılanmayı, masraf olmasın diye plazalardan dışarı çıkıp haber bile yapamıyorlar. En güzel haber artık günümüzde ajanslardan en iyi takla attırılan ve maliyeti en az olan haber oldu.

Atlatma haber yapmak unutuldu mesela…

Mazide kaldı artık, “O haber sadece benim gazetemde, benim kanalımda yayınlanmalı” diye telaşlanan gazeteciler… Hala haber atlatma kaygısı yaşayan gazeteciler kaldı mı bilmem ama eğer kaldıysa günümüzde böyleleri korumaya alınsa yeridir. Ne güzel hazdır o atlatma haberin ardından gelen yönetici teşekkürü ve meslektaş tebriği… Zaman ve taktik konusunda üstünlük sağlayanların ödülüydü atlatma haberler…

Ve en çok unutulan da özel haberler oldu maalesef…

Bir gazeteci için atlatma haberin hazzı başkadır ama özel haberin hazzı daha bir başkadır. Çünkü; günlerce araştırılan, doğruluğunu teyit için birçok kişi ile görüşülen, belge ve fotoğraflarını temin etmek için kapı kapı dolaşılan ve gündemi sarsan bir haberdir özel haber… Bu aralar gazetelerde ve TV kanallarında özel habere rastladığımızda şaşıracağımız günlerden geçiyoruz… Nedendir bilinmez ama rutinin peşinden şuursuzca sürüklenerek haber yapanlar en muteber gazeteciler arasına girdi.

Tuhaf bir gazetecilik anlayışı hakim şu günlerde medyaya… Tam da şuna benziyor: “Magazin gazeteciliği görünümlü dedikodu gazeteciliği”…

Ne çok dedikodu seven gazeteci varmış, ne çok dedikodu meraklısı siyasetçi varmış son bir haftada hepsini öğrendik. Yok efendim “Sezen Aksu beş yıl önce şarkı yazmışmış da içinde Adem ile Havva’ya hakaret varmış”, yok efendim “şarkıcı Gülşen’in sahnede giydiği don çok inceymiş” ve daha bunun gibi niceleri…

Hani gazeteci bilinmeyeni bildiren, görünmeyeni gösteren, duyulmayanı duyurandı? Sosyal medyada başlayan dedikoduları sayfalara, ekranlara aktarmak ne zamandır habercilikten sayılmaya başladı? Araştırmacı ve soruşturmacı gazeteciliğin izine rastlanmayan, zerre kamu yararı bulunmayan görsel ve yazılı malzemeler ne zamandır ‘haber’ olarak kabul edilmeye başlandı?

İşte size güzide medyamızdan bazı özel haber örnekleri: “Kız isimleri verdiği araçlarına gözü gibi bakıyor”, “Skandal! Yatak odası takımlarına Kuran’daki surelerin adı verildi”, “Zeytinyağı ihracatı ikiye kanlandı”, “Bursa’ya kış neden gelmiyor?”, “Domates fiyatları uçtu”, “Ankara beni bulsun’ dedi, fenomen oldu…”

Bu başlıklar, küçük bir çabayla erişebildiğim ve üzerinde özel haber logosu bulunan içeriklerdi. Medyada ‘özel haber’ denilince ne anlaşıldığını varın siz düşünün…  

Şimdi soralım… Bu tür haberlerden oluşan bültenleri ve sayfaları halka sunmak izleyici ve okuyucunun aklıyla alay etmek değil de nedir?

İşte bu yüzden araştırmacı gazetecilik denildiğinde bu ülkede akılara ilk Uğur Mumcu’nun adı geliyor.

İşte bu yüzden daha bir anlam buluyor George Orwell’in, “Gazetecilik başkalarının basmadığını yayınlamaktır, geri kalan her şey halkla ilişkilerdir” tespiti.

Unutmuşuz, gerçekten unutmuşuz gazeteciliğin ne demek olduğunu… Umarım hatırlaması kolay olur.