ÖCALAN NASIL DÜŞÜNÜR, NE İSTER? TARAF YAZARINDAN ÖCALAN ANALİZİ!
Taraf yazarı Emre Uslu bugünkü yazısında çok ilginç bir Abdullah Öcalan analizi yaptı..
İşte o analiz;
Türkiye’nin en çok konuştuğu kişilerden biri Abdullah Öcalan’dır
ama medyada derli toplu bir Öcalan analizi yapılmamıştır.
Türkiye’de yazılan kitaplar ekseriyetle ya Öcalan’ı kutsamak için
ya da yerin dibine batırmak için yazılan psikolojik harekât amaçlı
kitaplardır. Bunun için kuşkusuz bir kitap yazılmalı. Bu gün burada
maddeler hâlinde Öcalan’ın PKK içindeki konumunu, ne istediğini, ve
neyi yapabileceğini anlatmak istiyorum:
1) Abdullah Öcalan KCK yapılanması kurulup oturduktan bu yana
PKK’nın lideri değil sözcüsüdür.
2) PKK’yı yöneten KCK Yürütme Kurulu’dur ve bunun en etkili
ayakları da Avrupa kanadıdır.
3) Abdullah Öcalan’ın üzerlerinde etkisinin en az olduğu PKK yapısı
Kandil ve HPG iken en fazla olduğu yapı hapishanedeki
örgütçülerdir. Özellikle hapishanelerdeki örgütçülere yazdığı özel
mektuplar nedeniyle bu etkisini giderek derinleştirmiştir. Son
açlık grevlerini bu ilişkiyi bilmeden anlamak mümkün değildir. Bu
bağlamda açlık grevleri öncesinde, Öcalan’ın İmralı’dan giden
mektupları vasıtasıyla veya başka bir biçimde PKK’lı mahkûmlarla
Öcalan arasında ne gibi temaslar olmuştur? Sorusu önemlidir.
4) Abdullah Öcalan kendisi özellikle halk üzerindeki etkisini
kullanarak pozisyonunu koruma siyaseti gütmektedir. Bu nedenle PKK
içindeki değişen güç dengelerine göre kendisini ayarlamakta duruma
göre pozisyon almaktadır.
5) En son Silvan saldırısı ile birlikte Abdullah Öcalan’a gündem
dayatma ile başlayan ve şahinlerin PKK’da liderliği ele
geçirmesinden sonra Abdullah Öcalan da pozisyonunu belirleme
çabasına girmiştir.
6) Abdullah Öcalan 2010 yılından sonra bir dönem bitiğini iktidarı
AKP’nin ele geçirdiğini düşünüyordu. Bu nedenle de Başbakan ve
Cumhurbaşkanı’na mektuplar yazmaya başlamıştı. Ancak Uludere
faciasından sonra o eski derin devletin halen yaşadığını görmüş ve
tavrını belirleme konusunda aceleci davrandığını düşünerek PKK
içindeki güç dengelerin bakımından şahinlerden yana tavır
koymuştur.
7) 2004 yılındaki avukat görüşmeleri incelenirse o dönem de böyle
bir sürecin yaşandığını, Abdullah Öcalan’ın kendisine gündem
dayatan Duran Kalkan ve Cemil Bayık’a hesap soracağını söylediğini
görürsünüz. Ancak savaşı başlatarak kazanan taraf Bayık ve Kalkan
ekibi olunca Öcalan da dümeni Bayık ve Kalkan tarafına kırmış ve
kendi pozisyonunu KCK Yürütme Konseyi kurarak kurtarmaya
çalışmıştır. Bundan sonraki süreçte de Öcalan PKK’nın sözcüsü
olmuştur. Silvan saldırısıyla birlikte sözcülük pozisyonu da
sarsılmıştır. Bu arka planı bilmeden Öcalan hakkında yapılan
yorumlar boştur.
8) Öcalan devlete sürekli “bu şartlar altında örgütle bağım yokken
örgüt üzerinde etkili olamam. Bana örgütle irtibat kuracağım
gerekli araçları vermeden bir şey yapamam” şeklinde çağırılar
yapar. Devlet bu çağırıları Öcalan’ın kendini İmralı’dan kurtarmak
için yaptığı taktik çağırılar olarak okur. Bu nedenle de Öcalan’ın
ev hapsi istediğini düşünür. Ben de uzun süre böyle düşünmüştüm.
Ancak Öcalan devlete “elimi güçlendirin” çağırısı yaparken aslında
bir stratejik akılla hareket ediyor. Şunu demek istiyor: “Ben
PKK’nın lideri değilim. Ancak devletten bir şeyler koparabilirsem,
devletin beni ciddiye aldığını gösterebilirsem, halkın üzerindeki
etkimi de kullanıp PKK’nın etkililerine Öcalan geri geliyor mesajı
verip devletten aldığım ‘ödün’ ile PKK’daki liderliğimi geri
alabilirim. Bu nedenle beni tekrar PKK’nın lideri yapacak gerekli
araçları verin.”
9) Abdullah Öcalan PKK’nın sözcüsü olduğundan dolayı müzakere
sürecinde etkisi sanıldığı kadar büyük değildir. Öcalan bu süreçte
ancak bir ortam yumuşatıcı olarak değerlendirilebilir. Müzakerede
PKK’nın tutumuna ancak KCK Yürütme Konseyi karar verebilir.
10) Bu nedenle Öcalan’a yüksek düzeyde siyasal tanınmayı da
çağrıştıracak heyetler göndermek yanlıştır. Öcalan ile veya PKK
liderleri ile yapılacak görüşme alt düzey istihbaratçılar
aracılığıyla yapılmalıdır. Ne zaman ki PKK sınır dışına çekilmeyi
kabul eder o zaman görüşme sürecinde kıdem arttırılabilir.
11) Unutmayın ki Abdullah Öcalan gibi liderler için en önemli
mesele yola çıktıkları projelerini tamamlamaktır. Yapamıyorlarsa
onun altyapısını kurup tarihe iz bırakmak isterler. Dolayısıyla
Abdullah Öcalan’ın yola çıkış projesini tamamlaması için elindeki
en güçlü enstrümanı, PKK’yı tasfiye etmesini beklemek dünyanın en
saçma beklentisidir. Yaser Arafat nasıl FKÖ’yü tasfiye etmeden,
örgütü koruyarak bir barış sürecini başlattıysa Öcalan da benzer
bir model ile barış getirmek istiyor. Bunu bilmek gerek…
12) Öcalan’ın en güçlü tarafı devleti Tayyip Erdoğan’dan bile iyi
tanıması ve Türkiye’deki siyasetçilerin çoğundan çok daha iyi
analitik düşünebilme yeteneğine sahip olmasıdır. En zayıf tarafı
ise komplo teorilerine fazla inanması ve narsist yapısı ile aşırı
kuşkuculuğudur
Emre Uslu / Taraf