İmamoğlu olayının siyasal iletişim kodları! Kötü haberi sevinçle karşılamak…

Ekrem İmamoğlu’nun YSK üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle yargılanarak ceza alması ve sonrasında yaşanan gelişmeleri “basit bir olay ve sonrasında yaşanan normal bir adli süreç” olarak nitelemek son derece yanlış...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun YSK üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle yargılanarak ceza alması ve sonrasında yaşanan gelişmeler, şüphesiz ‘siyasal iletişim’ açısından önemli mesajlar içeriyor. Tüm bunları “basit bir olay ve sonrasında yaşanan normal bir adli süreç” olarak nitelemek son derece yanlış. Bu olayda, hem mahkeme süreci öncesinde siyasal iktidarın, hem karar sonrası Ekrem İmamoğlu’nun ve altılı masa üyelerinin siyasal iletişim açısından verdiği dikkat çekici mesajlar söz konusu…

İmamoğlu olayının siyasal iletişim kodlarını çözmeden önce “Siyasal iletişimin anlamı nedir?” diye soracak olursak, temelde ikna süreci olarak tanımlandığını görüyoruz. Bir diğer değişle, siyasetçilerin, oylarına talip oldukları kitle ile girdikleri her türlü iletişime (sözlü, yazılı ve beden dili ile iletişim) siyasal iletişim adı veriliyor.

İLK MESAJ DAVA AÇILDIĞINDA VERİLDİ

Söz konusu olayı daha davanın ilk olarak açıldığı andan itibaren değerlendirirsek, iktidarın siyasal iletişim açısından burada ilk mesajını verdiğini görüyoruz. Bu mesaj “Bu ülkede bir Cumhurbaşkanı adayı belirlenecekse bu asla benden bağımsız olamaz” mesajıdır. YSK üyelerine “ahmak” diyerek hakaret ettiği ileri sürülen İBB Başkanı İmamoğlu, böylece o günden itibaren yargı cenderesi altına sokulmuştur. Burada kendisine aslında “Ülkenin yargı aparatları benim elimde, söylemlerin ve eylemlerinle senin adım adım hep takipçin olacağız” mesajı da verilmiştir. Hatta dava ilk açıldığında pek çok kişi tarafından ciddiye alınmasa da kimi hukukçular daha o günlerden itibaren bu davanın İmamoğlu’nun olası Cumhurbaşkanlığı adaylığında ciddi sorunlara yol açabileceği yönünde yorumlar yapmıştır.

Nitekim şu an o günleri yaşıyoruz.

Ciddiye alınmayan bir davadan, önemli bir hukuki bilinmezliğe doğru evrilen bir süreç…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ülkenin kader seçimi olarak nitelendirilen Haziran 2023 seçimi öncesinde önemli bir rakibini muhtemelen saf dışı etmek üzere… Konuya ilişkin olarak sessizliğini henüz korusa da bu sessizliğin bile aslında ne anlama geldiğini herkes çok iyi biliyor.

ERDOĞAN, AKŞENER VE İMAMOĞLU’NDAN GÜÇLÜ MESAJLAR

Gelelim mahkeme kararının açıklandığı güne…

Siyasal iletişim açısından belki de en karmaşık mesajların verildiği ve değme uzmanların bile bu mesajları doğru olarak okuyabilmesinin güçleştiği o güne…

Doğrusu o gün; merak, üzüntü, sevinç, şaşkınlık, hiddet gibi duygulara zafere yaklaşma ve geleceğe dair beslenen ümitlerin artması gibi duygular da yoğun olarak eşlik etti.

Öncelikle belirtmeliyiz ki o gün üç siyasi kişiliğin mesajı kitleler tarafından en güçlü şekilde algılandı. İlki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ikincisi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, üçüncüsü de İyi Parti lideri Meral Akşener’di.

Nedenine gelecek olursak…

Erdoğan kendisine bağlı yargı erki eliyle olası rakibini nasıl saf dışı edebileceğini net bir şekilde gösterdi.

İmamoğlu ise Saraçhane’de otobüsün üzerinde yaptığı konuşmada gerek güçlü hitabetiyle, gerekse beden diliyle Cumhurbaşkanı adayı olma yolundaki iddiasını hala sürdürdüğünü güçlü bir şekilde ifade etti.

Akşener ise o akşam İmamoğlu’nun yanında durarak, deyim yerindeyse “Altılı masadaki liderler ne derse desin benim Cumhurbaşkanı adayım İmamoğlu” mesajını haykırıyordu. Onu her fırsatta kucaklaması, sevgi ve şefkat göstermesi de şüphesiz bu mesajın beden dili yöntemi ile bir diğer ifade ediliş şekliydi.

KÖTÜ HABERİ SEVİNÇLE KARŞILAMAK! 

Kararın açıklandığı anda İmamoğlu’nun makamında Akşener’le birlikte takındığı sevinç yaşarmışçasına tavırlar, doğrusu nereye konulacağı pek de bilinmeyen beden dili ifadeleri olarak karşımıza çıkıyor. Ne tezattır ki İmamoğlu ve Akşener sevinircesine tavır takınırken, aynı karede yer alan görüntülerde İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu’nun üzgün duruşu dikkatlerden kaçmıyordu.

Saraçhane’deki başkanlık makamında bu görüntüler kayda geçerken, iktidar kanadındaki kimi siyasetçiler ve iktidara yakın gazeteciler ise sosyal medyadan verilen kararın yanlış olduğunu savunuyordu. Bu dururumu en iyi anlatan tweetlerden birisi sanırım şu: “Meral Akşener ve Ekrem İmamoğlu hapis cezası kararı için adeta kutlama yaptı. Nasıl oluyor bu? İktidar cephesi kararı eleştirirken, bunlar neredeyse sevinçten lokma dökecekler.”

KILIÇDAROĞLU AÇISINDAN TAM BİR SİYASAL İLETİŞİM FACİASI

Bazı önemli anlar vardır ki gözler orada bazı kişileri arar. Nitekim gözlerin aradığı yegâne kişi, kararın açıklandığı akşam CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu idi…

Bunun adına artık bir “öngörüsüzlük” mü yoksa “danışmanların yanlış bilgilendirmesi” mi denilmeli bilinmez ama Kılıçdaroğlu o akşam ender yaşanan siyasal iletişim facialarından birisini yaşadı.

O gün İmamoğlu’nun yanında ilk yer alan siyasi figür olarak tüm puanları İyi Parti lideri Meral Akşener topladı. Akşener’le aynı refleksi gösteremeyen diğer altılı masa liderleri ise Kılıçdaroğlu gibi kaybetti. Hatta öylesine ilginç bir manzara yaşandı ki, konuyu hiç bilmeyenler İmamoğlu’nun İyi Partili bir belediye başkanı olduğunu bile düşünebilirdi.

Tarifeli uçakla gidip özel uçakla dönen Kılıçdaroğlu döndü dönmesine ama sosyal medyadaki yorumlarda, dönüşü tıpkı yangın söndükten sonra gelen itfaiye aracına benzetildi.

Kılıçdaroğlu, ertesi gün Saraçhane’de düzenlenen ikinci mitingden de ancak 6’da 1 oranında pay alabildi.

SARAÇHANE’DEKİ İKİNCİ MİTİNGDEN ÖNEMLİ MESAJLAR

Kararın açıklandığı günün ertesinde Saraçhane’de altılı masa liderlerinin katılımıyla düzenlenen mitingde de kuşkusuz siyasal iletişim açısından çok önemli mesajlar verildi. Örneğin DP Lideri Gültekin Uysal, Saadet Partisi Genel Başkanvekili Sabri Tekir gibi siyasiler ellerindeki yazılı metne bağlı kalarak kalabalığa hitap ettiler. CHP Lideri Kılıçdaroğlu, İyi Parti Lideri Meral Akşener, Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu ve Deva Partisi Lideri Ali Babacan ise irticalen konuşarak karizmatik bir siyasi liderliğin en önemli gereklerinden birisini yerine getirdiler. İmamoğlu ise içerik bakımından çok tatmin edici bir konuşma yapamasa da güçlü hitabetiyle farkını bir kez daha hissettirdi. 

Öte yandan Akşener’in mitingde diğer liderlerin konuşması sırasında hep sahne kenarında duran İmamoğlu’nu yanına çağırarak görüntü vermeleri de mitingin en önemli anlarından birisi olarak kayıtlara geçti. Bu görüntü elbette İmamoğlu’nun, Akşener’in potansiyel Cumhurbaşkanı olmaya devam ettiği iddialarını güçlendiren önemli bir detaydı. Akşener’in kendisine verilen kaşkolu İmamoğlu’na takması ise bir anlamda bu durumun beden diliyle ifadesiydi. 

Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun Saraçhane mitingine sağlık sorunları nedeniyle kendisi gelemese de vekili Sabri Tekir’i göndermesi ise altılı masa açısından son derece önemli mesajlar içeriyordu. Bu mesaj ise millet ittifakı unsurlarının her türlü ahvalde bir arada olma azmini sergilemesiydi.

DİĞER MESAJLAR NELER?

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen mahkeme kararının, siyasal iletişim açısından içerdiği en önemli mesaj şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkedeki en önemli oyun kurucu olduğu gerçeği… Medyasıyla, iş dünyasıyla, yargısıyla, bürokrasisiyle tüm kurumları elinde tutan Erdoğan’ın, yeri geldiğinde muhalefeti de dizayn etme kabiliyetine sahip olduğu bu vesileyle bir kez daha görüldü. Bu karar ile hem altılı masanın favori Cumhurbaşkanı adaylarından biri olan İmamoğlu bertaraf edilirken, hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi bir belediyenin CHP’nin elinden alınması ihtimali doğdu. Yani bir taş ile iki kuş vuruldu. Bu yargı kararı aslında Erdoğan’ın kendi rakibini kendisinin belirleme azminde olduğunu da ortaya koydu. Ayrıca seçimler öncesinde kendisine muhalefetin nabzını ölçme şansını verdi.

İmamoğlu hakkındaki yargı kararı, bir anlamda Erdoğan’ın İmamoğlu karşısında kaybetme ihtimali olduğunu anladığını da gösterdi. Böylece olası adaylar arasında muhtemelen kendisine göre daha kolay rakipler oldukları için Kemal Kılıçdaroğlu ve Mansur Yavaş’ın isimleri ön plana çıktı.