Medya
16 Tem 2011 16:15 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:35

ARKADAŞ BAŞARI SENİN DEĞİL ERDOĞAN'IN!

'Tamam Kemal Burkay geliyor ama Nuray Mert gidiyor sürgüne' diyen Özkök'ün en demokratından en liberaline bir sözü var.

Akşam gazetesinden Esin Yüksek Dalay'ın sorularını yanıtlayan Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök'ün perspektifinden Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi iklim, demokratlar ve liberaller...

Basınla devam edelim isterseniz...
Geçende Nuray Mert'i okudum. Bu kadar acıklı bir şey olabilir mi? Hayattaki en iyi arkadaşlarından biri Nimet Çubukçu. Korkusundan Vatan'a demeç veriyor, 'Ben zaten Nuray'la iki yıldır ilişkimi kesmiştim' diyor. Nuray da 'Ben vebalı mıyım' diye meydan okumuş. Arkadaşlıklarına ben tanığım, İstanbul'a geldiğinde onun evinde kalırdı. Demokratik bir rejimde insanlar arkadaşlık yaptıkları insanların görüşleri yüzünden böyle korkulara kapılabilir mi? Bana, 'Ben, kendi kararımla bu arkadaşlığı kestim' falan demesin.

'Zamanın ruhu' biraz kendinizi haklı çıkarmak için bulduğunuz bir kavram olabilir mi?
'Zeitgeist' yani 'Zamanın ruhu' kavramının mucidi ben değilim. Kendimi affettirmek için niye kavram icat etmeye kalkayım ki? Amacım, insanların, toplumların dönemsel zihniyetleri olabileceğini anlatmak... Yıldırım Türker geçenlerde Cengiz Çandar, Mehmet Barlas ve Nazlı Ilıcak'ın Sivas olayları sırasında yazdıklarını yayınladı. O yazılara bugünün gözlüğüyle bakarsanız, üçünün de utanması gerekir. Çandar, 'Evet, bu yazıdan utanıyorum' dedi.

Yalnız fark şu: Geçmişte yazdığım bir yazıdan dolayı 'Bugün olsa öyle yazmazdım' dediğimde bana etmediği hakareti bırakmayan bazı arkadaşlar, kendi yandaşlarının mazi ayıpları ortaya çıkınca sus pus oluyor. Türkiye'deki bütün gazetecilerin geçmişinde, 'Zamanın ruhu'nun bıraktığı enkaz var. Bugün kendilerine 'En demokrat, en liberal' diyen bazı arkadaşların 40 yıl önce, elde silah dağlarda gezdiğini, silahlı mücadeleyle iktidara gelmeyi savunduğunu ne çabuk unuttuk? 'Dava' uğruna kendi arkadaşlarını vuran insanlar, şimdi bize ahlak dersi veriyorlar. Asıl utandığım, başkalarının enkazına bakarak kendilerini temizleme gayretine düşmeleri. Asıl şerefsizlik bu.

Nimet Çubukçu gibi arkadaşımı iktidar beğenmiyor diye terk etmedim
Fatih Altaylı, Ahmet Kaya'yla ilgili tartışmalar sırasında sizin için 'dost değildir, tanırsanız bunu bilirsiniz' demişti...
Valla öyle görüyorsa bilemem. Fatih'i okuyorum ama o yazıyı okuyamadım, yurtdışındaydım, söylediler. Bugüne kadar bir arkadaşımı sattığımı hatırlamıyorum. Mesela telefonda arkadaşımı bir teybe bağlayıp onun sesinden gazeteme menfaat sağlamaya kalkmadım. Nimet Çubukçu'nun yaptığı gibi arkadaşımı iktidar tarafından beğenilmiyor diye terk etmedim. İçeri girdi diye Aziz Yıldırım'a o gün düşman olmadım... Hepimiz yalnızız. Altaylı'nın çok fazla dost çevresi var mı etrafında, onun da yoktur. Aydın Doğan'ın durumunun da farklı olduğunu zannetmiyorum, Turgay Ciner'in de.

Hiçbir şeye alınmadım Ahmet Hakan'a alındığım kadar

Kimleri yarattınız?
Ben kimseyi yaratmadım. Kimseyi yazar falan da yapmadım. Ahmet Hakan, geçen gün 'Beni Ertuğrul Özkök yazar yapmadı' diye yazdı. Hiçbir şeye alınmadım bu cümleye alındığım kadar. Hayatım boyunca ağzımdan kimseyi 'Ben yarattım' diye bir cümle çıkmadı... Ahmet'in böyle bir duyguya kapılmasına hiç ihtiyaç yok. Çünkü kendisi tırnaklarıyla hak ederek gelmiş bir yazar. Sabah'ta da güzel yazı yazıyordu ama formatı iyi değildi. Hürriyet'te güzel bir format buldu. Bana göre Türk basınına son 20 yılda gelmiş en parlak yazarlardan biridir... Benim yarattığım bir tek şey var. O da gazetede bir iklim. Zaten genel yayın yönetmenliği de budur. Kendi auranızı taşır, bir iklim yaratırsınız. Bu iklim ya ceberut bir adamın kara gölgesi olur, kimse sesini çıkaramaz. İstersen buna 'Disiplin' de diyebilirsin. Ya da Yazı işleri katında en küçük muhabiri, ofis boyu da dinlersin. Evet ben vurdumduymaz bir adamdım, 'Konuşun kardeşim ne olacak yani, saçmalama hakkınızı kullanın' dedim.

Babam gizlice Çetin Altan'ı ve İlhan Selçuk'u okuyordu

Gelelim baba figürüne...
Babam benim için en önemli figür... Basın yayını da kazandım, Mülkiye'yi de. Herkes 'Mülkiyeye git' derken babam 'Gazeteci ol' dedi. İzmir'de, 'Fişlerler seni' diye Rus pavyonunun önünden geçirmeyecek kadar antikomünistti. 'Nereye gideyim' dediğimde şöyle dedi: 'Oğlum, bu konuşma aramızda kalacak. Gizli gizli Çetin Altan'la İlhan Selçuk'u okuyorum ve çok beğeniyorum. Sülalemizde hiç böyle iyi yazı yazan şöhretli insan yok, belki sen olursun.' Evet böyle, babam matbaacıydı. Mezarının üzerinde tek sıfat var, 'Matbaacı.' Onu da ben yazdırdım.

Tanrıya şükür borçlular beni yarattığı için
... Diyorum ki, tamam saldır bana her gün ama hiç olmazsa yanındaki birkaç kişiye de itiraf et, 'Ya bu adam sayesinde geçiniyoruz' diye. Bak Kur'an'ın en önemli ayeti, şükretmektir. Tanrıya şükür borçlular, beni yarattığı için. Şimdi megolomani diyeceksin. Hayır değil, ben yaratırsam megolomani olur, sen yaratıyorsan ben ne yapayım? Star'ın şimdi milletvekili olan yazarı Şamil Tayyar, 'Biraz da Ertuğrul Bey'i biz yapmıyor muyuz, ondan bahsetmesek belki de mutsuz olur.' 'Doğru, bahsetmeseniz belki de hakikaten mutsuz olurum' dedim. Sizin derdiniz beni mutsuz etmekse bir deneyin.

Yani, popülaritenizden bir şey kaybetmediniz...
Dayak yemeyi popülarite zannediyorsan yani bu kadar aranacak bir şey değil. Google'da bir arama yap. Hakkımda 3 milyon sayfa var. Bunların 400 binden fazlası Ergenekoncu safsataları. Burada şahsi menfaatler, kişisel intikam duyguları, rövanş, vasatlıklar, 'O niye yükseldi de ben niye yükselemedim'lerin payı hiç küçük değildir. Bunun sonu faşizmlerdir. Güç birikimi, sadece Başbakan'ın elinde birikmesi değil ki. Birtakım insanlarda da etiketleme gücü birikiyor. Asıl bence tehlikeli olan bu. Yani 'Biz kimseye etiket takmıyoruz' diye reklam yapan gazete, herkesi Ergenekoncu diye etiketliyor. Bir aydın duruşu gerekiyor, ama gerçek aydınlara ihtiyacımız var. Murat Belge bile nasıl bir yol izliyor, hayretle izliyorum: İşkencelerle ilgili, Silivri'de ölen Kuddisi Okkır'la ilgili, 'Bize de yapılmıştı geçmişte' diye yazdı. Ya geçmişte sana yapılan dönem, askeri darbe dönemiydi. Şimdi ileri demokrasi diyorsun, ikisini nasıl kıyaslarsın? Bana mı diyorsun Ergenekoncu diye? Asıl düşmanlık tanıdığım insanlardan geliyor. Şimdi bakıyorum geriye, bunların hiçbiri hayatlarının hiçbir döneminde demokrat değillerdi.

Başarı onların değil Erdoğan'ın başarısı

Burada bir pay kapma mı söz konusu?
İktidarı seviyorlar çünkü hayatlarında ilk defa kafalarındaki devrimin gerçekleştiğini düşünüyorlar. Öyle değil ki. Başarı onların değil Tayyip Erdoğan'ın başarısı. Senin başarın değil. Onun geldiği çevredekiler bir dönem kendini ezilmiş hissedebilir. Ya öbürleri, hangisi ezilmiş? Hayatları boyunca bu ülkenin en güzel kadınlarıyla beraberdiler, güzel restoranlarda yemeklerini yediler, Avrupa'yı gezdiler, üniversitelerde ders verdiler. Ne ezilmişliği? Ezilmişlikse 12 Eylül'de bir hapse girdiler. Gerçi çoğu da hapse falan girmedi, birçoğu yurtdışına kaçtı.

Peki ya idealler?
İdeal dediğin şey senden ona değişir. Herkesin bir ideali var, yarın bir bakarsın ki zamanın ruhu bir değişir senin o 'İdealim' dediğin şeyin ne kadar büyük bir suç unsuru olduğu zihniyeti yayılır bu ülkeye. O zaman da oturur beraber ona karşı mücadele ederiz. Zamanın ruhunun insanlara verdiği iktidar gücünün ilelebet olduğuna kimse inanmasın.

Özür dilemedim sadece kendimi anlatmaya gittim
Sürekli olarak 'En-el Hakk' kavramından bahsediyorsunuz...
Evet, inançlı bir insanım. Ama bu inancı sistemleşmiş bir dini yapı üzerine monte edemiyorum. Yaratanla baş başa kalmak istiyorum. Anlatmak istiyorum kendimi. Bıkmadan, usanmadan, herkese anlatmak istiyorum...

Ahmet Kaya'nın mezarına da bunun için mi gittiniz?
Ahmet Kaya'nın mezarına özür dilemek için gitmedim. Kendimi anlatmaya gittim. Diyeceksin nereye anlatıyorsun? İyi ya, beni eleştirdikleri yere anlatmaya gidiyorum. 'Şerefsiz kelimesini niye kullandın' dersen, bugün olsa kullanmazdım. Şimdi Ahmet Kaya ile ilgili şerefsiz sıfatını kullandığım için eleştiren adam, kadın bana bunun çok daha ağır hakaretlerini ediyor. 'Darbeci' bile diyor. Kardeşim sen de bana şerefsiz de. Darbeci demenden daha iyi. Şerefsiz neticede sübjektif bir sıfat, darbecilik ise suç.

Üzerimden geçinen epey insan var

Sizin üzerinizden yapılanları söylüyorsunuz...
Benim üzerimden, Aziz Yıldırım üzerinden... Seçtik böyle 30 tane insan, herkes mazisindekileri örtme telaşıyla onlara saldırıyor. Twitter'ı falan saymıyorum. Her gün ortalama 250 kişi bana yükleniyor.. Üzerimden geçinen epey insan var. Yazısı okunmayan ne kadar köşede kalmış adam varsa, salla Ertuğrul'a bir tane. Onu internet siteleri alıyor, o da 'Okundum' diyor. Ben de helal olsun diyorum, eğer tatmin oluyorlarsa ben de varım. Böylece hepimiz bu kolektif sado-mazo orjininin aktörleriyiz..

Bir dost tavsiyesi...

Bugün dünyada güç zehirlenmesi var mı?
Güç zehirlenmesi, evet... Var ama güç deyince kimi anlıyoruz? Sadece Murdoch'u mu? İtirazım buna. Murdoch'ı güçlü bir medya patronu olarak tehlikeli görüyoruz, ama bir siyasi partinin başında tek adam gücüyle oturup, istediğini milletvekili yapanı görmüyoruz. Neden? Çünkü o seçimle geliyor, seçimle gidiyor. Bazıları gitmiyor. Alın Chavez'i? Şimdi bu adam Murdoch'tan daha mı az tehlikeli?

Balkon konuşmasından hala umudumu kesmiş değilim

Türk siyasetinin seyri nasıl?
Şunu anlamıyorum, Türkiye'de büyük bir özgürlük ortamı var diyoruz. Bir yandan da kardeş gibi arkadaş iki insandan biri, ötekinin fikirleri onu iktidarın gözünde kötü insan yapar diye ayrılıyor. Üstelik bunu demeç vererek, lidere duyuracak kadar da korkmuş. Şimdi bunların hangisi doğru? Sürgün sadece dışarı gitmek değildir. İnsanların kendi içinde sürgün edilmeleri de bir sürgündür. Evinde oturursun tek başına, bu da bir sürgündür. İşte Nuray Mert. Tamam Kemal Burkay geliyor ama Nuray Mert sürgüne gidiyor. Kendi içinde sürgüne hem de. İşte o nedenle Başbakan'ın balkon konuşmasından hala umudumu kesmiş değilim.

Bundan 5 yıl sonra hiçbirimiz bu paraları alamayacağız

Bugünün yazılı basını yarın ne olacak?
Söylüyorum da kimse üzerine alınmıyor. Diyorum ki bundan 5 yıl sonra hiçbirimiz bu paraları alamayacağız. Üstelik de bu paraların yarısını almak için Mad Max filmindeki gibi birbirimizin altını oyacağız, iftiralar çelmeler atacağız ki, tasfiye edilsin de ben onun yerine geçeyim diye. Gidişat budur...

Asıl tehlike, bugüne kadar sadece okurları ve ilanla yaşayan gazetelerin başında. Çünkü ötekilerinin kar etmek gibi bir derdi yok. Patronu başka sektörlerde kazandığı parayı buraya yatırıyor... Adamın gazetesi 20 bin satıyor 400 bin satan gazeteye ders veriyor. Hatta 'Senin gazetende niye referandumda evet diyen yazar yoktu' diye hesap soruyor. Sana ne, ben soruyor muyum 'Senin gazetende niye hayır diyen yok' diye. Halkın yüzde 50'si AK Parti'ye oy veriyor ama onu destekleyen gazeteleri almıyor. Bunun üzerine kafa yormak gerekmiyor mu? Dışarıdan bakarak bir arkadaş tavsiyesi, bırakın bu tarafla uğraşmayı da kendi gazetelerinizi okutmaya uğraşın. Bak yüzde 50, senin savunduğun fikirleri savunan bir potansiyel okur var... Ben nasıl bakıyorum sabahları çıplak vücudum iyi mi, oradan fırlamış mı diye. Sen de bak bakalım neren fışkırıyor?