Enkaz altındaki medya! Deprem sayesinde medya gerçekleri ortaya saçıldı

Eğer Türkiye bundan sonra yaralarını sarıp yeni bir başlangıç yapacaksa, eskinin günahkâr medyası asla iyi bir yol arkadaşı olmayacak.

Kahramanmaraş Depremi’nde yurttaşlarımız gibi medya da enkaz altında kaldı. Yurttaşların sesine kulak vermeyen medya, bu deprem sayesinde en net şekilde görüldüğü üzere, az da olsa insanların içinde bulunan güven kırıntısını yok etti.

Konuya iyi tarafından bakacak olursak aslında bunun bir milat olduğunu söyleyebiliriz.

En azından bir felaket vesilesiyle de olsa medya ile ilgili gerçekleri bilmeyenler de öğrendi. Eğer Türkiye bundan sonra yaralarını sarıp yeni bir başlangıç yapacaksa, eskinin günahkâr medyası asla iyi bir yol arkadaşı olmayacak. Yeni yarınlar için yeni bir medya düzeni inşa etmek kaçınılmaz olacak.

Meğer medya halkına hiç değer vermiyormuş

Neleri mi öğrendik bu depremde?

Mesela medyanın bu halka hiç mi hiç değer vermediğini…

Bunun aksi olsaydı, bazı TV kanallarının muhabirleri enkaz başından canlı yayın yaparken, oradaki vatandaşların yardımların yetersizliği yüzünden sitem etmeleri nedeniyle yayınlar apar topar kesilmezdi. Zira halkını seven gazeteciler bunu yapmak yerine, o konuşan insanlara döner, ihtiyaçlarının ne olduğunu sorardı.

Yapılan öyle büyük ayıptı ki, oyuncu Şahan Gökbakar bile tepkisiz kalamadı bu duruma… Gökbakar, “insanlar feryat ederken, yardım için yakarırken, enkazdaki yakınları için yalvarırken yayın kesen haber kanalları var bu ülkede... Sunucusundan, muhabirine, yönetiminden sahibine utanıyorum hepinizden!” sözleriyle sosyal medyadan tepki gösterdi.

Meğer medyanın hiç empati duygusu yokmuş

Bu depremde öğrendiğimiz bir başka şey de, bizim “televizyon habercisi” diye bildiğimiz şahsiyetlerin, aslında birer “empati yoksunu canlılar” olduğu gerçeğiydi.

Eğer öyle olmasaydı örneğin “muhabir” rolündeki o tuluat oyuncusu, enkazdan yeni çıkan ve mikrofona "Ben çıktım ama annem, babam ve kardeşim enkazda, kaç gündür tek bir araç bile gelmedi" diye tepkisini gösteren genç kıza sırtını dönüp gitmezdi.

İnsan merak ediyor doğrusu…

Pek çoğumuzun “muhabir” bile demeye dilinin varmayacağı o kişi acaba böyle davranarak devletin ali menfaatlerini mi, yoksa patronunun bekasını mı gözetmişti? Eğer halkın değil de birilerinin çıkarı için oradaysa, o halde o yaptığı işin arama kurtarma çalışmalarına katılan bir köpeğinkinden daha değerli olduğuna bizleri kim inandırabilir?

Meğer kimileri gazeteci değil, emir eriymiş

Bu deprem sayesinde isminin önünde “gazeteci” yazan şahısların, camdan kulelere üslenmiş birer emir eri olduğunu da öğrendik.

Nereden mi öğrendik bunu?

Daha felaketin ilk meydana geldiği günden itibaren “Devlet tüm birimleriyle sahada, sahipsiz tek bir vatandaşımız kalmayacak” edebiyatı yapan gazeteci görünümlü görevlilerden. İnsanlar canlarını kurtarmanın derdine düşmüşken birileri de tıpkı talimat almışçasına hep aynı nakaratı tekrarladılar. Devletten daha devletçi, hükümetten daha hükümetçi medyamız ekranlarında ve sayfalarında devletten kaynaklı hiçbir sorun olmadığına yönelik haberler yaptılar. Oysa sonraki günlerde depremde iyi organize olunmadığı konusu devletin en üst makamınca da kabul edilecekti.

Meğer medyada nice fırsatçılar varmış

Bu deprem bize aynı zamanda felaketten fayda devşirmeye çalışan bir “fırsatçı gazeteci” güruhunun varlığını da öğretti…

Romantik bir üslupla depremi anlatırken çevresindekileri bile duymayan sunucuları,

Eline kamerayı kaparak kendisini gazeteci gibi satmaya çalışan şarlatanları,

Felaketten siyaset üretme telaşı yaşayan fırsatçıları,

Ve daha nicelerini bu deprem sayesinde görmüş olduk.

Meğer medya ikiyüzlüymüş

Kahramanmaraş Depremi’nin bizlere hatıra bıraktığı en önemli şeylerden birisi ise medyanın ikiyüzlüğünün tescil edilmesiydi şüphesiz…

17 Ağustos 1999 Depremi sonrasında, “Devlet enkaz altında”, “Katiller”, “Halk sahipsiz”, “Devletin kurbanı olduk”, “Çaresizlik” diye manşet atan gazeteler bugün ise “Peş peşe felaket”, “Başın sağolsun Türkiyem”, “Kıyamet gibi”, “Yüzyılın acısı”, “Asrın felaketi” gibi yönetenleri üzmeyen, iktidara toz kondurmayan başlıklarla çıktılar. 

Medya halkının sesi olmayınca yayın sabotajları başladı

Bu felaketin hafızalarımıza kazıdığı en önemli olay ise bir sivil itaatsizlik örneği olarak yurttaşların gerçekleştirdiği yayın sabotajları oldu.

TV kanallarının yayınlarında yaşanan felakete yönelik gerçekleri tam olarak yansıtmaması ve  iktidar güzellemesi yapmaları, kimi depremzedelerin canlı yayınları sabote etmelerine yol açtı. Tepkili vatandaşlar televizyon yayınlarına korsan bir şekilde dahil olarak dertlerini anlatma yolunu seçtiler. Bazı kanallar bu müdahaleler sonrasında yayınlarını keserken, bazıları da muhabirlerin durumu ustaca toparlaması sayesinde yayına devam ettiler.

Peki deprem felaketi sonrasında medya adına tüm bunlar yaşanırken, ülkenin geri kalanı ne yapıyordu?

Elbette hep birlikte ölüyordu…

Kimileri enkaz altında bağıra bağıra, kimileri en sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlaya  ağlaya, kimileri de vicdan sahibi insan olmanın sorumluluğuyla üzüle üzüle…