Medya
28 Mar 2010 14:03 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:11

"KÖŞE YAZARLIĞI PAHALANDIKÇA UCUZLUYOR!" DİYEN CÜNEYT ÜLSEVER'DEN İKİ ÇARPICI ÖRNEK!

Ücreti artan köşe yazarının okur gözünde değerinin düşeceğini belirten Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever'in aklına hangi iki yazarın yazdıkları takıldı?

GENELLEME yapmak istemiyorum. Ben de köşe yazarıyım. Ancak, bazı köşe yazarları bu yazının başlığını doğruluyor.

Ekonomide basit bir kural vardır. Değerli olanın, talebi yüksek olanın fiyatı yüksektir. Cümleyi tersten ifade edersek, fiyatı yüksek olanın kıymeti de yüksektir.

Bu kurala bir istisna var. Köşe yazarlığı! Ülkemizde her daim ücreti piyasa değerinin çok üstünde bazı köşe yazarları vardır.

Ancak, ülkemizde “maddi durumu” oldukça iyi köşe yazarları genellikle iktidarın/güçlü olanın yanında yer alır, onların yalakalığını yaparlar.

Türkiye buna alışıktır.

Öte yanda okurlar köşe yazarına biçtiği paye gereği ondan iktidara, güçlü olana karşı durmasını bekler. Zaten, aydının asli görevi “muhalefettir”.

Onun içindir ki, ücreti artan köşe yazarının okur indinde değeri düşer.

Bu konu ile ilgili olarak geçen hafta aklıma iki köşe yazarı takıldı kaldı.

1) Ülkeden kovmakla tehdit ettiği kaçak Ermenilerden özür dilemesini istedikten sonra Başbakan Cengiz Çandar’a çok sert bir tepki verdi. Cengiz Çandar da Başbakan’a verdiği cevapta aynen şöyle diyor:

“Gelelim ‘Bir defa dürüst ol. Doğrunun avukatı ol’ sözlerinize. Özellikle ‘Bir defa dürüst ol’ sözünü size yakıştıramadım.

Bu hiddetli yaklaşım, nice dış ve iç gulyabaniye karşı sizi desteklerken geçerli miydi? O durumlarda ‘yanlışın avukatı’ mıydık? (Radikal-20.03.2010)

Başbakan, Çandar’ı hangi ülkenin avukatı olmakla suçluyor, çıkaramadım. “Bir defa dürüst ol” sözü “Daha evvel hiç dürüst olmadın” anlamına mı geliyor, bunu da anlamadım. 

Ancak, Çandar “avukatlık” sözünü neden benimsedi, bunu hiç ama hiç anlayamadım. Zira, avukat illa ki inandığı için değil, mesleğin ona sağladığı maddi getiri karşılığı “müvekkilini” savunur. Köşe yazarının ise böyle bir görevi yoktur. Köşe yazarı inandığını savunur. Hadi ilk gün dili sürçtü, Cengiz Çandar bir sonraki yazısında yine avukatlığı benimsediğini beyan ediyor:

“Ama itiraf etmeliyim ki, iki gün sonra, kendi ‘aşireti’nden olmadığım halde avukatlığını yapmış olduğum Başbakan’ın bana ‘Kimin avukatısın?’ diye kükremesi bayağı bir tuhaf geldi.” (Radikal-23.03.2010)

2) Mehmet Altan da Özhan Canaydın’ın rahmete kavuşmasının ardından nostaljik bir yazı yazdı. Yazıyı önce sevdim. Ama, bir ölüyü anmak için yazılan bir yazıda aniden karşıma şu sözler çıktı:

“Hasan Doğan benim Sabah’tan Star’a geçişimin baş aktörlerinden biriydi...Beyana güven duyma saflığımı hiç terk etmemem yüzünden, o süreçte farklı aktörler tarafından bana yapılan vaatlerle, şimdiki uygulamalar arasında büyük farklar olsa da, başlangıçta hepsiyle, Hasan da dahil, yoğun bir şekilde teşrikimesai yaptık...” (Star-24.03.20109.)

Yazıya bir vesile ile giren Hasan Doğan aniden Mehmet Altan’a kendisine yapılan vaatlerin tutulmadığını hatırlatıyor ve varsa hakkını şirketinde, olmadı mahkemede araması gereken Mehmet Altan bir ölüm yazısında bir başka ölü üzerinden tutulmayan (herhalde maddi) vaatleri sorguluyor! 

Cüneyt Ülsever/Hürriyet

Herhalde, bunlara da alışmak gerekiyor!