Polemik & Kulis
21 Eki 2010 11:20 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:43

HINCAL ULUÇ'UN BÜLENT ERSOY İLE ORTAK NOKTASI NE? HAKKI DEVRİM ÇENESİNİ TUTAMADI!

"Eyüp Can'ın Radikal'i bir fiyasko" diyerek gazetenin yeni tasarımını ve haber tarzını eleştiren Hıncal Uluç'a yanıt gazetenin en "ağır" isminden, Hakkı Devrim'den geldi.

Mübalağanın iki uç noktası: Bülent Ersoy ile Hıncal Uluç

Eyüp Can'ın Radikal'i bir fiyasko, diyor Hıncal Uluç. Benim de Eyüp'e, tabloid boy kararını Hıncal'a danıştın mı, diye sormak aklıma gelmedi işte.?
Hıncal Uluç salı günü köşe konusu olarak haftanın üç skandalını seçmiş, hayli geniş yerine rağmen ancak birini anlatmış, kalanları ertesi güne bırakmıştı. İlk satırlarda Eyüp Can’ın adı ilişti gözüme, sayfayı katlayıp yazıyı son satırına kadar okudum.
Yeni boyutuyla Radikal’den söz eden meslektaşlar, göklere çıkarmasalar da, öteden beri özlenen bu yeniliğin altını çizerek, girişime başarılar dilemişlerdi.
Namuslu rekabet ve insaflı tenkitler dışında, saldırganlığa dönüşen yazışmaları, tartışmaları ayıplayanların başında gelir Hıncal.
Övmeye doyamadığı (talihsiz kaza kurbanı) «en iyi Genel Yayın Müdürü» Ercan Arıklı ile aylarca hazırlanıp bir rezalet çıkarmıştık, çıktığı gün battı (daha doğrusu bir iki ay can çekişti) diye, Söz adlı gazetenin macerasıyla girmiş asıl konuya.
Arada söylemeden geçemem. Rahmetli Ercan, adını bilemediğim ağabeyi ile Söz macerasından önceydi sanırım, Babıâli’de bana uğramışlardı. Günlük gazete işinin güçlüğünü, onun şartlarıyla hatta felakete mahkûm olduğunu anlatmak için dil dökmüş, gazetesi yürümeyince «Dememiş miydim sana be çocuk!» diye kendi kendime dertlenmiştim.
*
Hıncal’ınki konuya, «en iyisini ona benzer bir işte batmış olan bilir» fetvasıyla girmekten ibaretti. Yazı asıl şu tespitle başlıyordu:
-Eyüp Can’ın yeni Radikal’i de bir fiyasko! Gazete yeni şekliyle pazar günü çıktı. Hıncal kararını salı günü tebliğ edilse de, bu demektir ki pazartesi kaleme almış.
Dedikleri şöyle özetlenebilir:
* Çağımızda okurların her gün iki saati trafikte geçiyor, özellikle toplu taşıt araçlarında. Bu süre gazete okuyarak değerlendirilebilir. Tabloidi yaratan sebep budur.
* Türkiye’de toplu taşımacılık gelişmedi. Minibüsler belki. Ama Radikal içeriği de minibüs yolcusuna göre değil.
* Radikal tabloid gazete değil... Tabloid dergi. Günlük dergi. Dergilerin, hele haber dergilerinin satmadığı ülkede günlük dergi çıkarmak büyük bir yürek işi...
* Bu mesleğin sırrı durak kelimesinde saklıdır. Okurun bir sayfada durmasını sağlayan şey. Durak durdurur ve konuşturur.
* Dün salomanjede hepsi Radikal okuru olabilecek tek kişi, gazeteyi konuşmadı. Konuşulmuyorsa durak yoktur. Radikal’de de yoktu.
Ve hüküm cümlesi: «Ben, bu Radikal’i 14 saat sürecek bir İstanbul-Los Angeles uçağına binerken satın alır, yol boyu belki birkaç yazıyı (kim bilir belki Hakkı Devrim imzalı olanı da) mecburen okurum, o kadar!»
*
Bu arada «Bakalım, Eyüp eleştirileri ne derece dikkate alacak? Günlük derginin elde kalmasını, sayfalar çevrilirken durulmasını, bakılmasını, okunmasını sağlayacak mı?» diyerek halden anlar, himayekâr ağabey cakasını satmaktan da geri kalmıyor.
Canım sıkıldı doğrusu. Ben de Eyüp’e işine yarayabileceğini umduğum bir şeyler söylerken, arada akıl edip de:
-Bu tabloit boy kararını Hıncal Ağabeyine danıştın mı, diye hiç sormadım. Aklıma gelmedi işte...
Eyüp’ü ilk gördüğümde diyeceğimi şimdiden, burada da söyleyeyim:
-Gönül koyma ve cesaretini de eksiltme sakın! Edebiyatta mübalağa diye de bir sanat vardır: bir fikir veya duyguyu –etkisini artırmak için- fazla büyüterek, aşırı ölçüde şişirerek ifade etme sanatıdır bu. Hıncal, işte bu sanatın büyük ustalarından biridir.
*
Söz buraya gelmişken çenemi tutamayarak, zihnimde yer etmiş bir düşünceyi de açığa vuracağım.
Son yılların Türkiye’sinde mübalağa sanatının iki büyük ustası var. Bence daha çok bu özellikleriyle dikkatimizi çeken iki büyük şöhret. Kendi alanlarındaki ustalıklarını kimsenin inkâr edemeyeceği iki önde gelen sima.
Biri «fevkalâdenin de fevkinde» bir sanatçı olan Bülent Ersoy. Bildiğimiz tek transseksüel o değil; ama giyim kuşamından, makyajından, Türkçe’sine kadar bütün tavır, davranış ve hükümlerinde onun kadar mübalağaya kaçan bir başka kadın tanıyor musunuz?
Mübalağa alanının ikinci büyük yıldızı bence meslektaşım ve dostum Hıncal Uluç’tur. Övmelerini, yermelerini, değerlendirmelerini okur ve dinlerken, hareketlerini, jestlerini, hatta giyim kuşamını görüp seyrederken, bir de bu gözle bakın. (Aklınıza bir üçüncü, bir dördüncü mübalağacı kişi gelince, bana da haber verin lütfen, ki listeyi tamamlayalım.)

Dil Yâresi
* Aranızda soranlar olacaktır: Mübalağa kelimesi eskimedi mi, diye?..
Evet, günümüzde daha çok abartı deniyor, farkındayım. Yeri geldikçe ben de isim olarak abartma, sıfat olarak abartmalı, fiil olarak abartmak kelimelerini kullanıyorum. Ama abartı kelimesiyle bir uyuşmazlığımız var.
Burhan Felek usta:
-Alıntı, kalıntı gibi ...tı, ...ti ekleriyle sona eren kelimelere dikkat et. Evet belirti, gezinti, pırıltı gibi cana yakın kelimeler de var amma, -tı, -ti ve –tu, -tü ile biten kelimelerin pek çoğu istenmedik, nâhoş, sevimsiz şeyleri ifade için kullanılır Türkçemizde. Mesela bulantı, döküntü, gürültü, homurtu, kızartı, patırtı, sallantı, süprüntü, şırfıntı, zırıltı... diye örnekler vererek beni tembihlemişti.
O gün bugündür kelime sonunda bu hecelere iyi gözle bakmam. Halbuki abartı da pek meziyet sayılacak kelime değil.

Hakkı Devrim/Radikal