Medya
28 Nis 2011 15:01 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:17

"GAZETELER KİMİN MALI?" TARTIŞMASINA FARKLI BİR YORUM!

Milliyet'in yeni sahibi Ali Karacan ile yazar Hasan Cemal, arasındaki tartışmaya farklı bir yorum geldi!

Gazeteler kimin malı? (1)
Milliyet Gazetesi'nin alıcılarından Ali Karacan ile Milliyet Gazetesi yazarı Hasan Cemal arasında "Gazeteler kimin malıdır" tartışması yaşanıyor.

Bu konu çok önemli. Tartışmaya biraz ucundan girmek, dalmak istiyorum. Önce kısaca görüşleri özetleyeyim:

Önce Hasan Cemal diyor ki:
Diyelim bir banka satın aldınız. O bankanın sahibi olarak her istediğinizi yapabilir misiniz? İstediğinize istediğiniz gibi bol kepçe kredi dağıtabilir misiniz? Kredi musluklarını kendi başka işleriniz için istediğiniz gibi kullanabilir misiniz?
Hayır, mümkün değildir.
Çünkü bankacılığın öncelikle tabii olduğu yasal kurallar, ilkeler vardır. Bunları çiğnerseniz, suç işlemiş olursunuz.
Hatta akıllı ve iş bilir banka yöneticileri, hele Türkiye gibi bir ülkede, banka sahiplerinin bankaya zırt pırt adım atmalarından tedirgin bile olurlar.
Banka böyle ise...
Gazete nedir?
Bankanın tabii olduğu, sahibinin de uyması gereken kurallar varsa, gazetenin yok mudur?
Elbette vardır.
Gazeteyi gazete yapan bazı temel ilke ve kurallar vardır, gazetecilerin de, patronların da uymaları ve hiç unutmamaları gereken...

Meselenin özü budur.
Gazete farklı bir işyeridir.
Ve kimsenin babasının da malı değildir bir gazete; çünkü gazeteyi gazeteciler yapar.
 
Ali Karacan yanıt veriyor:
Milliyet benim dedemin, babamın malıydı. Nasıl senin deden Cemal Paşa'ysa, benim dedem Milliyet Gazetesi'nin Kurucusu Ali Naci Karacan.

Bu da biyolojik bir durum. Değiştirilemez. Şimdi de benim ve ortağımın.
Bunu geri almak için büyük çaba harcadım, varımı yoğumu ortaya koydum. Bu konuda hiç mütevazı olmayacağım.
Gazeteleri yaratan gazeteciler tabii ki çok önemli ama daha önemlisi onlara bu imkanı sağlayan, bu gazeteleri riskleri alıp kuranlar ve onları benim gibi geri alanlardır. Onlar olmazsa gazete olmaz.

Sonra Hasan Cemal de diyor ki:
Gazete farklı bir işyeridir; çünkü gazeteyi genel yayın yönetmeninin 'diktatörlüğü'nde gazeteciler yapar. Patron elbette vardır, önemi inkar edilemez. Gazetenin sahibi hiç kuşkusuz genel bir çerçeve çizer ve buna uyulmasını ister. Bu da onun patronluktan gelen bir hakkıdır. Ancak, gazeteciliğin ilkelerine ters düşmeyen böyle bir genel çerçevenin içini her gün dolduracak olan da başta genel yayın yönetmeni olmak üzere her kademedeki gazetecilerdir. Bir gazete sahibi olarak, günlük işlerin uzağında durmak ve sadece genel yayın yönetmeniyle temasta olmaktır, işbirliğidir doğru olan... Gazeteci-patron ilişkisinde arabayı atın önüne koymak yanlış olur... "Milliyet dedemin, babamın malıdır!" söylemini yukarıdaki mesajında da sürdürüyor olman gerçekten bir talihsizlik, geçiyorum..."

Ben kimden yanayım?.. Ne yazık ki patrondan yanayım. Eğer Hasan Cemal'in mantığıyla bakacak olursak her işletmeyi "kamu hizmeti yapar" sınıfına sokabilir ve patron-üretim ilişkisini ortadan kaldırabiliriz.

Örneğin havayolu şirketleri gazete şirketlerinden daha önemsiz bir iş mi yapıyorlar? Yarın bu önemli konuya devam edeceğim. Bugün biraz merak uyandırayım dedim...

Ali Atıf BİR / BUGÜN