Yerel seçimlerin masalsı yüzü!

Medyaradar ailesinin yazar kadrosu daha da güçlendi. Medyanın usta ismi ‘Alaycı Baykuş’ müstear adıyla yazılarını Medyaradar’da kaleme alacak.

ALAYCI BAYKUŞ
TÜM YAZILARI

Sevgili dostlar,

Bundan sonra bu köşe de sizlerle her hafta buluşacağız. Başlangıç yazımızda malum ülkemiz yeni bir seçim arifesinde olduğu için “Yerel Seçimler” üzerine olacak. Bildiğiniz üzere şuan her tarafta siyasi partilerimizin adayları sahada…

Ülkemizin siyasi sahnesinde yeni bir perde açılıyor, ve bugün kalemimi edebiyatın büyülü dünyasından ilham alarak seçim atmosferine daldırıyorum. Çay fincanlarının ardında dönen entrikaları, köy, kasaba ilçe ve il meydanlarındaki karar anlarını, bazen bir kahvehanede bazen de seyhat ettiğiniz bir sarı taksi ya da mahalle berberinde çözülen sorunları hayal edin. İşte tam da bu atmosferde, Türkiye'de 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri'ne gönderme yaparak bir hikaye örmeye çalışacağım.

Baştan söylemeliyim ki, bu seçim romanının kahramanları arasında herkesin tanıdığı bir Nasreddin Hoca ruhu var. Siyasetçiler, seçmenler ve halk, birbirine fıkra tadında çıkışlar yapıyor, her birimiz kendi sorunlarımıza ve dertlerimize bir çözüm beklerken bir de bakmışız kahkahalar arasında kaybolmuşuz.

Sokaklarda dolaşan seçmenler, sanki Sabahattin Ali'nin yazdığı bir hikayede karşımıza çıkıyor. Bir tarafta işsizlik ve geçim derdi, diğer tarafta eğitimden, sağlığa ve diğer sosyo/kültürel sorunları, hepsi bir araya gelmiş, seçim meydanlarında Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleriyle dertleşiyor. Belki de bu seferki seçim, halkın daha çok "İçimizdeki Şeytan"ı anlamasına vesile olacak.

Siyasetçiler ise sanki Orhan Kemal'in romanlarından fırlamış gibi. Bir yanda vaat yağmuru, diğer yanda bir çiftçinin sırtında yük, bir de bakmışız mahalle arasında dolaşan bir Nasreddin Hoca türünden aday, herkesin gülmekten kırıldığı bir seçim kampanyası yürütüyor.

Ancak bu mizahi hikayenin altında yatan psiko/sosyal gerçekleri görmek gerek. Toplum, Kemal Tahir'in anlattığı gibi tüm dertlerini yok edecek bir devrimin bekleyişinde, bir nehir gibi akıp gidiyor. Gençler, umutları ve hayalleriyle birlikte değişim istiyor, kıdemli insanlarımız ise evlerinin salonlarında, mahalle kahvehanelerinde ya da cami avlularında geçmişin güzelliklerini özlüyor. İşte tam da bu noktada, seçmenlerin içsel çatışmaları, yakın tarihimizin bir Ahmet Altan romanı gibi göz önüne seriliyor.

Belki de bu seferki seçimler, Yaşar Kemal'in anlattığı gibi epik bir öyküye dönüşecek. Seçmenler, adeta "İnce Mehmed" gibi, kendi destanlarını yazma arzusu içinde, sandık başına gidecek. Kim bilir belki de Sezen Aksu’nun şarkısında ki dizelerinde seslendiği gibi olur “Belki şehre bir film gelir, Bir güzel orman olur yazılarda, İklim değişir, Akdeniz olur, Gülümse…”

Türkiye'de 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri şimdiden, birbirinden renkli karakterleri, gülümseten diyalogları, kızgınlıkları, öfkeleri ve toplumsal gerçekleriyle bir Türk edebiyatı eserine dönüşmüş gibi. Bu hikayenin sonu nasıl bitecek, kim bilir? Belki de bir Ahmet Haşim şiiri gibi, umut dolu bir geleceğin başlangıcı olacak.

Bugün ülkemizin her sokağı ve caddesi bayraklarla donatılmış, adaylar gülücükleriyle boy göstermekte, seçim propagandaları sokağa taşmış durumda. Her köşe başında bir vaat, her afişte bir umut... Ne var ki, seçim meydanlarının ortasında dolaşan o kadar çok balon var ki, çocuklar bile "Bu kadar balon olmaz ki!" diye hayretle bakıyor.

Adaylar seçim meydanlarında, sanki Olimpos'ta tanrılar gibi oturmuş, halka bereket dağıtıyorlar. "Siz seçin, biz gerçekleştirelim" diyorlar. Ah, keşke gerçekleştirme konusunda biraz daha somut bilgi verseydiler. Gökyüzünden yağan vaat yağmurları altında, halkımız şemsiyelerini açıp sığınak arıyor, ancak bulutlar sözlerle dolup taşıyor.

Seçim manifestoları da cabası. Eski klasiklerden esinlenmiş gibi duruyorlar. "Yoksulların dostu olacağız, çocuklarımızın eğitimine önem vereceğiz, temiz bir çevre için mücadele edeceğiz…" Ah, ne de güzel!  

Sonuç olarak, sevgili okur, yerel seçimler bir şenlik gibi görünse de, aslında klasik bir dramayı izliyoruz. Adaylar sahnede parlıyor, seçmenler koltuklarından alkışlıyor, ancak perde indiğinde gerçek dünya tekrar karşımıza çıkıyor. Ve o zaman anlıyoruz ki, kahramanlar sahneden inince, hayat devam ediyor ve gerçek değişim, sadece vaatlerle değil, eylemlerle mümkün oluyor.

O yüzden sevgili okur, seçimlerde oy kullanırken, klasiklerden esinlenen vaatlere değil, gerçek bir değişimi vaat edenlere oy verin. Unutmayın, klasikler sadece kitaplarda güzel!