İtibarsız gazetecilik hem dövdürüyor hem sordurmuyor

Gazetecilik meslek onurunun bugün ayaklar altında olmasının en büyük sebeplerinden birinin de “medya patronları” olduğunu söylersek sanırım yanlış olmaz.

Geçtiğimiz hafta gazetecilik adına yaşanan iki talihsiz olayı tartıştı sosyal medya… Birisi Sivas’ta bir yangını haberleştirmek isteyen DHA muhabirlerine yönelik polis şiddeti, diğeri de Fox Haber muhabirinin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a soru sormasının engellenmesi…

Her iki olayın meydana gelmesinde elbette farklı dinamikler söz konusuydu. Ancak, sonuç dönüp dolaşıp gazeteciliğin kaybettiği itibara çıkıyordu.

Gelin, neler yaşandığını kısaca hatırlayalım…

Sivas’ta yangın haberi yapmaya giden iki DHA muhabiri bir polis memurunun engeline takıldılar. Hüsnü Ümit Avcı, görüntü almaya çalıştığı sırada polis memuru Ü.G.'nin yumruklu ve tekmeli saldırısına uğradı. Olay sırasındaki görüntüleri defalarca izledim ve dehşete düştüm. Polis, DHA muhabirleri Hüsnü Ümit Avcı ve Arife Defne Arslan’a adeta husumetlileriymiş gibi davranıyordu. Asıl görevini unutup, onlara haddini bildirmek için tekrar tekrar yanlarına giderek tartışıyordu. Bir türlü vazgeçmiyor, yanındaki ekip arkadaşlarından ısrarla muhabirlerin gözaltına alınmalarını istiyordu.

Sonrasında ortaya çıkan görüntüler insanın içini sızlatacak türdendi. Muhabir Hüsnü Ümit Avcı aldığı darbelerle yere düşüyor ve acılar içinde kıvranıyordu. Bir yandan da ekmek teknesini, yani fotoğraf makinesini gövdesini siper ederek korumaya çalışıyordu. Polis memuru ise o anda “kartını göster!” diyerek onların gazeteci olup olmadıklarını ispat etmelerini istiyordu.

Ne acı değil mi?

Yangının olduğu sokakta asayişi temin etmek için görevlendirilen bir polisin asayiş sorunu haline gelmesi… Olayı adeta kişisel boyuta taşıyarak öfkesine yenilmesi ve meslektaşları tarafından güçlükle zapt edilmesi…

Yaşananlara bakılırsa sanırsınız ki muhabirler basit bir çatı yangınını değil de sanki devletin kozmik odasını görüntülemek istemişler, polis de gövdesini siper ederek buna engel olmak istemiş…

Bu cüreti nereden alıyorsa artık o polis memuru?

Demek ki o da biliyor gazetecilerin kolayca itilip kakılan bir mesleğin mensubu olduklarını. Artık kim fısıldamışsa kulağına, ya da kimi örnek almışsa…

Yaşanan bir diğer talihsiz olay ise Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın basın danışmanının Fox Haber muhabirine soru sorma ambargosu koymasıydı.

Ankara’da ‘hukuk’ konulu düzenlenen bir programı takip eden Fox Haber muhabiri Yeşim Karacaoğlu, bakanın basın danışmanı Bilal Çetin tarafından engelleniyordu. Karacaoğlu’nun yanına gelen Çetin, “Hanımefendi bakın rica ediyorum soru sormayın, bakın rica ediyorum. Normalde ben sizi buraya almayacaktım. Fox TV’yi almayacaktım. Biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı İletişim Dairesi’nin şeyi var. Rica ediyorum soru sormayın” cümleleriyle Bakan Bozdağ’a soru sorulmamasını istiyordu.

Neticede Bakan Bozdağ farklı bir kapıdan çıkarılarak kendisine soru sorulmaması bir şekilde engellenmiş oluyordu. Hukuk’un konuşulduğu salon bir anda hukuksuzluğun merkezine dönüşüyordu. Sorulacak sorudan mı, yoksa verilemeyecek cevaptan mı korkulmuştu? Belli ki talimat büyük yerdendi.

Darp edilen muhabir…

Soru sorması engellenen muhabir…

Bu iki olay da aslında birer sebep değil, sonuç…

Şimdi sormak gerekiyor…

Ne oldu gazetecilerin itibarı bu denli alaşağı oldu?

Bu iki sonuç elbette dünden bugüne yaşanan olaylar neticesinde ortaya çıkmadı.

Gazetecilerin itibarsızlık endeksinin zirvesine yerleşmesindeki en büyük katkıyı maalesef biz gazeteciler yaptık. Patronuyla, yöneticisiyle, yazarıyla ve de muhabiriyle…

Kimi medya patronları iktidarlara yanaştıkça, siyasetçiler onların kolayca satın alınabileceklerini öğrendiler…

Kimi yöneticiler halkın asıl bilmesi gerekenler yerine üst aklın onlara dayattığı bilgileri yayınlayarak halkın gerçeklere ulaşmasını engellediler…

Kimi yazarlar “gerçek bilgi” yerine “belli bir görüşe kanalize olmuş fikirler” üzerinden algı yaratan paryalar oldular…

Kimi muhabirler ise haber kaynakları ile doğru olmayan ilişkiler kurarak gazetecilik mesleğinin ismini lekelediler.   

Bunların yanı sıra  “Televole gazeteciliği”, “asparagas gazeteciliği”, “yandaş-candaş gazetecilik”, “hanutçu gazeteciliği” ve bunlara eklenebilecek onlarca konuyu da mesleğin itibarını ayaklar altına alan sebepler arasında sayabiliriz.

Gazetecilik meslek onurunun bugün ayaklar altında olmasının en büyük sebeplerinden birinin de “medya patronları” olduğunu söylersek sanırım yanlış olmaz. Zira onların iktidarların hemen yanında mevzilenmeleri, kolay eğilip bükülebilen 'kullanışlı birer aparat’ olarak görülmelerini sağladı. Yönetenlerin karşısında bir türlü dik duramadılar.

Medya patronları iktidarların önünde ağladıkça, muhabirler de yedikleri polis dayağı ile ağladılar.

Az önce sormuştum ya “Bu cüreti nereden almışsa artık o polis memuru?” diye…

Sahi, sizce nereden almış olabilir?