Bir Düşün Yakamızdan kardeşim!.. Zaferin Tadını Niye Çıkartamıyoruz?..

Medyaradar analisti Atilla Akar, A Milli Kadın Milli Voleybol Takımımızın zaferi sonrası ortaya çıkan tartışmanın toplumsal planını ve geldiğimiz noktayı analiz etti…

Bir konuyu en uç noktasına vardırmakta üzerimize yok. Her şeyi “ifrat ve tefrit” boyutunda algılıyoruz. “Ya öyle, ya böyle” fasit dairesinden bir türlü çıkamıyoruz. Olan biten olayları bunun için adeta “fırsat” sayıyoruz. O durum, her ne ise, onu kendi özellikleriyle yaşayamıyoruz. İlla kendi ideolojik veya inançsal çerçevemize sığdırmaya çalışıyoruz. Çok “ömür törpüsü” tuhaf bir ruh hali bu!..!..

Her şey o kadar çabuk politize oluyor ve öyle noktalara hızla çekiliyor ki, o konunun ne bilincine varabiliyor, ne keyfini çıkartabiliyoruz. Olayın üzerine hemen bir “fanatizm bulutu” çöküyor ve oluşan sisten göz gözü görmüyor. Bu girdap herkesi içine çekiyor ve zihinlerimizi esir alıyor. Bunu bazılarımız bilinçli yapıyor bazılarımızda o dalgaya kapılıp gidiyor. Sürü davranışı böyle bir şey zaten. Fakat işin garibi kendimizi çok “birey” zannediyoruz!..

Biraz Sakinlik Kardeşim!..  

Bunun en somut emarelerini en son Sırbistan’ı yenip, Avrupa Şampiyonu olan A Milli Kadın Voleybol Takımı’mızın galibiyetinden sonra gördük. Daha bu zaferin tadını çıkarmadan, keyfine varmadan, hatta doğru düzgün kutlamadan bir negatif vakumun içine çekildik. Kimse “ne oluyor?” bile demeden adeta yalınkılıç olayın içine daldı. Pes doğrusu!..

Oysa ne kadar basitti her şey. Önce olması gerektiği gibi sevineceğiz, kızlarımızı kutlayacağız, milli takımımızı sahipleneceğiz, gururlanacağız ve buraya geldiklerinde abartmadan bir kutlama yapacağız. Sonra yeni şampiyonluklara bakacağız. Başarılı da olsa bir spor müsabakası sonuçta. Ne mümkün? İlla ki en hararetlisinden bir sataşma olacak. Olay nerelere çekilip vardırılmadı ki? Herkes kendi cephesinden bir diğerine yaylım ateş açtı. Toplumun “sinir uçları” alabildiğine kaşındı. Çok “yorucu” bir çaba bu. Bir düşün yakamızdan be kardeşim!..

Kimse Masum Değil!..

Düşünün “milli bir sevinç” duymamız gereken bir anda bile bunu edebince beceremiyoruz. Yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz. (Bunu başaramadıktan sonra değil Avrupa Şampiyonu “Galaksiler arası Şampiyon” olsak ne olacak?) Boşu boşuna “Sevinçte, tasada, kıvançta birlik” nutukları atıyoruz. Gerçekte ise herkes birbirine “omuz atıp”, hır çıkarma peşinde koşuyor. En acısı da böylesi durumlarda kendini bilmez bir avuç agresif tüm toplumu esir alabiliyor. Ayrıştırıcılık başatlaşıyor!

Artık öyle bir noktadayız ki kimse “Biz masumuz, karşı taraf suçlu”,  demesin. “Onlar başlattı” aşamasını çoktan geçtik. Kimse kendini ve bizi kandırmaya kalkmasın. Herkes her fırsatta bir diğerine saldırmak, için fırsat kolluyor. Birileri bir diğerine diş biliyor. Bu kulvardan çıkmadıkça huzur semtimize uğrayacağa benzemiyor. Herkes hareketlerine, sözlerine çekidüzen verecek. Sosyal medya sorumsuzlarının bir lafı üzerinden kimse bu oyuna gelmeyecek. Başka yol yok!..

Ebrar Karakurt Üzerinden Çatışma!..

Bütün bunlar takımın oyuncusu Ebrar Karakurt ismi etrafında odaklanıyor. Olay Ebrar Karakurt’un “lezbiyenliği” tartışması üzerinden gelişiyor. Muhafazakâr kesimden "Abdulhamid" isimli bir sosyal medya kullanıcısı Karakurt’un paylaşımının altına, "Müslüman Türk milleti olarak sana tahammül etmeye devam ediyoruz…" diye yazmış, Karakurt ise bu yoruma, "Boş yapma Abdülhamid" yazarak cevap vermişti. (Burada “Abdülhamid” ismi de belli çağrışımlara müsait olarak seçilmiş gibi. Biraz trollük kokuyor sanki.) İlaveten sıradan bir mesaj niye bu derece ciddiye alınıp, fırtına kopartılır onu da anlamıyorum.

Buna eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in "Sen milli takıma layık olmayan bir LGBTL’lisin. Abdülhamid’e saldırdığına göre senin kökünü araştırmak gerek. Bir sporcu siyaset yapacaksa sporu bıraksın. Atın bunu milli takımdan. Milli takıma leke düşmesin." demesi eklenince ortalık iyice gerildi.

Hele de ilahiyatçı Ebubekir Sofuoğlu’nun "Hani sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olması önemliydi? Lezbiyenlik ahlaklılık mıdır? Yavrularımızı tehdit eden lezbiyenliğe bulaşmış bu kupayı reddediyorum. Lezbiyenlik şampiyonlukla meşrulaşacaksa, dünya çapında başarılı bir hekim de organ mafyası ile çalışabilir öyle mi?" demesi durumu hepten kızıştırdı. Daha başka tepkilerle birlikte ortalık iyice karıştı. Fakat bunlar gerçekten ortalığı geren, kutuplaşmaya hizmet eden tavırlardı. Biraz ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun kardeşim!

Bir Bardak Suda Fırtına Koparmak!..

Sonunda laik kesimde bir savunma refleksi ve “Ebrar Karakurt’u sahiplenme” tutumu içine girdi. Üstelik buna seçimlerde alınan yenilgi, yaklaşan yerel seçimleri de kaybetme ihtimali, CHP’deki iç gerilim, vb konular eklenince moralleri hayli bozulmuş görünüyor. Artık her şeyi bu tedirginlik ve öfke ile değerlendiriyorlar. İşte son olayda zaten yaşanan “asabi sörf dalgası” üzerine tuz biber ekti bence. Bu kesimlerde işi bambaşka ama gene aynı kriter noktalarına çektiler. Kimi popçularda her zamanki gibi bu tartışmadan “imaj rantı” devşirmek için kolları sıvadılar. Ya da Buket Aydın – Yeşim Salkım kapışmasında olduğu gibi manasız yere iş iyice magazin bir boyut kazandı.

Onlarda olayı hemen üç beş kendini bilmez beyana atfen adeta bir “rejim sorunu”na, “Ata’nın kızları”na, “Türk kadınına hakaret”e, “Cumhuriyeti red”de, , “gerici ve yobaz saldırıya”, “Karanlığa karşı aydınlığa” kadar işi vardırdılar. Öyle ki bir voleybol maçını neredeyse “Siyasal islama karşı kazanılmış zafer”e dönüştü. (Bunun simgesi de sosyal medyada dolaşan görsellerden birinde Vargas'ın boşluktaki bir fese, smaç atması oldu. Ki fes aynı zamanda Osmanlı’yı çağrıştırıyordu. Kaçınılmaz olarak muhafazakâr cenah rahatsız oldu. Olay getirilip Sultan Abdülhamid’e bağlandı.) Bu gibi tavırlar kutuplaşmanın diğer ucunu oluşturdular. Olay bir anda laiklik-modernlik ile dincilik mücadelesine dönüştürüldü. Kısaca “Filenin Sultanları” her iki uçtan da sultan tartışması yaşadı!..

Biz Hangi Ara Bu Hale Geldik?..

Türkiye toplumu –maalesef- bu tip tartışmaların baskısında sıkışmış durumda. Düşünün: gurur duyacağımız bir spor müsabakası gene spor kriterlerine göre değerlendirilip geçilecekken, birden bambaşka kriterlere savruluyor. Burada aslında “Ahlaki” gibi görünen ama gerçekte “politik” kriterler işliyor. Böyle olunca da işler içinden çıkılmaz hale geliyor. Herkes keyfine ve işine geldiği gibi kart çekiyor. Kimse de çıkıp “ne saçmalıyorsunuz siz?” diye sormuyor. Bir sosyal medya provokatörünün peşine takınılıyor. Biri kuyuya bir taş atıyor sonra kırk kişi onu çıkartamıyor!..

Peki senin tutumun ne derseniz. Ben bunun gerçekte “anlamsız” bir tartışma ve saflaşma olduğunu düşünüyorum. İki şey beyhude yere birbirine karıştırılıyor. Artık Türkiye’de herhangi bir şeyi ayrışmadan, saflaşmadan, abartmadan kendi dinamikleriyle ele almak mümkün değildir. Herkes birbirine karşı ölçülü olacak. Nokta!.. Bu ateşe –her kesimden- odun atan her kim varsa biraz utansın! ..

Unutmadan: Avrupa Şampiyonu olan A Milli Kadın Milli Voleybol Takımı’mızın, tüm mensuplarını başarılarından dolayı kutluyorum…

06.09.2023

NOT: Ebrar Karakurt’un cinsel eğiliminin bu işe fazla karıştırılmasını doğru bulmuyorum. (“Tercihi” diyemiyorum ve bu lafı sevmiyorum. Kandırmaca gibi. Çünkü artık iş herhangi bir tercih olmaktan çıkıp, batı tarafından pompalanan, dayatılan,  teşvik edilen bir akım seviyesinde ve neredeyse “örnek davranış” modeli haline getirildi.) Yanı sıra Bir takımın oyuncusunun cinsel yöneliminin kimseyi fazla ilgilendirmemesi gerektiğini düşünüyorum. (Tabii bunu özendirici ve şımarık tavırlar sergilemediği, takım bütünlüğünü bozmadığı sürece!) LGBT akıma karşı olmakla Ebrar Karakurt ya da onun gibi eş cinsine yönelenleri birbirine karıştırmamak lâzım. (LGBT akımı aslında “Derin Dünya Devleti”nin dünya nüfusunu tedricen azaltma projesinin bir ayağı. Bir “Küresel Taarruz” ve yönlendirme söz konusu. Bunu görmek gerek. Sosyal doku açısından çok sakıncalı. Cinsleri birbirine yönelterek üremenin önüne geçmek istiyorlar. Aynı paket projeler kapsamında “Hayvanseverlik” de var. Böylelikle doğurmaya gerek kalmadan, kadınların “anaçlık” içgüdülerinin tatminini sağlamak istiyorlar. Malum şimdilerde pusetle köpek dolaştıran kadınlar türedi.) Benzer şekilde LGBT akımlara karşı olmakla bu eğilimi taşıyan bireylere karşı olmak, onları aşağılamanın, baskı uygulamanın, dışlamanın farklı şeyler olduğunu düşünüyorum. Aynı kriter Ebrar Karakurt içinde geçerlidir. O yüzden kendisini ne yerin dibine batırmanın ne de bayraklaştırmanın alemi yok diye düşünüyorum.