Bir kez daha manşetsin Nurettin Abi!

Medyaradar'ın usta yazarı Cezmi Sayılgan, 30 yıl boyunca izleyip yazdığı polis-adliye haberleriyle Türkiye'nin gündemini pek çok kez değiştirmeyi başaran usta gazeteci Nurettin Kurt'un ölümünün ardından bir yazı kaleme aldı.

Adına yazı yazılası usta..
Soyadı gibi alanında bir kurt.
Onun adı; NURETTİN KURT..

O kadar çok salladı ki gündemi çektiği fotoğraflar ve yazdığı yazılarla.
Yeri geldi dayak yedi.
Yeri geldi işinden oldu.
Yeri geldi mahkemenin huzurunu bozmaktan tutuklandı, nezarete atıldı..

Başkent’te gazetecilik yapanların büyük bir saygı ve sevgi ile andığı isimler arasında hep üst sıralardaydı Nurettin Kurt.

Yazdığı ve o dönem gündemi sallayan bir haberini hiç unutmam.
Haber manşet olduktan sonra bir görevde karşılaştık Nurettin Kurt’la; “Abi o fotoğraf neydi öyle?” dedim.
“Flaşı bir patlattım, feleği şaştı Cezmim” dedi.
O haberi çoğunuz hatırlar.

1998 yılının Ekim ayıydı.
Bir hava korsanı, THY uçağını kaçırdı.
Uçağı Bulgaristan’a götürmek istedi.
Pilot ise hava korsanına hissettirmeden rotayı Ankara’ya kırdı, uçağı Esenboğa Havalimanı’na indirdi.
Uçağın geleceği bilindiğinden, havaalanının tüm ışıkları söndürüldü.
Hava korsanının, Ankara ya da Türkiye’yi çağrıştıracak hiçbir görseli görmemesi için uçak terminalin en uzak noktasına çektirildi.

O korsan, bir özel hareket polisi tarafından vurularak etkisiz hale getirildi.
Hayattaki son karelerini çekmek Nurettin Abi’ye nasip oldu.
O fotoğraflar gazeteye manşetten girdi.

Olayın ardından Gazeteci Rıza Özel’e verdiği röpörtajda şunları söylemişti:

“Apron kapalıydı. Ben Çubuk tarafından tel örgülerin altından girdim, sürünerek gittim uçağın yanına kadar. Tele objektifim flaşım, yüksek İSO filmlerim vardı. Bugün ki gibi değil tabii teknoloji, çok zor fotoğraflardı. Metrelerce uzakta, gecenin karanlığında. Ama zaman zaman magazin fotoğrafları da çekiyordum, bu işte iyiydim. Bütün maharetimi kullanarak bastım deklanşöre. Uçak korsanı kokpitte karşımdaydı”

Tabii bu olayın ardından güvenlik zaafiyeti gerekçesiyle havaalanının çevresine duvar örüp üzerini de dikenli teller ve tel örgülerle donattılar.

Sadece bu değil tabi, gündem olmuş birçok haberi vardı Nurettin Abi’nin.

Gün geldi o ödüllü habercinin işine, tenkisat nedeni ile son verildi.

Gazeteciliğin kaderinde bu da var tabi.

Bir çok stajyer yetiştirdi. İstese masaya otururdu ama o hep sahada olmayı tercih etti.
Marka bir muhabirdi.

Şöyle bir bakıyorum da; Nurettin Kurt’un ölümüyle ilgili, sosyal medyada onlarca yüzlerce mesaj..
İnanın hepi topu bir haftalık gündem maddesi.
Sonra unutulup gidecek.
Mesleğe ömrünü vermiş, emekli olduktan ya da vefat ettikten sonra unutulan yüzlerce meslek büyüğümüz gibi..

Hayat dediğin bu kadar işte.
Bizim sektördeki hayat ise, çok daha kısa..

Nurettin Abi ile ilgili mesajları okurken ister istemez bir düşünce gelip saplandı beynime.
Acaba hastalığı döneminde bu mesaj atanların kaçı aramış sormuştu?

Yok “büyük haberci”, yok “şu kadar yıllık dostum!”...

Hepsi boş, bomboş.

Biz bu mesleğin eskilerinin yapması gereken bir şey var şimdi; Nurettin Kurt’un isminin, Adalet Bakanlığı’nın bir tesisine ya da adliyedeki bir salona verilmesi..
Böyle yapılsın ki; o isim unutulmasın.
Böyle yapılsın ki; yeni jenerasyon gazeteci kardeşlerimiz iyi çalışıp meslek etiğinden ayrılmadıkları takdirde kendi isimlerinin de unutulmayacağını görsünler.
Ve bu motivasyonla, haberlerini daha bir ciddiyetle yapmaya devam etsinler..

Evet değerli dostlar; bir Nurettin Kurt geçti bu dünyadan ve bu meslekten.
Gerçek anlamda bir ‘haberci’ kendi alanının büyük üstadı..

Benimkisi, arşivlerde yeralan bir çok haber ve fotoğrafının yanında, naçizane bir yazı ile Nurettin Abiyi anmak.

Kimbilir belki bu yazıyı okuyan ve aktif çalıştığı dönemde Nurettin Abiyi tanıma fırsatı bulamayan kardeşlerim, bu yazı sayesinde onun adını öğrenir, neler yaptığını araştırır.

İşte yıllarca yan yana koşturan bir kardeşi olarak, benim de Nurettin Abi için yapabileceğim bu kadar..

Nur içinde yat Nurettin Abi!..