Medya
23 Mar 2015 08:51 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:08

Hürriyet Okur Temsilcisinden İsmet Berkan'a çağrı: "Samimiysen özür dile"

Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici "bu konu Hürriyet açısından da sıkıntı yaratan bir noktaya geldi. Hem de hiçbir sorumluluğu olmamasına rağmen..." yazdı.

"Kabataş'taki iki tweet'in önemi" başlıklı yazısında gazetesi yazarı İsmet Berkan'ı açık açık özür dilemeye davet eden Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici "bu konu Hürriyet açısından da sıkıntı yaratan bir noktaya geldi. Hem de hiçbir sorumluluğu olmamasına rağmen..." yazdı.

Hürriyet yazarı İsmet Berkan'ın, Gezi olayları sırasında Zehra Develioğlu adlı başörtülü bir genç kadının Kabataş'ta tacize uğradığı iddiasının "gerçek" olduğunu savunan bir dizi tweet atmıştı. 12 Haziran 2013 günü, Berkan, "Çok ama çok acı bir öykü. Maalesef gerçek" diye yazmış; ardından da "MOBESE görüntüleri dahil pek çok şey var, savunulur tarafı olmayan bir olay" yazmıştı. "Siz izlediniz mi?" sorusuna da yine Twitter'da "Evet" yanıtını vermişti.

Kanal D'nin MOBESE kayıtlarını yayımlaması sonrası ise geri adım atan Berkan, "Bundan yedi ay önce kendimden o kadar da emin konuşmamalıydım, daha da önemlisi herhangi bir tarafında yer almadığım bir siyasi propaganda savaşının istemeden ortasında kalmamalıydım" demişti.

Okur temsilcisi olarak günlerdir eleştiri sağanağı altında olduğunu yazan Bildirici ise,  sosyal medya üzerinden hem kendisine hem de Hürriyet'e yönelik eleştirileri bir köşe yazısı ile yanıtladı ve İsmet Berkan'ın, attığı tweetleri önemseyip, yüzleşmesini önerdi ve şöyle yazdı: "O tweet'leri neden, niçin, hangi görüntülere dayanarak yazdığını samimi bir dille okurlara açıklaması, yanlış yaptığına inanıyorsa da özür dilemesi en doğrusu..."
İşte Faruk Bildirici'nin köşesinden İsmet Berkan'a çağrısı:

... Kanal D, 13 Şubat 2014'te, Zehra Develioğlu'nun Kabataş'ta bulunduğu süreye ilişkin güvenlik kamerası görüntülerini bulup yayınladı. Görüntülerde, Berkan'ın söylediği gibi bebek arabasının devrildiği görülmüyordu; genç kadına yönelik bir saldırı olduğuna dair tek bir belirti de yoktu.

Hatta tam tersine, kadına bir saldırı olmadığını kanıtlıyordu bu görüntüler. Önce kadın bebek arabasını iterek yürüyordu. Sonra tam ağaçların arkasında kaldığı sırada küçük bir grup kadının yanından geçiyordu. Onlar geçerken kadın bebek arabasını iterek sakin bir şekilde yürümeye devam ediyordu. Hiçbir olağanüstülük göze çarpmıyordu. Saniyeler süren ağaç arkasından geçiş sırasında olsa olsa bir laf atma veya sözlü tacizden başka bir olayın yaşanamayacağı çok netti.

Kanal D'nin bu görüntüleri yayınlamasının ardından İsmet Berkan hatalı olduğunu kabul etti. 15 Şubat 2014'te, Hürriyet'teki köşesinde "Kısa bir açıklama" başlıklı bir yazı kaleme aldı. "Bundan yedi ay önce kendimden o kadar da emin konuşmamalıydım, daha da önemlisi herhangi bir tarafında yer almadığım bir siyasi propaganda savaşının istemeden ortasında kalmamalıydım" dedi özetle. NTV'deki programda da hatalı olduğunu söyledi; Kanal D'deki görüntülerin tweet'lerde sözünü ettiği görüntüler olduğunu belirterek, "... Bende öyle bir kanaat oluşmuştu, taciz olduğuna yönelik o dönemde izlediğim zaman" dedi. T24'teki bir söyleşide de "Hata yaptığımın farkına vardım. Teyit etmeden böyle bir şey dememeliydim" diye konuştu.

Ancak görüntülerin ortaya çıkması ve Berkan'ın geri adım atması, tartışmaları dindirmeye yetmedi. Tartışmaların yönünü değiştiren, Cumhuriyet gazetesinin 9 Mart'ta, polis raporunu yayımlaması oldu. Rapora göre, 8 şube müdürü, 20 polis timi kurup tanık aranmış; bölgedeki hemen herkes tek tek sorgulanmış; 2 bin 560 saatlik güvenlik kamerası kaydı izlenmiş; 161 kişi yakın takibe alınmıştı.

Bu eşi görülmedik polis operasyonunun amacı neydi? Zehra Develioğlu'nun, polis ifadesinde anlattığı "kimisinin kafasında siyah renkli bantlar olan, üst tarafı çıplak kalabalık bir grubun, 1 Haziran 2013 tarihinde Kabataş'ta kendisini tokatlayıp yerde tekmeledikleri, türbanını çekip aldıkları, üzerine işedikleri ve bebek arabasını devirdikleri" iddiasını kanıtlamak! Onca gayrete rağmen, ne bir kanıt bulunabilmiş ne de bir tanık.

Adına ne dersek diyelim, ister yalan, ister senaryo, ister genç bir kadının abartılı anlatımı. İddianın gerçek olmadığına dair bu kanıtların ortaya çıkması üzerine eleştiri okları, o dönem bu iddiayı savunan gazetecilere yöneldi.

Aslında İsmet Berkan'ın durumu farklı. Berkan, o gün yaptığını savunmuyor. Hata yaptığını söyleyerek, hâlâ bu iddiayı destekleyen gazetecilerden ayrılıyor.

Buna rağmen okur eleştirilerinin devam etmesi, sanırım Berkan'ın açıklamalarını tatmin edici bulmamalarından kaynaklanıyor. Zira Berkan, bir yandan hata yaptığını söylerken, bir yandan da "Bu önemsediğim bir konu değil. Ama neden böyle olduğunu da anlamadım, iki tane tweet attım sonuçta" diyerek, yazdıklarının gereğinden fazla büyütüldüğünü savunuyor.

Oysa bir gazetecinin tweet'leri ile yazısı arasında okur nezdinde bir fark olmaz. Yazar kimliğinin sorumluluğu Twitter'da da devam eder. Yeterince araştırmadan yazmamak, iyi düşünmek, sözcükleri özenle seçmek zorunludur.

Kaldı ki, Berkan'ın attığı o tweet'lerin ne denli etkili olduğu ortada. "İki tweet" deyip geçmek mümkün değil. Aksini söylemek, Berkan'ın yazar kimliğine ve yazdığı gazete olarak da Hürriyet'e haksızlık olur.

O yüzden Berkan'a düşen, toplumsal çalkantının zirve yaptığı o günlerde attığı iki tweet'in önemini kabul edip, yüzleşmesi. O tweet'leri neden, niçin, hangi görüntülere dayanarak yazdığını samimi bir dille okurlara açıklaması, yanlış yaptığına inanıyorsa da özür dilemesi en doğrusu...

Aksi halde bu eleştiriler sürüp gidecek. Üstelik bu konu Hürriyet açısından da sıkıntı yaratan bir noktaya geldi. Hem de hiçbir sorumluluğu olmamasına rağmen...

Yazının tamamını okumak için tıklayın.