Gürültüsever partiler!.. “Hoparlör terörü”ne kim “dur” diyecek?..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, partilerin seçim arabalarının yarattığı “Gürültü Kirliliği” sorununa ve toplumdaki gürültü duyarsızlığına dikkat çekti…

Efendim: hayatta en nefret ettiğim şey (Ki, aslında “Nefret” kelimesi az gelir!) gürültü ve gürültücü insanlardır. Bu konuda çok şanssızım. Onlardan çok çektim. Her gittiğim yere adeta bir “Lanet” gibi üçer, beşer peşimden geldiler. Evimi terk etmek zorunda bile kaldım. Olmadı. Zihnimi bloke ettiler. Bir gram huzur bırakmadılar. Yeni kitaplarımı yazamadım. Verdikleri zararın haddi hesabı yoktur. Sağlığımla oynadılar. Hiç düşmediler yakamdan lanet olasıcalar!..

Saygısızca Kafa Ütülemece Seansları!..

Neyse, bunlar benim kişisel sorunum. Bir süredir şehir dışındaydım. Küçük bir ilçede beş gün kaldım. Aman Ya Rabbim! O da ne?  Her sabah, akşam partilerin seçim arabaları bangır bangır ve defalarca ring yapıyorlar. Zıpçıktı birtakım gençler ile meymenetsiz suratlı birtakım adamlar ve kadınlar sanki büyük bir “vatan vazifesi”  yapıyormuş edasıyla üstümüze sonik patlamalarını boca ediyorlar. Hiç susmuyorlar. Yüksek volümdeki metalik böğürtülere şarkılar, türküler, marşlar birbirine karışıyor.  Sanırsınız kasabaya sirk kumpanyası gelmiş, bunlarda cazgırlar. Lakin onlardaki sevimlilik bunlarda yok. Tam felaketler. İşgal güçlerinin panzerleri gibi dolaşıyorlar!

Diğer yerlerde durum ne bilmiyorum. Ancak geçmiş pratikleri ve iyice daralan seçim sürecini düşünürsem, bunların birer “Gürültü canavarı” olarak partilerce ortalığa daha da salınacağını tahmin etmek güç değil. Dev kolonlar, son sistem ses sistemleri, cırlak hoparlörleri ile kulaklarımızdan girip, ruhumuzdan, huzurumuzdan çıkacaklar. Ne bebek dinliyorlar, ne hasta,  ne yaşlı ne de okuldaki öğrencileri. Birde kentin belli noktalarına karşılıklı propaganda masaları kurup, hoparlörlü sabit versiyonları var bunların. Dört koldan taarruz ve tecavüz yani!..

Çok İlkel Bir Propaganda Yöntemi!..

Her biri seçim beyannamelerinde “çevre.. diye yazıyor ama gürültü yapmanın bir “çevre kirliliği” türü olduğunun farkında bile değiller. (Hoş, zaten umurlarında da değil!) Hiçbirinin vaatlerinde “Gürültüyü engelleyeceğiz” diye bir maddeye denk gelmedim. Nasıl gelsin ki? Kendi start alışları öyle zaten!..

Öte yandan çok merak ediyorum. Acaba bu aptal sirk gösterisine kanıp kaç kişi oy kullanıyor ya da tercihini değiştiriyor? Zaten bunlara kanıp oy kullananın aklına şaşarım. Bu kadar kafa şişirici ve saygısız bir propaganda yöntemi olamaz. O halde bu metalik böğürtüleri sürdürmekte niye inat ederler?

Toplum Hassas Olmayınca Her Şey Normal!..

Peki partiler böyle de onları oluşturan toplum çok mu farklı? Ne gezer!.. Tam anlamıyla “Böyle başa böyle tarak” durumu yani! Toplum tepkisi ve hassasiyeti olmayınca her şey mübah. Bu noktada egolar tavan yapmış.(Gürültü yapmak “normal” rahatsız olmak “anormal” hale gelmiş.) Lakin cahillerle dolu toplum ve onun içinden çıkan yöneticiler gürültüyü gözle görüp, elle tutamadıkları için “Kirlilik”ten saymaz ve önemsemez bile. Oysa gürültü ölçülebilir, somut bir şeydir.

Eskiden hiç değilse bir “ayıp” kavramı vardı. Şimdi o da kalmadı. Hele bir rahatsızlığınızı belirtin, utanıp, özür dileyecekleri yerde saldırıya siz uğrarsınız. Artık mevcut toplum bir arada yaşamanın asgari edep kurallarını kaybetmiştir. Kuralsız bir “Güruh” demek daha mı uygun olur bilmem? Devlet ise bu konuda tam bir “Allahlık Ali Bey” modunda!..  

Hoparlörlü Satıştan Hoparlörlü Siyasete!..

Siyasi partiler ne ki? Bir vakitler şirketlerin satış arabaları mevcuttu. Genç kuşaklar bilmez. 90’lı yıllarda sokaklarda Aygaz, İpragaz arabalarının cıngılları ve patates soğan satıcılarının rezalet bağırışları vardı. Çıldırtıcı bir şeydiler. Onlarcası günde yüzlerce kez dolaşır, uykularımızı zehir eder, beynimizi didiklerlerdi. Sonuçta ÇEPEÇEVRE Gazetesi’nden arkadaşlarla birlikte bir kampanya örgütledik. Çevre yasası ve “Gürültü Kontrol Yönetmeliği” nin açık hükmü olmasına rağmen yetkililerden kimse kılını kıpırdatmıyordu. Kampanyanın sorumlusu bendim ve 10 bin imza toplandı. Ancak öyle harekete geçtiler de engellenebildi. Şu hayatta yaptığım en hayırlı işlerden biriydi.

Hiç unutmuyorum: o günlerde bir yetkiliye sormuştum. “Gürültü için ne yapıyorsunuz?” Adam durdu ve “Şehrin gürültü haritasını çıkartıyoruz, nerede kaç desibel gürültü var onu ölçüp, saptıyoruz” dedi. Oysa ben bunu sormamıştım ama adam bunu anlıyordu. Acı acı güldüm “Ne gereği vardı ki beyefendi, bana sorsaydınız size aşağı yukarı ne olduğunu zaten söylerdim” diyebildim ancak…

Sürekli Bir “Gürültü Bombardımanı” Altındayız!..

Trafik gürültüsü, inşaat gürültüsü, yol kazıları, tamirat, tatil yerlerindeki cafe, bar, beach clup, vb gibi daimi büyük gürültüleri hatta maç veya seçim zaferi sonralarını hatırlatmıyorum bile. Daha irili ufaklı onlarca gürültü türü var. Tabii gürültünün en kısa tanımı olan “İstenmeyen ses” olarak bakarsak her ses kişiye göre rahatsız edici olabilir. İlla desibeli yüksek olması gerekmez. Misal damlayan bir musluk, saatin tik takları, horlayan biri sizi uykularınızdan edebilir. Lakin olay bunlardan çok ötede…

Kimi sonuna kadar açılmış teybiyle geceleri çakkıdı çakkıdı ortalıkta dolaşır, kimi kornasıyla apartmandan başka birini çağırır (Zaten korna bunun için icat edildi!), kimi toplu ortamlarda cep telefonu ile yüksek sesle dakikalarca konuşur, kimi elleri kırılası apartman ya da ev kapısını çarparak kapamayı huy edinmiş, (Maalesef böylesi terbiyesiz ve şımarık bir komşum halen mevcut), kimi merdivenlerden takır tukur adeta kaz adımlarıyla iner ya da tepende dolaşır, kimi – özellikle hedonist Z kuşağı- müzik setini sonuna kadar açıp duvarları titretir, kimi televizyonun sesini açtıkça açar, kimi olur olmadık vakitlerde masaları, sandalyeleri gacır gucur çekmeyi huy edinir, gece vakti çekyat türü eşyalarını gümletir,  kimi gece gece çamaşır makinesi ya da elektrik süpürgesini çalıştırmaya kalkar, kimi bir “dur” demeden çocuklarını tepende saatlerce koşturur,  kimi “Cafe”ler gibi toplu ortamlarda bağıra çağıra konuşur (Yarım metre ötendeki adamla niye bağırarak konuşursun. Sağır mı var?), Kimi –özellikle kadınlar- şuh kahkahalar atıyorum zannıyla nevrotik böğürtüler kusarlar, vb. O kadar çok ki, hangi birini sayayım? Bu toplumun ciddi bir “Adabımuaşeret” sorunu var. İflah olmaz!..

“Hayvanseverlik” Kisvesi Altında Gürültü!..

Birde son yıllarda “Mama lobisi” tarafından pompalanan akım dolayısıyla giderek artan yeni bir gürültü türümüz oldu. Bunlar sabah akşam, gece gündüz demeden köpeklerini bahçeye, balkona, pencereye atıp defolup bir yere giderler. Hayvan durmaksızın yüzlerce kez havlar. Sonra biri biter öteki başlar. (Sokak köpeklerini ya da gezmeye çıkarılmış köpekleri saymıyorum bile) O biter diğeri. Sonra hepsi birden. Bunlar zaten “insan düşmanı” oldukları için “Uyuyan, rahatsız olan mı var?” demezler. Köpeğin kılı kadar komşularına saygıları yoktur.  

Bunlara kazayla tavırlarından şikâyet edin. Aralarında sözleşmişçesine hemen klişe cevapları hazırdır. “Sen hayvan sevmiyor musun?” Hadi buyur bakalım. “Ben hayvanları değil, senin gibileri sevmiyorum. Ben gürültü sevmiyorum. Ben sadece sakinlik istiyorum” dersin anlamazlar. Hatta daha da şirretleşirler. Cinnet geçirmenize ramak kalır!

Maalesef çevrem bunlarla dolu. Yıllardır kendi isteğimle uyanamadım. Çevremdeki bu tip utanmaz cadalozlar yüzünden önce yüksek tansiyonum sonra da ciddi koroner sorunum oluştu. Eğer bir insanı düzenli ve uzun süreli sonik darbelere maruz bırakırsanız onun sağlığını bozup, öldürebilirsiniz bile. Çin işkencesinden beter. Şaka değil!..

“Dur” Diyecek Bir Makam Var mı?..

Neyse, temel konumuza geri dönelim. Siyasi partileri “Gürültü Curcunası” na kim “Dur” diyecek? Kâğıt üzerinde İllerde valilikler, ilçelerde kaymakamlıklar ve belediyeler sorumludur. (Hangi vali, hangi kaymakam siyasilerle takışmayı göze alır ki?) Ancak seçim zamanları konu tümüyle “Yüksek Seçim Kurulu”nun inisiyatifindedir. “Seçim yasakları”nı onlar belirler.

Ne var ki –her zaman olduğu gibi – yönetsel bürokrasi “tavşana kaç, tazıya tut” politikası uyguluyor. Görevini yapıp, net kural koyacağı yerde açık bırakıyor ki siyasilerle başı belaya girmesin. Dahası gene vatandaşı değil, siyasi partileri koruyan ve kollayan bir düzenleme mevcut. Tersi olamazdı zaten!..

Resmi Gazete’de de yayınlanan yönetmeliğe göre, “Propaganda döneminin başlangıç tarihinden bitişine kadar halkın huzur ve rahatını bozmamak kaydıyla açık yerlerde, güneşin batmasını müteakip ikinci saatin sonuna kadar hoparlörle propaganda yapılabilecek. Ancak başka bir parti veya bağımsız aday adına açık ya da kapalı yer toplantısı yapılan saatlerde, bu toplantıların yapıldığı yer ve binalardan işitilecek ve bu toplantıları rahatsız edecek biçimde hoparlörle propaganda yapılamayacak.”

Dikkatinizi çekerim, “halkın huzur ve rahatını bozmamak kaydıyla” diyor ama pratikte öyle olmuyor. Kaldı ki fiiliyatta kimse bunu engellemiyor. Dahası hoparlörle propagandayı serbest bırakıyor. Daha da enteresanı şayet aynı anda birden fazla parti yahut adayın toplantı saati çakışırsa diğerini “rahatsız edecek biçimde hoparlörle propaganda yapılamayacak” deniyor. Yani ki partilerimizin huzuru insanlarınkinden önemli!..

Siz birde partileri gürültü kriteri üzerinden notlayıp, ona göre oy verin isterseniz. Bakalım sınıfı geçecekler mi yoksa topluca sınıfta mı kalacaklar?..

04. 03. 2024