Kriz Haberciliğinde Sınıfta Kaldınız, Şansınızı Maç Anlatıcılığında Deneyin!

Yaşanan olayları böylesi dramatikleştirmek, sansasyonel bir hale getirmek, adeta maç anlatır gibi heyecanla aktarmak, seyirciye sunulan pornografik içeriktir. Gösteri başlar, birileri bundan haz duyar. İzleyenler kadar, anlatanlar da! Buna gazetecilik denmez!

“Şu an rekor Ayça mı? Hadi Ayça! Nurcan Hemşirenin rekorunu egale etmeni bekliyoruz.

Bekir Amca’nın da eli kulağında! Bekliyoruz! Hadi artık!”

Bir spikerin depremde arama kurtarma çalışmaları boyunca gerçekleştirdiği canlı yayınlarda sarf ettiği sözler bunlar, bir maç yayınından değil. Haklısınız insan Hadi Ayça cümlesinden sonra “At şu golü artık” demesini bekliyor değil mi? Canlı yayınların kokuşmuşluğunun bir başka örneği, neredeyse tüm kanallarda aynı cümlelerin tekrarlanmasıydı: “Mucize gelir mi?” Seyirci adeta ekranlara kitlenmiş, maç anlatıcı gibi bir tavra bürünen gazetecilerin saniye saniye bilgi vermesini izliyor. Muhabir, seyircideki heyecanı sürekli dinamik tutmak için taklalar atıyor, konuklarıyla deli saçması yorumlar yapıyor, ölenlerin arkasından ise, “Tüh be, oysa canlı çıkmasını bekliyorduk” yorumlarını yapıyor.

Acının ve Sevincin Pornografisi Olmaz!

Enkazda çalışma yapan ekibin burnuna mikrofon tutup “canlı var mı canlı” minvalinde sorular soruyor, depremzede yakınına “ne dersiniz umudunuz var mı, kurtulur mu” benzeri ifadelerle adeta bu maçtaki tarafların görüşlerini veriyor.

Canlı yayında enkaz altından kurtulanların başında ağlayan muhabirlere ne demeli? Elinde mikrofon bağırarak, yok yok hönkürerek ağlayıp “kurtuldu, kurtuldu, şükür sapasağlam çıktı, 150 saattir enkazdaydı” diyen kanal muhabiri, nasıl bir sevincin pornografisini yapıyor da, bu durumdan zevk duyuyor olabilir merak ediyorum!

Bir başka kanalda muhabir, elinde cep telefonuyla bir enkazın üzerinde durmuş bir video izletiyor. Video enkaz altında kalan genç bir kızın görüntüsü. Şöyle diyor muhabir: “Kim bilir ne hayalleri vardı, şimdi enkaz altında kurtarılmayı bekliyor” derken ayaklarının altındaki enkazı gösteriyor kamera. Kamera yapıyor hareketini, zoom out! Çok şekil bir anons oldu diye geçiriyor mu muhabir içinden?

Maç Sonu, 90’dan Gol Geliyor

Bir başka spiker, “evet sevgili izleyicilerimiz, şu anda bir sedyenin gidişinden anlıyoruz ki orada bir canlı var, evet evet reji uyardı 2 sedye gidiyor. Demek ki iki kişi canlı kurtarılacak. Çok heyecanlıyız. Güzel haberleri bekliyoruz” diyor bağıra bağıra. Ses tonu çok mutlu.

Nasıl olmasın! Maçın son dakikaları, 90’dan gol gelecek adeta!

Yine başka bir spiker muhabirine yanındaki depremzede yakınıyla birlikte enkaza girip giremeyeceğini soruyor sonra da ekliyor, “tabi enkaz çalışmalarını etkilemeyecekse”… Pardon? Yanlış anlamadıysam şayet, canlı yayında izleyicilere enkaz altında kalan kişinin yerini gösterip “işte burada” diyecekler!

Bir kanalın muhabiri yaptı gerçi bunu. Enkazın içinde bulduğu bir delikten mikrofonu uzatabildiği kadar uzatıp “kimse var mı” diye bağırıp gelen sesi karşıladı. Hatırlarsınız. Sonra da “Bakın ses geliyor hala, enkazda yaşayanlar var” diye anons çekti. Sonuç? Yine bizim kameraman zoom out. Çok şekil bir haber oldu sevinci ikisinde de… saygısızlık, acemilik…ne ararsan var.

Bir kanalda ise şu başlık: “Deprem bölgesinde kadın olmak.” Bu nasıl bir ayrımcılıktır anlamış değilim. Depremi yaşayan onca çocuk, erkek, baba, dede, amca, dayı ne durumda. Pozitif ayrımcılık her konu başlığına yakışmıyor. Kadına şiddet haberlerinin veriliş şeklini tartışıyoruz yıllarca. Anlatıyoruz yanlışları. Uzunca yıllar kriz haberciliğinde cinsiyet ayrımcılığını da anlatacak gibiyiz. 

Gazeteciliğe yakışmayan, ilkelere uymayan, kriz haberciliğinin yakınından bile geçemeyen yüzlerce görüntünün, haberin sadece bir kaçı bunlar. İstisnasız tüm kanallarda aynı hatalar yapıldı.  

Kriz Haberciliği Bilmeyen Gazeteciler Sahada!

Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi’nin kriz haberciliğine ilişkin ifadelerini hatırlatayım. Yıkım, üzüntü, felaket, şok durumlar söz konusu olduğunda gazeteci olaya insani yaklaşmalı, gizliliklere uymalı, duygu sömürüsünden kaçınmalıdır.

Yeni yetme gazetecilerin düştüğü hatayı, yılların gazetecilerinin yapmasının tek nedeni var: Gösteri toplumunun dayanılmaz içeriksizliği. Yaşanan olayları böylesi dramatikleştirmek, sansasyonel bir hale getirmek, adeta maç anlatır gibi heyecanla aktarmak, seyirciye sunulan pornografik içeriktir. Gösteri başlar, birileri bundan haz duyar. İzleyenler kadar, anlatanlar da! Buna gazetecilik denmez!

Oysa gazeteci maç anlatmak yerine, eksikliklere vurgu yapamaz mıydı? Mucizelere odaklanmak yerine, ekipler hakkında geniş bilgi veremez miydi?

Habercilik Değil, Maç Anlatıcılığı Yapın!

Abartılı, manipülatif, taraflı ifadeler kullanmak yerine, ağlama krizine girmek yerine, azıcık kriz haberciliği konusunda kendini geliştiremez miydi?

Ne derseniz deyin, sınıfta kaldınız. Habercilik değil, gidip maç anlatıcılığı yapınız.

Ucuz, basit ve tatsız haberciliğinizin yanında cehaletinizi “gazeteci de insandır” safsatasıyla sunmaktan vazgeçip derhal ekranları bilenlere bırakınız.

AYŞEN YALMAN