Polemik & Kulis
10 Mar 2010 12:10 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:09

KOZMETİK HANIMABLA VE LİBERAL AMCA!..DOĞAN MEDYASI'NDA SERT KAVGA!..

Nuray Mert ile Hadi Uluengin aynı gazetenin farklı köşelerinden birbirlerine öyle bir saydırdılar ki...

İşte, Hadi Uluengin'in Nuray Mert'e yazdığı yazı...

Kozmetik hanımabla (son)

EN önce Nuray Mert'le girmek zorunda kaldığım bu polemikten dolayı özür dilerim.

Ama elinizi vicdanınıza koyup şunu kabul edin: Önceki gün bana "liberal amca" diye saldıran ve aşağıdaki nedenlerden ötürü de benim "kozmetik hanımabla" diye vaftiz ettiğim Mert'in demagojisini yiyip yutsaydım, sukût ikrardan gelir sözünü kabullenmiş olacaktım.

Oysa ikrar ne kelime, aksine, aynı Mert o "Şark'ta muteber" müritlerinin ve vasatlık dalkavuklarının gözünü boyayabilir ama bu satırlar yazarına karnaval makyajı vız gelir.   

Dolayısıyla, ilkin pazartesi günkü yazısının maddi ve kasti tahrifatlarından başlayalım.

* * *

MERT, 1924 yerine 1922 diye yazmamdan hareketle, Hilafet'le Saltanat'ın aynı anda kaldırıldığını sandığımı söyleyerek beni alaya alıyor. Aklı sıra "cehaletimi" (!) ispatlayacak.

Ne zavallı bir mugalâta! İyi okusun, zaten 3 Mart diye belirtmiştim. Bilhassa da ilga kanununu tam adıyla zikrettim. Yanlışı sonra farkettim ki, mal bulmuş Mağribi gibi atlamış.  

Artı, zaten hem aynı yazıda Halife hakkında kaleme aldıklarım, hem de konuya ilişkin olarak daha önce yayınladığım sayısız makale, Osmanlı- Cumhuriyet tarihlerini epey yutmuş bu satırlar yazarının neyi ne kadar bildiğinin delilidir. Kozmetikli icazete hiç ihtiyacım yoktur.

Ama insani bir yanlışla demagojiye sarılan Mert'in grado yükseltmeye ihtiyacı vardır.

* * *

ÖTE yandan Mert, "Uluengin ABD bombaları altında can veren Afganlılara 'boku şalvarlı Afganlılar' demişti" diyerek önce yalan söylüyor. Sonra da konteksti tahrif ediyor.

"Kozmetik hanımabla"nın makyajcılığına pes, Halep oradaysa arşiv buradadır ve 28 Kasım 2001 tarihli o yazıdaki ifade "Afgan" değil "şalvarı boklu T-a-l-i-b-a-n" şeklindedir.

Üstelik, ABD bombardımanı sırasında Kâbil'de 800 kişinin öldüğü yalanından sonra ve gerçek zayiatın 30 kişi olduğuna dair yapılan BM açıklaması ertesinde kaleme alınmıştır.

Fakat doğru, bu satırlar yazarı Nuray Mert gibi "her tarafı idare etmek" gibi bir oportünist manevracılıkla uzlaşmadığı içindir ki, dün yazdığının altına bugün de imza atar.

Batı düşmanlarının kompleksini uyduruk bir "oryantalizm" (!) masalıyla avutmaz.

Dolayısıyla, onun aksine, "ulusalcı İslamcılar"dan mürit devşirmek sevdasına ne câni Taliban'a karşı "siyaseten doğru" dil kullanır; ne de Hamah katliamının Suriye Baasçılığına "dostluk seferi" (!) düzenleyerek aynı anda "laikçi ulusalcılar"ı kollamaya çalışır.

Evet evet, benin indimde Taliban'ın şalvarı bokludur; Şam'ın hanedanı diktatoryadır ve CHP'nin çarşaf yırtıcılığı zorbalıktır ki, realpolitik devlet siyasetleri ve gündelik politikacı hesapları hariç, "entelektüel namus"a sahip hiç kimse bunların hiçbiriyle uzlaşmaz.

Daima suret-i haktan görünerek bir gün birine, ertesi gün de diğerine çiçek uzatmaz.

* * *

SONRACIĞIMA Mert, CHP'li duduların çarşaf eylemini eleştirmemi "Cumhuriyet ve Hilafet tartışmalarındaki derinliğin farkında olmayan bir sığlık"la suçlamaya yeltendi.

Eh ne demeli, demek ki "derinlik"i ve "sığlık"ı kimi fersahla, kimi mikronla ölçüyor. 

Fakat esas mesele, Nuray Mert'in yukarıdaki tavrı yine "her tarafı idare etmek" ve bunu da "makûl" (!) diye pazarlamak eyyamcılığının başka bir göstergesini daha sunuyor.

Nasıl ki, tam cuntalar ayağa dökülürken; nasıl ki tam darbeciler kodese tıkılırken, nasıl ki tam yargı yasamaya tecavüz ederken, sanki bunlar şu an yaşanmıyormuş gibi Mert aniden "sivil vesayet" diye parladı ve "sahne ışıkları"na kavuştu, işte onun "makûl"u (!) budur!

Yani, hâkim statükoyu gerçekten demokratik bir sisteme dönüştürmek falan değildir.

"Kozmetik hanımabla"nın kıymeti kendinden menkul o "makûl"ü, kozmetikliğinin doğası gereği, çok fazla göze batan yerlerini makyajla yamayarak eskiyi idame ettirmektir.

Ve, ben dâhil tüm özgürlükçülere hırsla saldırması da onun bu eyyamcı "makûl"ünü makbul saymamamızdan kaynaklanmaktadır ki, Mert'le polemik defterim burada kapanmıştır.


İşte Nuray Mert'in yazısı....

'Liberal Amca' çok kızmış!

SİVRİ dille eleştiri yazısı yazdığım birinin, canının sıkılmasını anlarım, "Eline sağlık" diye cevap vermesini beklemem. Ama, hal böyle diye, işi edep dışına taşırmanın âlemi yok.

Bir kere, alt alta hakaret içeren ifade kullanmak suretiyle bir eleştiriye cevap verilmiş olunmuyor, "cevap verme aczi" daha da fazla ortaya çıkıyor, o kadar!

Hem de ne acz! 

HARCIALEM

Bunca yıl eli kalem tutan birinin, cevap yetiştireceğim diye, benim "amca" dememe karşılık "hanım abla" diye ucuz laf yetiştirme çabası çok zavallıca olmuş.

"Ablalık"tan hatta "teyze"likten hiç yüksünmem, zira elli yaşındayım. Yaşım tutmadığı için bana laf yetiştirmeye çalışan şahsın olmasa da, birçok yazarın ablası sayılabilirim. Kusura bakmasın, "amca" tabirini yaşına dikkat çekmek için değil, "CHP'li teyze" lafına karşılık olarak kullandım.

Zaten, yazımın en az alınganlık göstermesi gereken kısmı "amcalık" meselesi. Belki "bu yaşta, bu cehalet" imasında bulunduğumu düşünmüştür, öyle bir niyetim yoktu ama "Kişinin kendini bilmesi gibi fazilet olmaz" derler.

Doğrusu, yazımı onun yazısı üzerine kaleme aldım ama düşüncelerini çok önemli, özgün bulduğumdan değil, tam tersine fazla harcıâlem olduğu için, öyle olduğu halde, büyük laf etme hevesi taşıdığı için!

Dahası, benim asıl önemsediğim, söz konusu yazıda da belirttiğim gibi, Uluengin'in şahsı veya münhasıran onun sergilediği fikirler değil, Kemalizm eleştirisi diye ortalara dökülen sığ fikir ve tezler.

Hemen hatırlatayım, bir şeyin önemsenmesi için içeriğinin belli bir düzeyde olması gerekmiyor. Sağ/sığ muhafazakâr tarih tezleri de içerik açısından ciddiye alınacak düzeyde değil ama yaygınlıkları, siyasi açılımları dolayısı ile ve bu açıdan, hep "önemsenerek" tartışılmalı diye düşünürüm.

Nitekim, bu konuya dikkat çekmek üzere, bir süre önce bir çerçeve yazısı yazmıştım, Doğu-Batı Dergisi'nin 2008-2009 Kasım-Aralık-Ocak sayısında, "Cumhuriyet Tarihini Yeniden Okumak" başlığı altında yayınlandı.

Yani asıl konu, Hadi Uluengin'e laf yetiştirmek değil, onun yazısı vesilesiyle bu önemsediğim hususu tartışma konusu etmekti. O nedenle, kendisini, cevap yazmak istiyorsa ciddi olmaya davet etmek isterim.

ÇOK AYIP!

Kızgınlık hezeyanıyla, centilmenliği de bir yana bırakıp, muhatabı bir kadın olduğu için, o konuda da kolaycılığa ve maşizme savrulup, bolca, "kozmetik", "makyaj" gibi laf kullanmış. Çok ayıp!

Benimle, bu şekilde laf yarıştıramayacağını en kısa zamanda hatırlaması kendisi için çok faydalı olur. Hem bilmemek değil, öğrenmemek ayıp, benim yazım sayesinde saltanat ile hilafetin sona ermesinin tarihlerini ayırt etmeyi öğrenmiş oldu, fena mı?