Medya
21 Mar 2011 07:59 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:09

AHMET HAKAN'DAN KİMLER VE NEDEN NEFRET EDİYOR?

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, hangi kesimin kendisinden neden nefret ettiğini tespit etti?

Benden nefret ediyorlarmış

EPEYDİR üniversite söyleşilerine, panellere, konferanslara kapalıyım.

Yine epeydir...
Ne röportaj vermek istiyorum, ne de televizyon programlarına katılmak.
Çünkü...
-  İçinde “dönek” kelimesinin geçtiği sorulardan bıktım.
-  Biteviye kendimi açıklamak durumunda kalmaktan da bıktım.
-  Soruların hep aynı yerden gelmesinden de bıktım.
-  Kendimi aynı tip sorulara aynı tip cevaplar verirken yakalamaktan da bıktım.

* * *
Fakat nasıl olduysa oldu...
Geçenlerde yağmurlu bir akşam vakti kendimi Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’ndeki söyleşinin tam ortasında buldum.
Hem de zehir gibi, fişek gibi öğrencilerin karşısında.
Bir irdeleme, bir açık yakalama, bir tam isabet ettirme ki bu kadar olur.
Allah’tan Boğaziçi Üniversitesi hocalarından Radikal yazarı Koray Çalışkan’ın anlayışlı, idare edici, kurtarıcı moderatörlüğü devreye girdi de fazla hırpalanmadan işin içinden sıyrılabildim.

* * *
Söyleşi sırasında türbanlı bir arkadaşımız, “Eskiden bizimkiler sizi çok severdi ama şimdi etrafıma bakıyorum hepsi sizden nefret ediyor” dedi.

Twitter’da türbanlı takipçilerimin bana laf çarpma gayretlerinden söz konusu nefretin biraz olsun farkındaydım ama bir üniversite söyleşisinin tam ortasında böyle “pat” diye “Sizden nefret ediliyor” denmesi karşısında hafiften de olsa örselendim.

Ama kısa sürede kendimi toparladım ve şunları söyledim:
“Ben bu zamana kadar türban özgürlüğünü savundum. AK Parti’nin kapatılması için açılan davaya karşı çıktım. Cumhuriyet mitinglerinde ortaya çıkan ‘başkalarının yaşam tarzına tahammülsüzlük’ durumuna itiraz ettim. İrtica denilen öcüyle alay ettim. Dini değerler konusunda bir tutum değişikliği sergilemedim. Dindarların özgürlüğüne sahip çıktım.”

Bunları sıraladım ve ardından da sordum:
“Peki bu nefret ne diye?”
Soruyu soran türbanlı arkadaş, durumu çok güzel izah etti.
Dedi ki:
“Galiba bizim kesimde partiye ya da cemaate karşı çok yüksek bir aidiyet duygusu var. Sizin bu aidiyet içinde olmamanızı kabul edemiyorlar. Bu yüzden nefret ediyorlar sizden.”

* * *
Evet, evet... Tam da bu!
Eğer “yüksek aidiyet duygusu” partiye ya da cemaate değil de ilkelere, umdelere, özgürlüğe, ‘eğriye eğri doğruya doğru’ demeye, demokrasiye, vicdana olsa idi...

Bir nefret durumu söz konusu olmayacaktı.
Ne nefreti!
Belki de hâlâ omuz omuza yürümeye devam edecektik.
Sonuçta olan oldu, bir aidiyet bitti ve nefret de başladı.
Madem öyle...
O zaman “dostlukların son günü / nefretin ilk günü”nde ben de şunu söyleyeyim bari:
“Sizin partiniz ve cemaatiniz size, benim bağımsız duruşum bana...”

Ahmet HAKAN / HÜRRİYET