Gizli servislerin “araştırmacı gazeteci”lerle ilişkisi… Medyadaki ‘James Bond’lara dikkat!

MİT, CIA, Rus Gizli Servisi, İngiliz Gizli Servisi, Alman Gizli Servisi ve İsrail Gizli Servisi, Türk medyasında ajan bulunduruyor mu? Bu ajanların görevi ne?

Gelin bugün sizinle bir tabuyu yıkalım. Yıllardır bir türlü sorulmayan o soruları soralım; “Kral Çıplak” diyelim. Çıplaklıklarının hala farkında olmayan o “kral”ları “azıcık” da olsa deşifre edelim:
MİT, CIA, Rus Gizli Servisi, İngiliz Gizli Servisi, Alman Gizli Servisi ve İsrail Gizli Servisi, Türk medyasında ajan bulunduruyor mu?
Bu ajanların görevi ne?
Büyük bir sadakatla yerine getirdikleri görevleri nasıl yerine getiriyorlar ve karşılığında nasıl ödüllendiriliyorlar?
Ve en önemlisi kim bu arkadaşlar?
***
Bu sorular sakın şaşırtmasın sizi…
Gizli servislerin gazetelere, haber ajanslarına, televizyonlara, şimdi de sosyal medyaya ve internet medyasına yerleşmesi, bu medya organlarını kullanması yeni bir şey değil.
Benim mesleğe başladığım yıllarda, yani 1980’lerde dönemin en büyük haber ajanslarından biri olan Türk Haberler Ajansı’nda Saip Ağabeyimiz vardı…
Sabahın erken saatlerinde gelir, haber merkeziyle idare bölümün birleştiği yerde ellerini göğsünde birleştirerek durur ve bütün gün bizi seyrederdi.
Evet, tek işi buydu…
O dönem 12 Eylül’dü, Türk Haberler Ajansı’nda da, el değiştirmesine karşın hala bir çok “komünist” gazeteci çalışıyordu.
Saip Ağabey hiç yorulmadan, usanmadan haber merkezindeki hareketliliği izlerdi.
Kimseyle mecbur kalmadıkça sohbet etmezdi.
Ne haber yazardı, ne gazetecilik faaliyetinde bulunurdu.
Dudaklarına kondurduğu bir gülümsemeyle aralıksız olarak bizi gözetlerdi.
Biz de günde belki on kez birbirimize sorardık:
“Bu adamın işi ne? Neden öyle boş boş durup bize bakıyor?”
***
Bu sorunun yanıtını yıllar sonra Hürriyet’teki bir vefat ilanıyla öğrendim… İlanı veren Milli İstihbarat Teşkilatı’ydı… “Teşkilatımızın değerli mensuplarından, önceki dönem Marmara Bölgesi bilmem nesi” diye başlayan ilan sayesinde, bizim meşhur Saip Ağabeyimizin aslında üst düzey bir MİT mensubu, hatta bir zamanlar Beşiktaş Kulubü Başkanlığı da yapan rahmetli Süleyman Seba’dan sonra Marmara Bölgesi’ndeki ikinci yetkili elemanı olduğunu öğrendik…
***
MİT ve diğer gizli servisler o yıllardan sonra sadece medyayı gözlemekle kalmadı; aynı zamanda medyayı kullanmaya da başladı.
Adı sanı bilinen-bilinmeyen, köşe yazarı, ya da muhabir ünvanlı onlarca kişiye belli konularda “dosyalar” göndererek, kamuoyu oluşturma faaliyetlerinde bulundu.
Özellikle de muhalif yayınlar tercih edildi.
Görevlerinde uzman gizli servis ajanlarının kaleme aldığı bu dosyaların önemli bir bölümü haberleştirildi ya da dizi yazı olarak yayınlandı.
Bunun için ya gazetelere, televizyonlara “gazeteci” kılığında elemanlar yerleştirildi; ya da bu kurumlardaki “kurum çalışanlarının oğulları, kızları, kardeşleri” kullanıldı.
Dizi yazıya bile sığmayacak derinlikteki konular, o sözde gazetecilerin isimleriyle “güncel kitap” olarak yayınlandı.
O sözde gazeteci arkadaşlar, aldıkları dosyaya sadece birer isim koydular, altlarına kendi isimlerini yazdılar, bir de özgeçmiş ekleyip yayınevlerine yolladılar.
Kırk üç yıllık bir gazeteci olarak söylüyorum:
Hiçbir gazetecinin bu kitaplarda anlatılan pis ve kirli ilişkileri bilmesine olanak yok…
Kimi silah ya da eroin kaçakçılığını anlattı, kimi rakip yabancı servis elemanlarının Türkiye’yle ilgili en gizli planlarını.
Terör örgütlerinin yöneticilerinin bile haberdar olmadığına emin olduğum bazı konular dahi, bu arkadaşlar tarafından “sanki oradalarmış” gibi yazıldı.
Hepsi büyük isim oldu.
İsimlerinin başlarına birer “araştırmacı gazeteci” ünvanı ekleyip meslek örgütlerince “yılın gazetecisi” seçilenler bile çıktı aralarından…
Kitapları yüz binlerce sattı, bugünkü parayla milyonlarca lira para kazandılar.
Şöhret olup, tartışma programlarına katıldılar. Ağızlarından köpük saça saça, temsil ettikleri istihbarat kuruluşunun amacı doğrultusunda çalıştılar.
Hatta bunlar arasında “kimlikleri deşifre olmasın” diye göstermelik olarak tutuklanıp hapse atılanlar bile oldu.
Kimisi daha sonra parti yöneticisi oldu, kimisi internet sitesi kurup asıl görevlerine orada devam etti.
Medyada herkesin devri geçti; bir tek bunlar hep hacıyatmaz gibi ayakta kaldı.
***
Günümüzde Milli İstihbarat Teşkilatı da dahil olmak üzere bütün gizli sirvislerin görevleri değişti.
İş, sadece “haber alma”dan çıktı… Hepsi, CIA’i örnek alarak “operasyonel görevler” üslenmeye başladı. Kimi doğrudan “terörle mücadele”ye ve terör örgütünün elabaşlarını avlamaya soyundu, kimi iktidarların kendilerinden talepleri doğrultusunda “algı operasyonu yapmakla” görevlendirildi.
***
Tüm bunlara hiçbir itirazım yok, “ulusal güvenlik ve ulusal çıkarlar” gerekçe gösterilerek bunlar yapılabilir…
Benim ağrıma giden, bu “ajan” arkadaşların, gazetecilik mesleğine duyulan güveni sıfıra indirdikleri halde “araştırmacı gazeteci” diye ortalıkta dolaşmaları… Gerçek gazeteciler aç ve işsiz dolaşırken, bütün köşelerin bunlar tarafından kapılmış olması…
Size bir sır vereyim:
Bir gazetecinin araştırabileceği konular ve sınırlar bellidir.
Hiçbir gazeteci, dedektif gibi iz sürmez, kirli ve gizli ilişkilerden, pazarlıklardan haberdar olamaz…
Her kim ki, “gizli işler ifşaatı” yapan haber, yazı ya da kitap yayınlıyorsa…
Bilin ki o arkadaş bir James Bond’dur…
Yayınladığı bilgiler de kamuoyunda algı yaratmak amaçlıdır…
***
Peki; kim mi bunlar?
O kadar çoklar ve o kadar ünlüler ki…
Sorunun yanıtını bulmanız için “araştırmacı gazeteci” kitaplarının yazarlarını alt alta sıralamanız yeterli!