Polemik & Kulis
12 Kas 2019 13:44 Son Güncelleme: 12 Kas 2019 13:53

Ahmet Altan'ın koğuş arkadaşı Selman bakın kim çıktı!

Geçtiğimiz hafta tahliye edilen Ahmet Altan'ın çıkar çıkmaz yazdığı yazıda anlattığı "koğuş arkadaşı" Selman'ın FETÖ elebaşı Fethullah Gülen'in yeğeni olduğu anlaşıldı.

FETÖ’nün medya yapılanması davasından ceza alan Ahmet Altan, tahliye olduktan sonra ilk yazısını K24’e yazdı. Altan yazısında koğuş arkadaşlarını anlattı.

Yazısında, “Üç yıldan fazla bir zaman küçük bir hücrede iki mahkûmla birlikte kaldım, hiçbir suçları yoktu, söylediklerini kimse dinlemiyordu, defalarca suçsuz olduklarını anlatmalarına rağmen Silahlara Veda’daki yargıçlara benzeyen birileri tarafından mahkûm edildiler” diyen Ahmet Altan, arkadaşının adının “Selman” olduğunu da aktardı.

Altan yazısında, "Binlerce masumu ve kâğıt flütüyle Selman’ı o duvarların ardında bırakmıştım" diye yazdı.

The Observer gazetesinde de İngilizce çevirisi yayınlanan yazıda Ahmet Altan’ın “Selman” diye bahsettiği ismin FETÖ lideri Fethullah Gülen’in yeğeni Selman Gülen olduğu anlaşıldı.

FETÖ organizasyonu Rumi Forum’un Başkanı Ali Yurtsever de Altan’ın yazısını paylaşarak, Selman Gülen ile ilgili dikkat çeken ifadeler kullandı. Ali Yurtsever daha sonra FETÖ’cülerin tepkileri üzerine bu bilgiyi açık etmemesi için uyarıldı. Yurtsever bir süre sonra söz konusu paylaşımını sildi.

İşte o paylaşım:

FETÖ firarisi Önder Aytaç da Ali Yurtsever’e tepki göstererek, “Ali Hocam bu kadar büyük hatayı ancak bu konuda fahiş hata eğitimi almakla yapabilirsin. Ne gerek var soyadına Allah aşkına. 2 yıl aynı hücrede birlikte kalan Ahmet Altan bilmiyor mu soyadını Selman Bey’in? O yazmamış da sen yazıyorsun yuh artık ya” ifadelerini kullandı.

FETÖ’ye ait internet siteleri de söz konusu olayla ilgili “Ahmet Altan’ın koğuş arkadaşı Selman kim” başlıklı bir haber yapsa da bu haberler kaldırıldı.

AHMET ALTAN'IN KAĞITTAN FLÜT YAZISI

Ahmet Altan The Observer gazetesinde İngilizce olarak da yer alan yazısında 'Selman' için şunları döktürmüştü:

Üç yıldan fazla bir zaman küçük bir hücrede iki mahkûmla birlikte kaldım, hiçbir suçları yoktu, söylediklerini kimse dinlemiyordu, defalarca suçsuz olduklarını anlatmalarına rağmen Silahlara Veda’daki yargıçlara benzeyen birileri tarafından mahkûm edildiler.

Aralarından biri oğlumla aynı yaştaydı, tutuklandığında yeni evlenmişti. Dindardı ama aynı zamanda felsefeye ve bilimsel araştırmalara da meraklıydı.

Müthiş bir el becerisi vardı, imkânların çok kısıtlı olduğu yerde akla gelmeyen malzemelerden akla gelmeyecek şeyler yapardı. Tuz paketlerinden dumbbell, çatallardan mandal, çay kaşıklarından cımbız yapabilirdi. Hapishane yemeklerine değişik malzemeler katarak yepyeni yemekler icat ederdi. Adı Selman’dı. Şikâyet etmenin, Tanrının çizdiği kadere karşı gelmek olduğunu düşünür ve asla şikâyet etmezdi.

Çeşitli nedenlerden dolayı hiç ziyaretçisi yoktu.

Bundan da şikâyet etmezdi.

Bir gün plastik masada yeni romanım Hayat Hanım’ı yazarken avludan bir müzik sesi duydum. Bir flüt sesi. Avluya çıktım. Selman sırtını duvara dayamış, gözlerini kapamış elindeki flütü çalıyordu. Çevredeki hücrelerde sesler kesildi. Herkes bu beklenmedik müziği dinliyordu. Şarkı bittiğinde müthiş bir takırtı duyuldu. Çevre hücredekiler kantinden almış oldukları şekerlemeleri atıyordu bizim avluya. Bu, alkış ve “bis” anlamına geliyordu. Saatlerce çaldı Selman.

Avlu kapısı kapanınca, “bu flütü nereden buldun” dedim. Takvim kartonlarından yapmıştı. Elinde bir mezura olmadığı için deliklerin aralıklarını parmak hesabıyla belirlemiş, plastik bir soda şişesinin ağzını kesip flüte ağızlık olarak takmıştı.

Yeryüzünde hiçbir müzik aletinden duyulamayacak bir ses çıkıyordu flütünden, çok değişik ve biraz kalınca bir sesti, çalarken neredeyse hiç nota kaçırmıyordu.

Sadece kederli türküler değildi çaldıkları, bazen eğlenceli havalar da çalıyordu ama genellikle hüzünlü bir sese kayıyordu flütü.

Benim oğlum gibiydi.

Kimsesi gelmiyordu.

Bir tek kez bile yakınmadı.

Kâğıttan bir flüt yaptı. Sırtını duvara dayayıp onu çaldı.