Medya
19 Eyl 2011 03:45 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:49

ORAY EĞİN'DEN DOĞAN YURDAKUL'A MEKTUP!

Eşinin vefatının ardından iki jandarmayla birlikte bir geceyi kendi evinde geçiren Doğan Yurdakul hakkında içli bir yazı yazdı Oray Eğin. İşte o satırlar...

MEDYARADAR - Eşinin cenazesine katılıp bir geceyi jandarmalarla birlikte kendi evinde geçiren Doğan Yurdakul'un iç dünyasını tartıştı Oray Eğin. Eşinin eşyalarıyla birlikte, aylardır gözünde tüten evinde, jandarma nezaretinde kalmanın ruh halini okurlarıyla paylaştı Eğin.

İşte Oray Eğin'in o empatik yazısı...

Doğan Yurdakul'a mektup

PAUL Auster 'Yalnızlığın Keşfi' kitabının bir yerinde babası öldükten sonra onun evinde kalan eşyalarla yüzleşmesini anlatıyor. Sahibi gittikten sonra bütün eşyalar değerini, fonksiyonunu, anlamını yitirmiş görünüyormuş gözüne. Bir yandan akrabalar işlerine yarayacaklarını toparlama yarışına girmişler, ama Auster için evdeki eşyalar da babasıyla birlikte ömrünü tamamlamış.
Geçen hafta eşini kanserden kaybeden Doğan Yurdakul, cenazeye katılmak için İstanbul'dan Ankara'ya getirildi. Bir ara Ankara'da evinde değil de Sincan Cezaevi'nde kalması düşünülmüş, sonra iki jandarmayla beraber kendi evinde konakladı.

Eşiyle yaşadığı, paylaştığı evde. Bugün de akşam 19.00 uçağıyla Ankara'dan İstanbul'a uçakla getirilerek Silivri Cezaevi'ne, zorunlu yeni adresine tekrar nakledilecek.
Hafta sonu o ev gözüne nasıl göründü acaba?

Önce kendi evinde yaşama hakkını kaybetti Yurdakul. Sonra da eşini. Aylar sonra yeniden o eve girdiğinde ne düşündü, ne hissetti, nasıl gördü eşyaları acaba?

Kendi evine yıllar sonra kavuştuktan sonra yaşadığı yabancılaşma mesela... Bunu ancak yaşayan bilir herhalde. Tıpkı Auster'ın anlattığı gibi bütün eşyaların anlamını kaybettiği bir dünya, sanki insanın kendisine ait değilmiş gibi görünen bir dekor.

Evinden hoyratça uzakta tutulmuş bir insanın aylar sonra iki geceliğine de olsa kendi evine kavuşması, kendi yatağında yatması nasıl bir duygudur acaba?
Bu bir mutluluk mu bir lanet mi...

Askerliğini zor bölgelerde geçiren genç erkekler çoğu zaman 15 ay boyunca hiç izin kullanmadan vatani görevlerini tamamlıyor. Evlerine, bıraktıkları hayatlarına gelip kışlaya geri döndüklerine 'akılları kalmasın' diye; bir an önce bitsin, o defteri kapatsınlar, unutsunlar diye.
Aylar sonra evine dönüp, yeniden cezaevine götürülen Doğan Yurdakul 'zorunlu ara'yı nasıl görüyor acaba; bunu onunla uzun uzun konuşmak isterdim.

Hele hele bıraktığı hiçbir şey eskisi gibi değilse... O evin ikinci sahibi artık yoksa, o ev de anlamını kaybetmiş midir?

Buz gibi cezaevi hücrelerinde neyle suçlandığını bilmeden geçirilen aylar; orada zaman duruyor, dışarıda zaman akıyor, insanın kendisinden bağımsız her şey yeniden şekilleniyor, her şey değişiyor.
'Yalnızlığın Keşfi' böyle öğreniliyor olsa gerek.

Oray Eğin/Akşam