‘Sözde Duayen’e bir meslek dersi daha! Fenerbahçe Divan Kurulu Başkanlığı'nı bırakmalısın!

Gazetecilik mesleğini aktif olarak sürdürürken, yani hala bir gazetede köşe yazıp televizyon kanalında yorum yaparken, nasıl oluyor da bu açık kurala rağmen Fenerbahçe gibi güzide bir kulübümüzün Divan Kurulu Başkanlığı’nı yürütebiliyorsun?

Kendisini her yıl “Türkiye’nin En Güvenilir Kişisi” seçtiren ve bununla da böbürlenen Sözcü Yazarı ve Sözcü TV Yorumcusu Uğur Dündar, bu sütünlarda yayınlanan son yazıma çok kızmış…
Hakkında yazdığım her şeyi kabul edermiş ama Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kampanyasının medya ayağını Özlem Gürses’le birlikte kucak dolusu para alarak yürüttüğü yönündeki iddiaları gündeme getirmemi kabul edemezmiş…
O asla böyle bir kampanya yürütmemiş…
Bunu yazanlar müfteriymiş ve mahkeme önünde hesap soracakmış…
Amerikalıların deyimiyle yanıt vereyim:
“Bla, bla, bla…”
*
Bu kampanyanın üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçti.
O günlerden bu yana bu iddialar sosyal medyada yüzlerce kez yazıldı, çizildi.
Sen bunların birini bile görmeyeceksin, sonra bu fakir Varol kardeşin o iddiaları neden yanıtlamadığını sana sorunca aslan kesileceksin. Mahkeme sopasıyla susturmaya çalışacaksın!
Yani, “yargısal taciz” uygulayacaksın!
Hadi oradan sahte aslan!
Sen git zavallı koruma görevlilerini döv…
*
Seninle daha fazla uğraşmaya niyetim yoktu. Ne de olsa halkımızın önemli bir bölümü, yani yüz binlerce saf ve masum insan hala seni seviyor diye düşünüyordum. Kenara çekilsen, yüze merdiven dayamış yaşınla ve büyük bir hırsla siyasi entrikalar peşinde koşmasan onların hatırına susardım.
Ama sen hala ağzından köpük saça saça mahalle kabadayılığı yapıyorsun!
Madem öyle ben de devam ediyorum “sahte aslan” ya da “sözde duayen…”
*
Kapısından bile geçmediğin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yıllar önce gerçek gazetecilik için yayınladığı bir bildirge var.
Eminim adını bile duymamışsındır:
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi…
Bu bildirge, evrensel gazetecilik kurallarından, gazeteciye tanınan haklardan ve her gazetecinin uyması gereken kurallardan söz eder.
Bu bildirgenin ortalarına doğru bir yerinde aynen şunlar yazar:

“Gazeteci mesleki durumların dışındaki faaliyetlerde yer almamalıdır. Siyasi parti ve profesyonel spor kulüplerinde aktif görevde bulunmamalı, ticari bir kuruluşun danışma veya yönetim kurulunda görev almamalı, kişi ve kurumlardan hediye, maddi çıkar sağlamamalıdır.”

Aynı bildirge, bazı gazetecilerin sıkça yakalandıkları “mesleki özdeşleşme” ile ilgili olarak da şu uyarıda bulunuyor:
“Gazeteci, uzmanlık alanı ne olursa olsun öncelikle gazetecidir. Savunma ve polis muhabirleri, polis/asker veya sözcüsü, spor muhabirleri de kulüp yöneticisi veya sözcüsü, herhangi bir partiden sorumlu muhabir ise o partinin üyesi veya sözcüsü gibi davranmamalıdır…”
*
“Gibi”yi bırak, sen bu ilkeleri “aslen” deldin…
Son olarak Kılıçdaroğlu’na açıkça destek verdiğini itiraf ederek “yandaşlık” beyanında bulundun…
Ondan daha önce de yine aynı ilkeleri delerek, resmen kulüp yöneticisi oldun.
Hani en büyük, en dürüst gazeteci, en güvenilir insan falansın ya…
İyi de nasıl oluyor da mesleğin bu en önemli kuralını görmezden geliyorsun?
Gazetecilik mesleğini aktif olarak sürdürürken, yani hala bir gazetede köşe yazıp televizyon kanalında yorum yaparken, nasıl oluyor da bu açık kurala rağmen Fenerbahçe gibi güzide bir kulübümüzün Divan Kurulu Başkanlığı’nı yürütebiliyorsun?

Diyelim ki sana bu görevi teklif eden Ali Koç bu kuralı bilmiyor… Lakin, bilmeyebilir de!
Çünkü o bir işadamı ve kulüp başkanı.
Fakat bilmesi gereken sensin.
Çünkü her fırsatta ‘gazeteciyim’ diye böbürlenen sensin!
Şimdi, adama sormazlar mı?
“Bu ne perhiz, bu nasıl lahana turşusu!” diye…
*
Kısacası…
Ya medyadaki görevlerinden hemen istifa edip cebindeki sarı basın kartını iade et, ya da Fenerbahçelilerden özür dileyerek Divan Kurulu Başkanlığı’nı bırak.
“Bal gibi ikisi birarada olur” deme boşuna…
Bak bir daha “yılın en güvenilir kişisi” falan seçilemezsin, sonra çok üzülürsün!
Ve son söz:
Açacağın davayı merakla bekliyorum…
Çok eğleneceğiz, çok!