Medya
30 Ara 2010 08:42 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:55

"MEDYAYI AYAKTA TUTAN KÖŞE YAZARLARI, ALLAH ONLARI BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN!"

Her şeye, her türlü kuşatılmışlığa rağmen, medyada diğerleriyle fark oluşturanlar yine de yorum yapan köşe yazarlarıdır.

Köşe yazarları da olmasa medyada her şey aynı...

Dünyada, çevrenizde, ülkenizde olup bitenleri gazetelerden, televizyonlardan...
Dünyada, çevrenizde, ülkenizde olup bitenleri gazetelerden, televizyonlardan ya da genel adıyla medyadan öğrenen biriyseniz çoğunlukla manipüle edilmiş, aldatılmış, yanıltılmış fakat hadiselerin gerçek boyutlarını biliyor olmanın verdiği rahatlık içinde olmalısınız.

Zaten sizden istenen de "her şeyi biliyor olduğunuzu" düşünmenizdir.
Bütün dünyada medyanın maalesef böylesi bir işlevi var ve bunun adına "kamu görevi" deniliyor, yani kamuyu aydınlatmak.

Harry Truman "Dünyada olup bitenlerden gazete okuyarak haberdar oldukları inancıyla yaşayan ve ölen vatandaş çoğunluğuna acıyarak bakıyorum" diyor.
Gazete ya da televizyon veya bugünkü her türlü iletişim ortamı...
Gerçekten de enformasyonsuz ya da dezenforme olmaktan daha acınacak bir durum düşünülemez.
Bilgi güçse, bilgisizlik nedir ki?
Aynı şey Türkiye'de hepsi birkaç grubun elinde olan ve buna rağmen birbirinden çok da farklı olmayan medya organları için de geçerli.
Ülkemizde yayınlanan otuz bilmem kaç tane gazeteyi yan yana, alt alta, üst üste, nasıl dilerseniz koyun ve hepsi görüş alanınıza girene kadar geriye çekilin.
Göreceğiniz şey hepsinin üç aşağı beş yukarı birbirinin aynı olduğudur.

Sadece birinci sayfalar değil, sayfaları çevirdiğinizde iç sayfaların da birbirine çok benzer olduğunu görürsünüz.
Sanki bütün yayınların yazı işleri masaları aynı kişilerden oluşuyormuş gibi.
Haber konuları, habere konu olan kişiler yüzde 99 birbirinin aynı.
Adeta bütün gazetelerin, televizyonların haber merkezleri yayın yönetimleri tutsak edilmiş ve hemen hepsi aynı gazeteyi, aynı haberi vermezlerse öleceklermiş gibi bir durum söz konusu!
Neden böyle?
Çünkü Evrensel Enformasyon İletişim Düzeni böyle dayatıyor.

Mantığı çok basit:
Haberleşme araçlarını ve bu araçlarla verilecek haberleri üretenlerin oluşturduğu tekel yayıncılığın sınırlarını da belirliyor.
Birkaç dev şirketin hakimiyetine giren haberleşme endüstrisi ulaşabildiği bütün dağıtım noktalarına benzer haberleri geçiyor.
"Kaynak çeşitliliği azalınca, tercih, derinlik ve çeşitlilik gibi kavramlar da daha yanıltıcı oluyor. Haberin sunabildiği tek şey toplumun çarpık ve sathi bir imajı. Her gün meydana gelen yığınlarca olay arasından, tipik bir haber bülteni ancak çok az bir kısmını çok az sayıda kaynağın bakış açısından sunabiliyor. Tabii ki derinlik yerine çarpıcılığa, sosyal önem yerine çekiciliğe ve keskin analiz yerine formalite muhabirliğe vurgu yaparak."
Haber için olmayan çeşitlilik haberin aktörleri için de söz konusu.
Muhabir-yazar, politikacı...
Politikacı konuşacak ki, muhabir yazsın, köşe yazarı köşesini doldurabilsin!

Muhabirlik yaparken en gücüme giden nokta buydu:
Haberi yazabilmek için politikacının ağzından çıkacak birkaç kelimeye bakmak...
Dünyada olduğu gibi bizim medyamızda da medya araçlarının haber konusundaki zaafları biraz da politik yapımızdan kaynaklanıyor.
"Beyaz Saray'da, Hill'de, Dışişleri Bakanlığı'nda ve Pentagon'da basın dikkate alınmaksızın varılmış önemli ve bazen küçük tek bir karar dahi yoktur.

Alınan kararların halka nasıl satılacağı, basının ilk önce haberi nasıl anlayacağı, daha sonra nasıl kabul edeceği ve son olarak da halka belli bir vizyonun propagandasını nasıl yapacağı bellidir."
Her şeye, her türlü kuşatılmışlığa rağmen, medyada diğerleriyle fark oluşturanlar yine de yorum yapan köşe yazarlarıdır.
Allah onları başımızdan eksik etmesin!

Nuh GÖNÜLTAŞ / BUGÜN