Medya
03 Mayıs 2010 11:03 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:16

''BİZ HATAYI PAPAZI DÖVDÜRÜRKEN YAPTIK!'' FATİH ALTAYLI-YAVUZ SEMERCİ KAVGASINA FIKRALI YORUM!

Nuran Yıldız kendisine ait internet sitesinde bir zamanlar genel yayın yönetmeni olan Fatih Altaylı ile Yavuz Semerci arasındaki gerilimli süreci nasıl değerlendirdi?

FATİH ALTAYLI’NIN FIKRASI

Fatih Altaylı’yı severim. İnsanlar şaşırıyor ama severim. Beni Sabah’ta köşe yazmaya ikna edip, medyanın içine ittiği için zaman zaman da kızarım. Öyle kenardan kenardan medya kuyusuna bakmak varken, yazmaya başlayınca sayesinde sayısız düşmanım oldu…

Yönettiği gazetede yazmasını istemediği yazarları tek tek sıralamıştı köşe yazmamı teklif ederken. Nitekim zaman içinde de adını saydığı yazarlarla yollarını ayırmıştı.

Geçmişe baktığımda, o Fatih Altaylı ipiyle kuyuya inilecek adamdır…

Şimdi neler oluyor bilmiyorum. “Şunlar benim yönettiğim gazetede yazamaz” diyor mudur yine? Bilmiyorum. Benim tanıdığım Fatih Altaylı diyordur, listesi de uzundur sanırım.

Dünyası şimdi bana uzak. Uzaktan gazel okumak hep yanlış sonuç verir.

Güya Yavuz Semerci’nin yazısını sansürlemiş. Tanıdığım Fatih bunu yapmaz. Benim yazılarımla ilgili Hükümetten gelen uyarılara karşı durmuş, bana belli bile etmemişti.

Sonra Yavuz Semerci gazeteden ayrılmış. Sansürlenmişse haklıdır. Yazı yazarın namusudur, müdahale edilmişse durulmaz oralarda.

Sonra Turgay Ciner, Semerci’yi aramış, ikna etmiş. Geri döndürmüş. Verilen ilk karar, her zaman en doğru karardır oysa, Semerci bunu bilirdi. Demek ki daha öğrenmemiş.

Benim tanıdığım Fatih Altaylı şimdi ne düşünüyor acaba? Biz (ben, Özay, Bülent vs.) onu sevenler gazeteden giderken ne geçiyordu aklından, şimdi ne geçiyordur? Geçenlerde köşesinde yer verdiği şu fıkra kendisine de uygun düşüyor mu acaba?:

“ÜÇ arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ama Ermeni olan aynı zamanda papaz.

Hava sıcak ve bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok. Bağların olgun zamanı.

‘İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın’ diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler. ‘Kaç paraysa veririz’ diyerek yemeye başlamışlar. Bu sırada bağın sahibi gelmiş. Bakmış üç kişi üzümünü yiyor. Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş.

Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de Türk.

Dönmüş Ermeni’ye, ‘Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helali hoş olsun. Bu da Kürt’tür ama din kardeşimdir. Ona da sözüm yok. Ama sen niye yiyorsun benim üzümü mü?’ demiş.

Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt’ün hoşuna gitmiş. Adam, papazı bir güzel dövmüş. Kıpırdayacak hal bırakmamış, papaz iki seksen uzanmış. Baygın.

Bağcı ardından Kürt’e dönmüş. ‘Tamam Müslüman’sın da niye sahipsiz bağa giriyorsun. Bu adam benim kanımdan, yediyse afiyet olsun, o Türk’tür’ dedikten sonra bu sefer de Kürt’ü bayıltana kadar bir güzel dövmüş.

Bu durum Türk’ün hoşuna gitmiş. Ama bağın sahibi en sonunda Türk’e dönmüş. ‘Ulan şerefsiz, anladık Türk’sün, aynı kandanız, aynı dindeniz ama sen bir Kürt ve bir Ermeni’yle vatandaşının bağına girip hırsızlık yapacak kadar şerefsizmişsin’ diyerek Türk’e girişmiş. Ağız burun bırakmamış.

Sonunda üçü de bağın kenarında kafa göz yarılmış yatarken, Türk, Kürt’e dönmüş, ‘Baba’ demiş, ‘Biz hatayı papazı dövdürürken yaptık.’