Dijital hastalıkların sayısı 40'a ulaştı

Bugün adeta dijital içerik bombardımanına tutulan insanlık, ekranların ve medyanın esareti altına alınmak istenmektedir.

Günümüzün hızla dijitalleşen dünyasında, teknolojinin sunduğu sayısız avantajlarla birlikte, yeni bir tür sağlık sorunu ortaya çıktı: Dijital Hastalıklar. Bilgi çağının nimetleriyle dolu olan bu dönemde, günlük yaşamımızın bir parçası haline gelen teknolojiyle sürekli etkileşim halindeyiz. Akıllı telefonlarımızı, tabletlerimizi ve bilgisayarlarımızı sıkça kullanıyor, sosyal medya platformları üzerinden iletişim kuruyor ve çevrimiçi içeriklere erişim sağlıyoruz. Ancak, bu yoğun dijital etkileşimlerin sağlığımız üzerinde beklenmedik sonuçları olabilir.

Günde 7 saat internet başında geçiyoruz. Her 2 dakikada bir telefonun ekranına bakıyoruz. Bu rakamlar bize ciddi ipuçları veriyor. Hasta olmaya başladık ama bu hastalık bilişsel düzeyde, yani dijital hastalık.

Böyle bir ortamda, normal yaşamdan uzaklaşıp hızla simüle edilmiş bir dünyada yaşamaya başladık ve isteklerimiz, arzularımız ve eylemlerimiz gerçeklikten uzaklaştı ve dijitalleşti. Dijital olmayan, aşırı teknolojik olmayan hiçbir şey bizi mutlu etmemeye başladı. Bir ayrımın eşiğine geldik. Bir seçim yapmak zorunda kaldık.

Ayrışmanın temel köklerini değişen algı boyutu oluşturuyor. Aslında bir nevi bağımlılık diyebiliriz. Bağımlılık, bir nesneye, kişiye ya da bir varlığa duyulan önlenemez istek olarak, kişinin ruhsal ve bedensel sağlığına ya da sosyal yaşamına zarar verici olmasına rağmen engelleyici bir tutum koyamaması ve önüne geçilemez bir istek oluşması olarak tanımlanmakta. Sosyal ağ araçlarına bağımlılık hali, madde bağımlılığı ile ortak sonuçlar doğurduğundan eş değer kabul ediliyor ve önemsiyor. Yani kimyasal madde bağımlılığı ile sosyal medya ve telefon bağımlılığı artık eş değer tutuluyor.

40’a Yakın Dijital Hastalık Türü Var

Artık çok sık duyacağımız, hastanelerde ve polikliniklere başvuran hasta sayısının arttığı bir döneme girdik. Tıp profesyonelleri de bu konudaki çalışmalarını derinleştirdi ve neredeyse bitirdi. Dijital hastalık teşhisi nasıl konulur ve hangi kriterler baz alınmalıdır ile ilgili çalışmalarını tamamladılar. 

Bu hastalıklar yaklaşık 40 civarında. Hepimizi içine çeken bu hastalıkların en sık görülenleri ise; Dijital Obezite, Nomofobi, Siberhodrik, Fomo Etkisi, Tıkınmalı İzleme, Ego Sörfü ve Sosyal Medya Dismorfofobisi.

Dijital Obezite, bireylerin dijital ortamlarda aşırı, dağınık ve birbiri ile bağlantısı olmayan içeriğe maruz kalması sonrasında zihinsel sağlığının bozulması olarak tanımlanmaktadır. Zihin şişmanlığı demektir. Dijital medya içeriğinin aşırı tüketimi sonucunda bireyler bağımlı hale gelerek, daha fazla tüketme isteği duymakta ve dijital obez adayı haline gelmektedir.

Siberhondrik, hastalık belirtisi taşıyan kişilerin doktora gitmek yerine rahatsızlığına internetten çözüm bulacağı inancıyla, hastalığı ile ilgili detayları internette arayarak, hastalığına teşhis koyması ve tedavi yöntemi bulmaya çalışması olarak ifade edilmektedir.

Nomofobi, cep telefonuyla ya da bilgisayarla olan irtibattan uzak olduğunda hissedilen rahatsızlık ve kaygı hali olarak ifade edilirken, araştırmacılar cep telefonsuz kalma fobisi şeklinde tanımlamaktadır.

Sosyal Medya Dismorfofobisi, kişinin bir fiziksel kusuru olmadığı ya da hafif derecede bir fiziksel kusuru olmasına rağmen,  dijital platformlardaki efektleri sıkça kullanan kişinin giderek kendi görsellerini beğenmemeye başlayarak kullandığı efekt programlarındaki kişiye benzeme isteği olarak tanımlanmaktadır.

Tıkınmalı İzleme: Dizi filmleri dijital platformlarda süre anlayışı olmaksızın izleme ve tüm sezonlarını tüketmeye çalışma bağımlılığı olarak tanımlanır.

Bugün adeta dijital içerik bombardımanına tutulan insanlık, ekranların ve medyanın esareti altına alınmak istenmektedir. Bizden, düşünmeden, yargılamadan, analiz etmeden; sunulan fikirleri, idealleri, inançları ve alışkanlıkları almamız, bunların sadık bir taşıyıcısı olmamız istenmektedir.

Dijital Oruç Yapmak Gerekiyor

Ekran karşısında geçirilen zamanı ve maruz kalınan dijital içerikleri gözden geçirmek, aşırıya kaçan problemli kullanımların farkına vararak çözüm önerileri geliştirmek, teknolojiyi doğru ve dengeli kullanma alışkanlıkları edinmek bireylerin zihin ve beden refahını artıracaktır. Teknoloji ve ekran kullanımına kısa aralar verilerek “dijital diyet” (dijital detoks, dijital oruç) yapmak, gereksiz, zararlı ve çöp içeriklerden zihni arındırmada fayda sağlayacaktır.

Dijital dünyada geçirilen süreyi azaltmanın, irade göstererek zaman sınırlamaları koymanın; gerçek hayatla, doğayla ve diğer insanlarla olan iletişimi ve bağı kuvvetlendireceği ve artıracağı da unutulmamalıdır.

Öğr. Gör. Ayşen Yalman

Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi