İmamoğlu’nun Büyük “U Dönüşü”!.. “Zamansız Öten Horoz” mu oldu?..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, Ekrem İmamoğlu’nun “Basın Toplantısı”nı ve “adaylık” açıklamasını değerlendirdi…

Efendim: siyasette her zaman tavır değişikliklerine, taktiksel geri çekilişlere yer vardır. Ancak uzun süre sanki “başka türlü” davranacakmış gibi yapıp, herkesi buna şartlayıp, bundan çark etmek daha başka bir şey olsa gerek. İmamoğlu sonunda bir türlü tam itiraf edemediği “Genel Başkan olma arzusu”nu belirsiz bir geleceğe öteledi. (Anlaşılan “şimdilik bununla yetineceğiz”de karar kılınmış ya da mecbur bırakılmış.) Doğru mu yaptı yanlış mı yaptı o ayrı bir tartışma konusu.  “Tablo” halen bazı açılardan sıkıntılı görünse de daha netleşmiş gibi oldu. “Hele şükür” mü desek acaba? Gerçi durum bana göre boks ringinden “havlu atmaya” benzedi ama bilmem siz ne dersiniz?..  

Zaten İmamoğlu’nun da içine sürüklendiği durumdan pek mutlu olduğunu da zannetmiyorum. O yüzden sizi bilmem ama ben açıklamasını biraz hüzünle izledim. Onca laf kalabalığının arasında, dik duruş zorlamasına, “yiğitliğe leke sürdürmemeye” çalışmasına rağmen, içine sinmeyen, sırıtan bir “huzursuzluk” vardı. Kararından emin insanların iç rahatlığını nedense hissedemedim. Normalde bir yere talip olan bir insanın mutluluğu, yüzünden okunan bir heyecanı olur. O yoktu. Tersine “isteksizlik” seziliyordu. Sanki belediye işleri konusunda rutin bir açıklama gibiydi. Salondaki gazeteci arkadaşlarda sanırım bu elektriği aldılar. Çoğu bu yüzden tam ne soracaklarını bile bilemediler, bocaladılar. “Bitse de gitsek” oldu!..

Kılıçdaroğlu’nun Dediğine Gelindi!..

İmamoğlu’da aynı süreçte durumu sindirmeden, tartmadan, kendini erken bir şekilde öne attı. Her davranış ve beyanı genel başkanlığa adaylığını ortaya koysa da buna uygun davranamadı. Açıkça ve cesurca –ki insanlarında ondan beklediği buydu- tavrını ortaya koyamadı. (Sadece kamuoyu desteğinin yetmeyeceğini bir türlü anlamadı ve parti içi dengeleri hesaba bile katmadı) Hep tetikte kaldı ve top çevirdi. Kendine yanlış bir “ekip” kurdu. Sonunda saha daraldı ve oynayacak zemin kalmadı. Eldekine razı oldu!..  

Hep Kılıçdaroğlu’nun gözünün içine baktı ve “bağımsız tavır” geliştiremedi. Sonuçta bir şekilde kuşatıldı ve baskılandı. Azamisini isterken o da mecburen asgarisine –istemeye istemeye- razı olmuş görünüyor. Hiçbir süslü laf, ajitasyon bunu değiştiremez. Fazla söze gerek yok. Gönlünde yatan aslan bu değildi. Hiçbir “vazifeşinas”, “İstanbul aşıklısı”  söylem bunu değiştiremez! 

“Adayım demedim” Ne Demek?..

Yeri gelmişken şunu da vurgulayayım. İmamoğlu “kendimi İstanbul ile mühürlü kabul ediyorum.” dedi ama o mühür bir başka açıdan birileri tarafından “kısmeti”ne de vurulmuş olabilir.  İlaveten "Adayım demedim, yola çıkıyorum dedim" ne demekti öyle? Parti hukuku olarak, teknik açıdan izahı yapılır gibi olsa da muğlaklığı pekiştiren bir ifadeydi. Gene “netlik” görüntüsü zedelendi. Başka türlü de ifade edilebilirdi. Birçok kişi “Aday değilsen niye çıktın oraya? Zaten yola çıkmış değil miydin?” diye düşündü. Bu da kurmaya çalıştığı “cesur lider” imajına biraz gölge düşürdü. Yarın öbür gün yan çizmeye pek müsait bir ifade oldu. Bir anlamda “kıvırtma payı” gibi durdu sanki. Biraz acayip kaçtı!..

Bunca Zaman Niye Yordunuz?..

Baştan beri ne diyordu Kılıçdaroğlu mealen? “Belediye başkanlığına aday ol, belediyeyi AKP’ye teslim etme, mecliste çoğunluğu sağla, sonra bizden birine teslim et. Bende bu arada gemiyi limana yanaştırayım. İlk fırsatta gemiye bin, olacaksan kaptan ol, kendi rotanı çiz” Peki bugün gelinen nokta ne? Burası değil mi? Zaten Kılıçdaroğlu ve genel merkez sözcüleri hep buna benzer şeyler söylemediler mi?

O halde adama sorarlar. Bunca zaman kendinizi, çevrenizi, partinizi, toplumu niye yordunuz? Enerji ve zaman kaybettirdiniz? Niye oyaladınız? Madem buraya varacaktınız niye aksi bir imaj yaydınız? Size umut bağlayanları niçin –bir nevi- hayal kırıklığına uğrattınız? Madem başladığınız noktaya geri dönecektiniz, bunca turu neden attınız? Kendi kendinize gelin güvey olmadınız herhalde. Bir amacınız, bir planınız, bir hesabınız vardı? Şimdi ne değişti?

Büyük “İddialar”ınıza ne oldu? “Manifestolar”ınıza ne oldu? Size bu “U dönüşü”nü yaptıran neden nedir? Jeton şimdi mi düştü? Hatalı olduğunuzu mu anladınız? Olayların boyunuzu aştığınızı mı fark ettiniz? Kılıçdaroğlu’nun bu kadar direnebileceğini hesap mı edemediniz? “Armut piş, ağzıma düş” mü olacak sandınız?  İlçe kongrelerinden istediğiniz sonucu alamadığınızı mı gördünüz?  “Derin ağabeyler” mi ikna etti? “Dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olacağınız” dan mı korktunuz?  Tehdit mi edildiniz? Vb, vb, vb…  

“Had bildirme Operasyonu” mu Yaşandı?

Çoğu kişi memnun bile olabilir ama cansiperane bir “fedakârlık” gibi görülen / gösterilen aslında ve pekâlâ bir “geri adım” dır. Maalesef gerçek bu. İmamoğlu “acelecilik tuzağı”na mı düşürüldü yoksa huyu suyu mu buna müsait bilemem. (İkisi de olabilir!) Erken ama bir türlü alenileşemeyen “Genel Başkanlık” çabası ile yıpratılıp, hırpalandı mı? Sonunda onu başlangıç noktasına geri çektiler. Bir “Had bildirme Operasyonu” mu yaşandı? Eğer öyleyse bunu önceden görüp, uyaracak kimse yok muydu çevresinde? Tersine onlarda mı gaz verdiler?..

Bu “zamansız öten horoz”a reva görülen muamele miydi bilmiyorum. “Sen vakitsiz öttün” mü dendi? Bir tür “cezalandırıldı” mı? Benzetmemi mazur görün, kafası kesilmedi (henüz) belki ama kümesine geri yollanmış (gibi) oldu!

Kavga Level Atladı!..

Bu manada aslında kavga bitmedi, şekil değiştirdi ve aksine yeni başlıyor. Kavga “level” yani seviye atladı. CHP’deki bir “çekirdek” yapı (Kimileri “oligarşi” diyor ama bir türlü tanımın içini dolduramadılar!) aslında İmamoğlu’na hiç ısınamadı. Onu hep “tehdit” gördü. “Klasik statüko”yu bozmak isteyebileceğini düşündüler. Halen de düşünüyorlar. Onu tasfiye etmenin ya da etkisizleştirmenin yollarını aradılar. (Şu an buldukları yol onu tekrar İBB adaylığına razı etmek gibi görünüyor. “Sonrasına icabına bakarız” diyorlardır herhalde!) Partiyi bir ur gibi saran “Hemşerici / Bölgeci / Mezhepçi / Etnikçi yapı” klasik rant kanallarının kendilerine kapanacağından endişe etti. O yüzden İmamoğlu adım adım tuzağa da çekilmiş olabilir. “Seni yakacaklar” arabesk şarkısındaki gibi yani!

Tabii CHP’deki o yapının “kurtları” daha fazla üzerine gelirse İmamoğlu ne yapar? Hele de son anda bile olsa aday gösterilmezse ne olur? Ayrılıp başka parti mi kurar, bağımsız mı girer, İYİ Parti’den aday mı olur? İl teşkilatı onun için çalışmazsa, çelmelemeler olursa iş nereye varır? Kazanmaması için gayret sarf edenler çıkar mı? CHP’deki oligarşik yapı bunu göze alır mı? Pire için yorgan yakar mı? Belli olmaz.

Ancak İmamoğlu bir şekilde “İstenmeyen çocuk” muamelesi gördü ve anlaşılan o ki görmeye de devam edecek. Tabii bütün bunlar ufku darlar için çok uzak hatta imkânsız görülebilir. Ama olayların baş döndürücü hızı düşünüldüğünde çatışkı nerelere evrilir bilinmez. Sonuçta “acaba”ların kimseye zararı olmaz. Tersine zihni ve refleksleri diri tutar! 

Ne bileyim tıpkı trafikte olduğu gibi siyasetin trafiğine de bir “U dönüşü Yapılmaz” levhası mı assak acaba?..

16. 08. 2023

atilla.akar@medyaradar.com

NOT: Gene kısmetime “İmamoğlu karşıtı” gibi bir yazı yazmak düştü. Oysa tam tersine biraz hemşerilikten, birazda CHP’deki o yapıyı “keşke kırabilse” temennimden dolayı toleranslıyım bile diyebilirim. Hatta içine düştüğü ya da düşürüldüğü duruma biraz üzüldüğümü biraz da kızdığımı bile söyleyebilirim. Bakalım İmamoğlu yaşadıklarından ders alabilecek mi?