CHP’de iki eğilim çatışacak!.. Kılıçdaroğlu kalacak mı, gidecek mi?..

Medyaradar analisti Atilla Akar, seçimlerde alınan bariz yenilgi sonucunun CHP’de liderliğe nasıl yansıyacağını analiz etti…

Artık akli ve vicdani ölçütlere göre değerlendirme yapmayı engelleyen, siyaseti takım tutma seviyesine indiren, bariz yanlışları bile bu uğurda tasdik eden, marazi ölçülere varan “Erdoğan nefreti” ile “Erdoğan sevgisi” arasında sıkışıp kalan toplum nihayet kararını verdi. “Bir dönem daha Erdoğan” diyerek tercihini ortaya koydu. Üstlerine düşen vazifeyi yaptılar. İşin “Sandık aşaması” tamamlandı. Şimdi yeni bir “karar” zamanı!..

Ancak asıl sıkışıp kalma olayı başka bir cenahta yaşandı galiba. Bilhassa muhalif kanattaki kimi “Aydın”, “yazar”, “gazeteci”, “TV oturum konuşmacısı”, “kanaat önderi”, “anketçi”, vb titrlerine sahip kişiler -şu veya bu nedenle- erken yargı sahibi olmanın, doğmamış çocuğa don biçmenin hatta kasti “taraf” olmanın sıkıntısını yaşadılar. Bir anlamda iyi de oldu. Herkesin çapı, öngörü kapasitesi, ufku ortaya çıktı bir yerde!..

Muhalif siyasetçiler ise –kimi vizyonsuz danışmanların ve anket şirketlerinin parmağında oynattığı- “erkenden ve kolay iktidar” beklentisine kendilerini fazla kaptırdıklarından (Hele de “Böyle bir sonuç beklemiyorduk” türü açıklamalara hepten gülüyorum!) merkepten düşmüşe döndüler!..

Yorgan gitti ama kavga bitmedi!..

Biliyorum: bazıları için kabul etmesi zor ama “bahane bulma” dönemi bitti. Arandığında zaten tonla “avutucu” neden bulmak mümkün. (Eşitsiz yarış oldu, halk cahil, hile yapıldı, mülteciler, vb) Şimdi ise öyle anlaşılıyor ki, kaçınılmaz olarak artık “Dışa dönük” değil, “içe dönük” yeni bir kavga yaşanacak. Belli ki  -daha olayın muhasebesi yapılmadan-  işin bu gibi yönleri su yüzüne çıkacak. Bazı kelleler gidecek!..

Lakin en büyük kavga veya tartışma CHP’de olacak gibi görünüyor. Şimdilik ilk şokun etkisiyle hafif bastırılan suçlamalar kısa sürede yoğun bir “Patlama”ya dönüşebilir. Şu an görünen biriken gazın kontrollü bir şekilde salınması eğilimi. Su daha tam kaynamadı ama fokurdama başladı. Fakat er veya geç dananın kuyruğu bir yerde kopacak!  

CHP’de İki Eğilim Çatışacak!..

Şimdi ortada gerilimli bir tablo var. Muhalefet ve bilhassa da CHP - Kılıçdaroğlu açısından durum hiç iç açıcı değil. Peki bu durumda “Tablonun Kılıçdaroğlu’nun liderliğine yansıması nasıl olur?” diye soracak olursak karşımıza iki eğilim çıkıyor.

Birinci eğilim partide kaos ve tartışma görüntüsü vermemek, yaklaşan yerel seçimler öncesi bir “liderlik kapışması” yaşanmasını engellemek için Kılıçdaroğlu’nun bir süreye kadar genel başkan kalması, yeni aday veya adayların sindirilerek kamuya sunulması, kurultaya kadar olan sürecin tamamlanması, vb gibi gerekçelerle Kılıçdaroğlu’nun görevde kalmasını istiyor.

Üstelik Kılıçdaroğlu’nun verdiği ilk sinyalde bu yönde idi: “Öncelikle bana oy veren 25 milyonu aşan vatandaşımızı moralli bir şekilde dimdik ayakta görmek istiyorum. Yürüyüşümüz sürüyor ve buradayız."

İkinci eğilim ise, bunun “boşuna zaman kaybı” olacağını,  durumu biran önce netleştirip, hemen kolları sıvamaktan, -üslup nazikçe de olabilir sertleşebilir de- durumdan Kılıçdaroğlu ve parti yönetimindeki kimi isimleri sorumlu tutarak doğrudan “istifalarını isteme” veya “İstenmediklerini hissettirme” metoduyla bayrak açma yanlısı görünüyor.

“Sende mi Brütüs!..” Vakaları Artacaktır!..

Bu dalganın giderek güçlenmesi ve daha organize bir “baskı grubu” halini alması beklenebilir. Önümüzdeki günlerde “Sayın Kılıçdaroğlu çok çaba gösterdi, emek harcadı ama…” diye başlayan cümleler sıklaşacaktır. Hatta muhtemel “Sende mi Brütüs!..” vakaları yaşanacaktır.

Nitekim Ekrem İmamoğlu’nun Maltepe’de söylediği  “Bu ülkedeki değişim iradesini sil baştan inşa etmek zorundayız. Mücadele kararlılığına sahip olduğumuz konusunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın” sözü başka nasıl yorumlanabilir ki? (Hatta İmamoğlu, “Değişmeyen tek şey değişimdir” diyerek antik dönem düşünürü  Efes’li Heraklitos’un sözünü konuşmasına yedirerek bayağı birde diyalektik parçalamış doğrusu!) Dahası İstanbul’un Fethi bahanesiyle de olsa, daha seçim yenilgisinin ertesi günü buna lisan-ı münasiple “Ben bu değişim görevine talibim” demesi niçindir? Bu ne aceledir böyle?.Evet, şu an için en “şanslı” aday o gibi görünüyor. Benden tavsiye biraz daha sakin olmasında yarar var. Dereyi görmeden paça sıvanmaz!

Nitekim bu yaklaşımın parti içinde taraftarları olduğu ve onların bu konuda bir “muhalefet” oluşturacaklarını tahmin etmek güç değil. Örneğin ilk tepki koyanlardan CHP eski İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, “Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı seçimi için çok çaba göstermişse de başarılı olamamıştır. Partimiz milletvekili genel seçiminde de başarısız olmuştur… Kimse bu sonuçlardan bir başarı öyküsü yaratmaya kalkışmasın. Ortada Genel Başkanımız ve Partimiz açısından tam bir başarısızlık vardır.” diyerek tavrını koymuştur. Bu kervana gün geçtikçe daha çok eski-yeni siyasetçi, medya mensubu, sanatçı, ünlü, entelektüel çağrılarıyla katılmaktadırlar. Bu dalgaya daha ne kadar direnilir bilinmez!..

Söylemeden duramayacağım: ne ilginç, “Erdoğan’ı değiştirmekten” söz edenlerin, “değişim”i seçim sürecinde neredeyse temel motto yapanların, şimdi bunu kendileri için kullanmaları ayrıca ironik olsa gerek!..

Kılıçdaroğlu kalacak mı, gidecek mi?..

Şimdi gelelim sadede ve “kalacak… gidecek…” şeklindeki siyasi “Papatya falı”mıza bakalım. Eğri oturalım doğru konuşalım: normal koşullar altında hem TBMM seçiminde hem de Cumhurbaşkanlığı “başarısız” olan bir liderin derhal istifa etmesi beklenir. (Üstelik sadece son seçim değil Deniz Baykal’ın “kaset darbesi” ile gidip,  22 Mayıs 2010’da Genel Başkan seçildiğinden bu yana girilen bütün  seçimlerde Erdoğan karşısında başarı sağlayamadığı da düşünülürse) Ancak burası Türkiye ve siyasiler bizim gibi de hesap yapmıyor. Bu noktada benim önsezim “Kılıçdaroğlu’nun bir süre daha CHP’nin başında kalması” kararı seçim sonuçları alınmadan çok önce planlandığı yönündedir.

Şu an için görünen ve dominant eğilim bu gibi duruyor. Ancak bunu mutlak, değişmez bir durum olarak düşünmemek gerekiyor. İşler her an tersine dönebilir. Zemin kaygandır. Her an dengeler değişebilir. Bu parti içi kanallardan gelecek değerlendirmelere, medyadan, kamuoyundan yükselecek tepkilerin yoğunluk derecesine bağlı birazda. Öyle ki ne oranda bir “kampanya”ya dönüşür bilemem. Dönüşürse ne kadar direnç gösterilir o da meçhul. Ancak bir “baskı” görünümü alırsa ters de tepebilir.

Öyle veya böyle ortalık karışacak gibi. Üstelik bu kaçınılmaz bir sonuç. Merkezi iktidarı alamazsanız kendi parti içi iktidarınıza, hesaplarınıza odaklanırsınız. Adeta bir “doğa yasası” gibi bu. Peki bir değişim kendini dayatırsa kimler aday olur, kim daha avantajlı, sürpriz bir isim çıkar mı o da artık başka bir yazıya umarım.

31.05. 2023

NOT 1:  Gürsel Tekin edebince “Kılıçdaroğlu olmazsa ben adayım” şeklinde bir açıklama yapmış. Bunun şu aşamada bir “nabız yoklama” olduğunu, bir tür tepki ölçme olduğunu düşünüyorum.

NOT 2: Tamamıyla şahsi, hiçbir bilgiye dayanmayan önsezi veya tahminimdir. Yarın öbür gün Kılıçdaroğlu çekilir veya normal süreçlerinde kurultaya gidilirse Mustafa Sarıgül’ünde aday olmayı isteyebileceğini zannediyorum. Haklı çıkarsam bu sözümü hatırlayın. Nitekim Sarıgül’ün sosyal medya hesabından "Sayın Kılıçdaroğlu siz kaybetmediniz. Biz kazandıramadık. Yazıklar olsun bize!" demesini bir tür “yatırım” olarak okudum. “Yarın öbür gün aday olursam beni destekleyin” der gibi sanki. Yanlış anlaşılmasın Sarıgül’ünde herhangi bir CHP’li kadar hatta belki de onlardan fazla buna hakkı var. Kökleri yeterlidir. Tekrar CHP’ye dönmesi de boşuna değil. Bana öyle geliyor sanki.