Medya
21 Şub 2012 11:40 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:21

RUHAT MENGİ'DEN NAZLI ILICAK'A SALVO; "HANIMA 3 YIL AZ GELMİŞ"

"Bir an dursun ve kendisinin özgürlüğünün “3 yılcık için” elinden alındığını düşünsün, acaba aynı sözleri söyler miydi?"

Hanıma ‘3 yıl hapis’ az gelmiş

Sadece birkaç yazısına ve konuşmasına bakmak bile onun “darbe amacıyla kurulmuş bir örgütle bağlantısı olduğuna dair” kesin bir kanıt gösterilmeden, hakkında bir mahkumiyet kararı olmadan yıllarca mahkum gibi cezaevinde tutulan insanlar hakkında nasıl canla başla “suçludurlar, içerde tutulmaları da yasaldır” çabası içinde olduğunu anlamaya yetiyor. Ve bu vicdan (!), bu insaf (!) doğrusu insan olanı hayrete düşürüyor. Çoğu kez döktüğü incilere bakınca da “vay be, savcıdan, hakimden iyi biliyor olup biteni, hani bunlar suç işlerken yanlarında olsa ancak bu kadar emin olabilirdi” filan diyorsunuz.

Kimse de yüzüne karşı bir şey söyleyemiyor çünkü anında söyleyeni de “madem ki bana bunu dedin, o zaman sen de Ergenekoncusun” diye etiketleyebilir. Bunu yaparken “yahu ben 12 Eylül darbesini öve öve göklere çıkarmış kişiyim, şimdi daha yargı kararını vermeden bu kadar emin şekilde meslektaşlarımı ve cezaevine konulan birçok kişiyi ‘darbeci’ diye damgalamam ayıptır, bana yakışmaz” filan da demez. Demiyor.. (Kısa süre önce yılların usta bir habercisi, onun kitabını tartışmak üzere beni kendisiyle birlikte TV programına davet etti. Böyle birinin kitabını okumayacağımı, karşısında da asla ekrana çıkmayacağımı söyledim. Kendini hakim-savcı sanarak meslektaşlarına bile saldıran, hatta hedef gösteren şahıslarla tartışmayı bile kabul etmiyorum.)

Nazlı Hanım son olarak “Ergenekon davasının 3 yıldır sürdüğünü, bunun çok uzun bir süre olmadığını, 3 yıla kadar da sonuçlanacağını” söylemiş. Buyrun, yine “yargıdan önce” süreyi biliverdi, hakimler “elimizde onbinlerce sayfalık dosyalar var, nasıl bitecek” derken, o 3 yılda bitirdi ne güzel değil mi? Nereden geliyor bu kesin bilgiler acaba, kaynağı kim?

AİHM ‘BİTMİŞ DAVA’ İÇİN KARAR VERİR

Ve ayrıca.. Ergenekon davası başlayalı “4 yıla yakın” zaman oldu, 3 yıl değil.. Ama 3 yıl bile olsa, insanların, örneğin “kitap yazdığı” için tutuklanan meslektaşlarının ve diğerlerinin hayatından, özgürlüğünden, ailesi-çocuğu-torunları ile geçecek zamandan çalınan 3 yıla hangi vicdanlı kişi “kısa süre” diyebilir? O insanlar arasında bu ülkenin sevilen yazarları, bilim adamları da var, toplumu da onlardan mahrum ederek cezalandıran, o süreçte kendilerini de işlerinden, mesleklerinden eden bir esarette 3 yıl nasıl olur da “kısa süre” olabilir?

Nazlı Ilıcak, Türkiye’de olduğu gibi AB ülkelerinde de bu “uzun tutukluluklara” karşı çıkan hukukçu ve siyasetçilerin (iktidar partisinden olanlar dahil) çokluğunu, bu konudaki AB raporlarını bilmesine rağmen 3 yıla “kısa” derken AİHM’nin Tuncay Özkan’la ilgili kararına dayanıyor ve bunu tüm tutuklulara yayıyor. Oysa AİHM “uzun tutukluluk”la ilgili kesin bir karar vermiş değil, zira bu mahkeme ancak “bitmiş davalar” için karar veriyor. Dava süreci devam ettiğine göre “uzun tutukluluk” dosyaları da AİHM’ye gitmeye devam edecek ve yeni “ara kararlar” çıkacaktır ki AİHM’nin bugüne kadar Türk yargısıyla ilgili çok sayıda “adil yargılamayı ihlal” kararı olduğu da ortadadır.

TÜRKİYE’DE TERSİNE DÖNDÜ AMA..

Eğer AİHM gibi uluslararası bir mahkeme “bitmemiş bir dava ve henüz herhangi bir suç işlediği belirlenmemiş insanlar”ın tutukluluk süresi konusunda (hele de olaylar çorba halindeyken) kesin bir onay, kesin bir karar verirse “masumiyet karinesi”ne aykırı hareket etmiş olur, bunu da yapmaz, yapamaz. Masumiyet karinesine göre kişiler “suçlu oldukları kesinleşene kadar suçsuz” kabul ediliyor, oysa Türkiye’de artık bu ortadan kaldırıldı, tam tersine başta Nazlı Hanım olmak üzere birçokları cezaevine gönderilen insanları yıllardır “kesin suçlu” gibi empoze ediyor, peki ya sonunda suçsuz çıkarlarsa?

Ya suçsuz olmalarına rağmen, davalar beraatla sonuçlansa da mahkemeler “hesabı verilemeyecek” bu özgürlük gaspetme durumunu kurtarma amacıyla bir neden bularak onlara “en az üç yıl havadan hapis” cezası yazarsa? Bunlar Türkiye’de olmamış ve olmayacak şeyler değil..

Bütün bunlar ortadayken Ilıcak Hanım şimdiden olanca gayretiyle AİHM kararına destek çıkıyor ve “uzun tutukluluğun mahzuru yok” mesajı veriyor.

KENDİ ÖZGÜRLÜĞÜ ALINSAYDI?

Başbakan Erdoğan’ın “birkaç aylık” tutukluluğunun yarattığı mağduriyetin siyaseti ve ülkeyi nasıl etkilediğini, kendisi dahil çok kişi tarafından yıllarca gündemde tutulduğunu unutuvererek.. Bir an dursun ve kendisinin özgürlüğünün “3 yılcık için” elinden alındığını, gazeteci Müyesser Yıldız’ın evladından, eşinden, kızını düşündükçe ağlayan Alzheimer hastası annesinden koparılması gibi ailesinden-işinden-dostlarından o sürede ayrı kaldığını düşünsün, aynı sözleri söyleyebilir miydi acaba? İnsaf, vicdan denen şeyler önemlidir, gazeteci dilini-kalemini dikkatli oynatmalıdır, bu her gittiği yerden düşmanlık saçan medyacı örnekleri insana bulantı veriyor artık!

Ruhat MENGİ / VATAN