Medya
23 Oca 2012 13:41 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:15

RADİKAL YAZARINDAN DESTEK! HEPİMİZ GEÇEN HAFTA 'AHMET HAKAN'DIK!

Beyaz bereliler"in hedefi olan Ahmet Hakan'a, Radikal yazarından ugur Vardan'dan destek geldi.

İşte Radikal yazarının o köşe yazısı...

Salonumuz ancak aileye!

Yeni Sinema Genel Müdürü Mesut Cem Erkul, ’Sinema salonlarında sadece aileye yerimiz var’ demeye çalışmış. Haklı da son dönem filmlerimiz adeta bizi ele güne rezil ediyordu.

Başbakan Erdoğan’ın ‘ustalık dönemi’ şaheserleri teker teker keşfediliyor. Önce İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, sonra Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar derken şimdi de Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürü Mesut Cem Erkul ortaya çıktı. Dünkü manşetimizde yer alan Şenay Aydemir imzalı haber dolayısıyla ‘haberdar’ olmuşsunuzdur; ‘çiçeği burnunda’ Genel Müdür Erkul, “Ah, nerde o eski tarihi filmler, nerde Malkoçoğlu” diyerek sinema zevkinin sınırlarını ve standartlarını çizerken yeni dönemde, yaratıcılarımızdan ‘Yine de şahlanıyor aman’ misali Türk aile yapısını güçlendirici eserler beklediğini, bu türden yapımlara ancak destek olabileceklerinin işaretini vermiş. Hay Allah, aksi gibi son dönemde de tüm dünyada ve dahi yurtiçinde ses getiren yapımlarımız da aile sistemimizin, örf ve âdetlerimizin, hatta Anadolu’daki hayat modellerinin içerdiği problemleri ve de bu problemlerin günümüz Türkiyesi’ndeki yansımalarını anlatıyordu. Örnek mi? Nuri Bilge’nin ‘Üç Maymun’u, keza ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’sı, Reha Erdem’in ‘Hayat Var’ı, Taylan Biraderler’in ‘Vavien’i, Seren Yüce’nin ‘Çoğunluk’u, Yılmaz Erdoğan’ın ‘Neşeli Hayat’ı, Tolga Karaçelik’in ‘Gişe Memuru’, İlksen Başarır’ın ‘Atlıkarınca’sı vs. Kim bilir bu filmlerle ‘Aile hayatımız’ın didiklenmesi, özellikle de uluslararası festivallerde bir tür ele güne karşı rezil olma durumları ağrımıza gitmiştir.


Tabii bu aile meselesi çok önemli. Nitekim bir başka AK Partili Hakan Şükür de ‘yabancı futbolcular’a olan nefretini sürekli ‘aile hayatlarının düzgün olmaması’yla açıklamıyor mu? Şükür’e göre Maradona, Best ya da Cantona olsan ne yazar, önce aile hayatın düzgün olacak. Yeni müdür de “Pasolini, Bertolucci, Cronenberg, Almodovar, Viscon-ti, Godard, Bunuel, Hitchcock, Kurosowa, Loach, Greenaway, Eisenstein, Pudovkin, Ozu, Saura, Angelopoulos (fark etmez, say sayabildiğin kadar) olsanız ne yazar, ‘Yeni, ileri ve ailecil de-mokrasi’de sizlere yer yok” diyor.
Neyse, Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay tıpkı ‘Yeşilçam andıcı’ olayındaki gibi duruma el koyduğunu Şenay’ı arayıp açıklamış ve “Her şey kontrolüm altında, korkacak bir şey yok” demiş. Ama keşke söz konusu makamı, sinemaya dair yüzeysel ve gişesel bakış açısına sahip birine teslim etseymiş de bu sansürsel kaza yaşanmasaymış.

Buyursun baksınlar da...


Hrant’ın arkadaşları 19 Ocak’ta yine yollardaydı. Vicdanı (ve o saatte durumu uygun) olan herkes Taksim-Agos önü arasındaki yürüyüşte hem Hrant’ı andı hem de bu topraklarda neredeyse ‘Kimseyi örgütsüz bırakmayan hukuk sistemimiz’in meseleyi çözümüne lanet yağdırdı. Radikalcilere gelince; bir kısmımız dükkânı bekledi, bir kısmımız ise kortejde yerini alıp sonrasında apar topar gazeteye döndü. Yürüyüşte çekilen bir kareyi de Gökçe (Aytulu) Twitter’a koydu. Çok geçmeden bir ‘Vatan, millet ve de ispiyonsever’, yine Twitter’da bu fotoğrafı şöyle yorumladı: “Ermeni görmeyenler buyursun baksınlar.” Baksınlar da bazıları baktığıyla kalmıyıp öldürüyor da.

Yaramız, ‘Beyaz bere’miz


Hrant Dink’i öldüren zihniyet (şimdilik) içeride (Hayal-Samast ikilisini yani) olduğu kadar dışarıda da mevcudiyetini koruyor. Ve kendisini göstermek için fırsat kollamayı sürdürüyor. Son kurbanları da Ahmet Hakan’dı. “Ben Ermeniyim” dedi ve bütün ‘beyaz bereli’lerin hışmına uğradı. Aynı hafta içinde İbrahim Altınsay’ın deyimiyle ‘Türkiyeli bir Rum’ olan ‘Ordinaryüs’, “Lefter diye yazılır, Barış diye okunur” (bu arada sloganın yaratıcıları Tek Yumruk-Sol Açık işbirliğine de selam yollayalım) güzelliğiyle ebediyete intikâl ederken bazıları, “O hepimizden çok Türk’tü” diyerek meseleyi bir türlü anlamadığını yine gösterdi. Neyse, ben hem bir okuru hem de meslektaşı olarak Ahmet Hakan’a Dink meselesinde yazıp çizdiklerinden dolayı teşekkürü bir borç bilirken ister istemez klişe de olsa güzelliğini yitirmeyen o slogana sığınıyorum: “Hepimiz geçen hafta Ahmet Hakan’dık aynı zamanda.”