Polemik & Kulis
24 Ağu 2011 07:16 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:43

AYŞE ARMAN, AYŞE ÖZYILMAZEL'İ ZAYIF NOKTASINDAN VURDU!

Ayşe Arman, Ayşe Özyılmazel'i zayıf noktasından vurdu. İşte Arman'ın imalı Ayşecik eleştirisi...

Dün Ivana Sert ile Yurtdal Sert evliliğiyle ilgili sert bir yazı yazan Ayşe Özyılmazel'e Ayşe Arman'dan tepki geldi. Arman'ın imalı eleştirisi Özyılmazel'i derinden yaralayacak.

İşte Ayşe Arman'ın o yazısı...

Kaç sene önceydi hatırlamıyorum.

Ali Taran, Selma ve oğulları Kuzey, Dubai’ye geldi.
Röportaj yaptık.
Ali Taran, ya seveceğiniz ya nefret edeceğiniz insanlardan.
Ben sevdim.
“Ben ne egolar gördüm, komaz!” dedim kendi kendime.
Gerçekten de, dışarıdan kibirli görünmesine rağmen, içinde çocuk gibi biri var.
Evet, kendini pek bir beğeniyor ama kim beğenmiyor ki?
Beğenmesini gerektirecek sebepleri de var ve arkasında başarılarla dolu şaşaalı bir geçmiş.
Aslında o dönemler iyi bir projesi vardı, Dubai’nin ileri gelenlerine, mesela şeyhlerden birine göstermek istiyordu projesini.
Gerçek çılgın proje, onunkiydi.
Dudak uçuklatacak kadar.
İş disiplinini o projede gördüm, hiçbir zaman hayata geçmemesine rağmen, deli gibi paralar harcadı ve inci gibi bir iş çıkardı ortaya.
Daha doğrusu ete kemiğe bürünmüş bir hayal...
Ama alıcı bulamadı o ayrı.
O dönem, kurmaylarının kendisine nasıl hayran olduğunu da gördüm.
O “gak” demeden kimse ağzını açamıyordu.
Anladım ki, Taran’ı hayranlık besliyor.

Selma ise farklıydı.
Kimseye eyvallahı olmayan bir kadın.
Deli resmen.
Vahşi bir at gibi.
Onu ehlileştirmek mümkün değil.
Görür görmez sevdim, gülünce gözleri kaybolan bu yarı Amerikalı kadını.
“İşte bu adamın hakkından gelebilecek kadın!” dedim içimden.
Ay nasıl inişli çıkış, itişli kakışlı bir ilişkiydi onlarınki.
Benim görebildiğim kadarıyla tabii.
Ama benim için sevgi böyle bir şeydir, inişi çıkışı vardır, kavga edeceksin yani, “20 yıl evli kaldık, hiç kavga etmedik, 21. yıl ayrıldık!” E ayrılırsın tabii.
Kavganın olmadığı yerde iletişimin olduğuna da inanmam.
Diyeceğim, ben onları, Dubai’de farklı bir ikili, farklı bir aile olarak gördüm.
Her şeyi birlikte yapan, bunu da itiraf eden bir aile.
“Bir tek sevişirken oğlumuz yok yanımızda” demişlerdi.
Bir takımdı onlar.
Sonra ayrıldılar, sonra barıştılar.
Barışma haberlerini de yaptım.
Filan falan.
Ve köprünün altından çooook sular aktı.

İnsanların hayatlarında ne olur bilemeyiz.
Hepimizin başına her şey gelebilir.
Selma, kanser oldu.
Ara ara Ayşegül Yürekli Şengör’den aldım haberlerini.
Üzüldüm o gülünce gözleri kaybolan deli kadına.
Sonra bir gün Les Ottomans’ta gördüm onları, Selma artık iyiden iyiye kanserdi, kemoterapiler filan, kafa şahane ama kel ve bunu bile saklama gerek duymayan bir yürek.
Ölümle ilgili sorular sordum, anlattıkları beni fena yaptı.
Yanlış anlaşılmasın müthiş cesur şeyler söyledi, ağlak olan o değil, bendim.
Orada Les Ottomans’taki kanepeye yayılmış, o güvenli, güçlü oturuşunu unutabilmem mümkün değil.
Neyse ben kayboldum gittim hayatlarından.
Ve sonra bir gün Ali Taran’la boşandıklarını okudum gazetelerde.
Yine ne bana, ne bize, ne size yargılamak düşer.
Haddimize değil.
Felaketler altında ezilebilir ilişkiler, her şey olabilir.
Üzüldüm sadece.
Ve sonra Ali Taran’ın Ayşe Özyılmazel’le yaşadığı aşkı okudum.
Bakın ilişki demiyorum, çünkü Ayşe de hep dobra gelmiştir bana, o aşk diyorsa aşktır.
Tuhaf hissettim kendimi, eski bir evlilik için üzülüp, yeni bir evlilik için sevinmek.
Ama bütün o havuzlu düğün patırtısında aslında ben de Ahmet Hakan gibi düşündüm, “E sen her şeyi bu kadar uluorta yaşarsan, insanlar da her fırsatını bulduklarında sana laf geçirirler...”
Çünkü o dönem Ayşe, “Ben aşk yaşıyorum, bunu da mı çok görüyorsunuz?” yazıları yazıyordu.
Ben de hiç sesimi çıkarmadım.
Hatta Selma’yla röportaj yapmayı aklımdan geçirdim ama sonra “Boşveeeeer” dedim, “Karışma, karışınca iyi olmuyor”, çünkü Defne Samyeli hikâyesinde olduğu gibi, gazetecilik insanlarla aranı bozuyor, seni dava ediyorlar, düşmanlık besliyorlar.
Bir de Ayşe’yi hep özel buldum ben.
Çünkü kim ne derse desin, Ayşe Özyılmazel kendini var etmiş ve kendi tarzını yaratmış bir kadın. Seviyorum da onu.

Amaaaaa....
Dünkü İvana Sert ve Yurdal Sert yazısı sinirime dokundu.
Hoşuma gitmedi.
Öncelikle “İğrençsiniz!” demesini yadırgadım, “Rezilsiniz!” demesini.
Bu yorumunu yapması gereken son insan Ayşe.
Çünkü o da biliyor ki, ilişkiler, aşklar, evlilikler, ayrılıklar, boşanmalar çetrefilli şeyler.
Hele boşanmalar.
Bir de iş mahkemeye düştü mü, işin içine paralar, tazminatlar, mal varlığının paylaşımı gibi şeyler girdi mi “rezil” olmayan mı var.
Var ama az.
Ayrıca, onlar “İğrençsiniz, rezilsiniz” demek bir tür “ahlakçılık” değil mi?
Peki benzer şeyleri, kendi kocası kanserli eşinden ayrılıp onunla evlendiği için söyleyenlere kızmadı mı?
Ona göre, onlar aslında haksız değil miydi?
Buna isyan etmedi mi?
E ne farkı var?
Başkaları ona “ahlakçılık” yapıyor, o bize ağlıyor, ama o da aynı şekilde o da gidip bir başkasına “ahlakçılık” yapıyor.
Bence olmadı Ayşecim.

Hamiş: Bugün yazacağım yazı yarına kaldığı için, yarınki yazıyı öbür gün okuyacaksınız.