Medya
15 Tem 2012 09:57 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:55

"GENELKURMAY'IN KALEMİ KILIÇTAN KESKİNMİŞ"

Milliyet yazarı Kadri Gürsel, Genelkurmay'ın çelişkili açıklamalarının ters etki yarattığını öne sürdü..

Genelkurmay’ın kalemi kılıcından keskinmiş

Genelkurmay Başkanlığı geçen çarşamba “RF-4 olayı” ile ilgili bir açıklama yaptı ve bu metinde kullandığı tek bir ifade ile Ankara hükümetinin üzerinde durduğu sert zemini bir anda yumuşatarak balçığa dönüştürmüş oldu.
O malum ifadeyi kastediyorum; “düşürüldüğü iddia edilen RF-4 uçağımız” şeklinde olanı...

Genelkurmay herhalde “düşürülen RF-4” ifadesi ile “düşürüldüğü iddia edilen RF-4” arasındaki kesin anlam farkına müdriktir; aksini düşünmek kimsenin haddine değil.

Yine de adet yerini bulsun ve kayda geçsin diye yazalım şuraya: Genelkurmay, bir iletişim beceriksizliğinin sonucu mu “iddia edilen” dedi, bilmiyoruz.

İster bilinçli ve kasten, ister sehven kullanılmış olsun bu tuhaf ifade, sonuç itibarı ile AKP hükümetinin Suriye ile askeri tırmanma seçeneğini de içeren, o sert, köşeli tavrının kaidesini devirmiş, uluslararası itibar ve inandırıcılık kaybının yaşanmasına sebep vermiştir.

Misal, NATO’yu Washington Antlaşması’nın 4’ncü maddesi uyarınca harekete geçirdi AKP hükümeti... “Suriye’nin düşürdüğünü iddia ettiği uçak” için mi yapmış oldu bunu yani?
Vaziyetin aydınlatılması için asker ve hükümetin içini iyi bilen, üstüne bir de meraklı olan Ankara gazetecilerinin işlerini yapmalarını beklemekten başka bir seçeneğimiz yok.
Açıklamanın zamanlaması da ilginçti...

Çarşamba günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin il başkanları toplantısında şunları söyledi: “Uçağımıza yapılan saldırı öncesinde hiçbir uyarı yapılmamıştır. Şimdi bu parçalar çıkarıldıktan sonra bu bir füze vuruşu mudur, yoksa bir uçaksavar mıdır, bunlar daha net yapılacak incelemelerden sonra ortaya çıkacaktır”.

Başbakan’ın bu sözlerinde yeni olan husus, hükümetin sözcüleri tarafından en başından itibaren dışlanmış olan, RF-4’ün uçaksavar ile de vurulmuş olabileceği ihtimalinin ilk kez hesaba katılmasıydı...

Erdoğan daha sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile görüştü. Genelkurmay’ın açıklaması da bu görüşmeden kısa bir süre sonra yayımlandı.
Bu açıklama ile söz konusu görüşme arasında bir neden-sonuç ilişkisi kurulabilir mi, bilmiyoruz. Ve yine iletişim kazası ihtimalini dışlayarak düşünelim: Böyle bir neden-sonuç ilişkisi varsa, bu ilişkide ters giden bir şeyler olmalı, çünkü açıklamanın yarattığı hasar ortada.

Kaldı ki, Genelkurmay’ın 11 Temmuz tarihli açıklaması, konunun iç ilintileri bakımından lüzumsuzdu...
Birincisi, uçağın ana gövdesi deniz dibinde incelenmeksizin öylece yatmaktayken, yani düşüş nedenini bulmak amacıyla yapılan araştırma henüz tamamlanmamışken, su yüzeyinden toplanan bazı malzemelerde patlayıcı ya da mühimmat izine rastlanılmadığını kamuoyuyla paylaşmak, kafaların karışmasına neden olmak dışında bir sonuç doğurmayacağı için lüzumsuzdu.
Dolayısıyla bitmemiş araştırmanın kısmi negatif sonuçlarından yola çıkarak, “Uçağı biz, uçaksavarla düşürdük” diyen Şam’ın bu beyanlarını “iddia” seviyesine tenzil edivermek Ankara’nın politik tutarlılığına gölge düşürdüğünden, lüzumsuz olmakla kalmayıp mantıksızdı da...

Bu arada Genelkurmay’ın 11 Temmuz tarihli açıklamasının hükümet kanadında tam bir sürpriz etkisi yarattığını da öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu açıklamadan iki gün sonra, geçen cuma yine mantıksız bir açıklama yapıldı Genelkurmay’dan.
“Suriye’nin düşürdüğünü iddia ettiği uçağımız” ifadesinden tekrar başa, “Suriye’nin düşürdüğü uçağımız” kalıbına dönüş yapıldı ama “iddia”dan “kesin gerçekliğe” bu çark edişin nedeni açıklanmadı.

Asıl mantıksız olan ise açıklamada “uçağın bir uçaksavar ateşi ile düşürülme ihtimalinin ortadan kalktığı görülmüştür” denilmesiydi...

Bakın, iki gün önceki açıklamada belirtildiği gibi, deniz yüzeyinden toplanan malzemede mühimmat izine rastlanılmamış olması dışında elde paylaşılan başka bir bulgu yok...

Ve Nautilus araştırma gemisi uzaklaştırılmışken, deniz dibindeki önemli parçalar üzerinde teknik incelemeler yapılmıyor iken son iki gün içinde ne değişti de “uçaksavar ateşiyle düşürülme ihtimali” yok sayıldı? Belli değildir.
Burada uçak hadisesinin vuku bulduğu 22 Haziran tarihinden itibaren tam bir hafta boyunca susmuş, tek bir resmi açıklama yapmamış bir Genelkurmay’dan söz ediyoruz. Ama sustukları süre zarfında hükümeti enformasyonla beslediler ve sütre gerisinden, Ankara’nın bugünkü pozisyonunun şekillenmesinde büyük rol oynadılar. Sonra “Suriye’nin düşürdüğünü iddia ettiği uçağımız” diyerek o pozisyona darbeyi indirenler de onlar oldu.
Çark ettiler ama su bulanmıştır.

Bu uçak krizi, durum ülke açısından ne kadar hassas olursa olsun, resmi açıklamaları gerçekliği kuşkusuz birer sabit veri olarak kabul etmekten kaçınmamız gerektiğini bize bir kez daha öğretti.

Kadri GÜRSEL / MİLLİYET