Medya
21 Tem 2011 16:24 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:36

''ONA DOKUNMAK İBADETTİR'' (YENİ-PUTPERESTLİĞİN MARAZİ KODLARI)

Deneyimli gazeteci Atilla Akar, AK Parti Bursa milletvekili Hüseyin Şahin'in Başbakan Erdoğan'ı kastederek kullandığı "O'na dokunmak ibadettir" sözünü yorumladı.

“Ona Dokunmak İbadettir” (Yeni-Putperestliğin Marazi Kodları!)
 
Atilla Akar – İNFİAL
 
İnsanın benimsediği, savunduğu, üyesi olduğu bir partinin liderini sevmesi, takdirlerini göstermesi hatta bir ölçüde ona methiyeler düzmesi abartıya kaçmadığı sürece “normal”dir. Ancak bu tavrını şişirme tanımlarla süslemesi, “hayranlık”la “yağdanlığı”, “övgü” ile “yükleme”yi karıştırması başka bir ruh halidir. Birincide doğal mecrasında bir “ilgi” ve “sempati” boyutu ikincide ise “sıkıntılı” bir “zihniyet sorunu” vardır. Avamın bu gibi “taşkın” tanımları kullanması bir ölçüde “kabul edilebilir” görülse bile “milletvekili” sıfatı taşıyan birinin böylesi tepkiler göstermesi en hafif tabirle “tuhaf” ve “manidar”dır! 
 
Bu bakımdan ben günümüz insanının şu veya bu ölçüde “Yeni-Putperest” bir eğilim içinde olduğuna inanırım. Bu gibi kişiler kendilerini çok “dindar” tanımlasalar, sabah akşam “putperest”liği tel’in etseler bile gerçekte ve tutum alışta “Yeni-Putperest Kültür”ün bir parçasıdırlar. Yeni putperestlikte “klasik putperestlik” teki gibi bir simgeye, bir sembole, bir objeye tapınmak ve ona ilahi anlamlar yükleme, medet umma, yüceltme, vb yoktur. Onun yerine paraya, makama, mala, güce, lidere, oya, sandığa, partiye, hatta demokrasiye tapınma vardır. Kısaca insana, ve insan işi olan her şeye karşı “olmadık vasıflar” yükleme, benzetmelerde bulunma baskın davranış biçimidir. Üstelik “Yeni-Putperest” bunu o kadar “doğal” olarak içselleştirir ki hareketinin ne kadar “abes” bir şey olduğunun farkına bile varmaz.
 
O yüzden sade “yalakalık”tan da (Bazen iç içe geçse de!) ayrılır. Klasik “yalaka” ne yaptığının farkındadır ve bu onun için bir “stratejik varolma” sorunudur. Oysa “Yeni-Putperest” için bu gibi tavırlar daha “refleks” ve “samimi” hareketlerdir. O böyle davranırken “iyi bir şey yaptığını” zanneder. “Kemaliyet” eksikliğinizi aşırı ve uç tanımlarla kapamaya çalışırsınız. O yüzden olur olmadık bir yerde pırt diye fırlayıverir bu gibi hissiyatlar. Zaten olayı asıl “sakıncalı” hatta “tehlikeli” kılanda budur!  
 
Bu haliyle günümüz dünyası ve kültürü neredeyse tümüyle “Yeni-Putperest” bir “algı biçimi” üzerine oturur. Politikacılar, futbolcular, pop idolleri, vb hep bu “Yeni-Putperest” diyebileceğimiz kültürün birer izdüşümüdürler. Mevcut sistem tarafından her gün yeniden üretilir ve kurgulanırlar. (O kadar ki özellikle batılı toplumlardaki müzayedeler bunun en tipik örneğidir. Bu gibi “Star”ların bir vakitler kullandıkları eşyaları bile binlerce hatta bazen on binlerce, yüz binlerce dolara alıcı bulurlar. Bu idollerin zamanında çöpe atmak için ayırdıkları sümüklü mendilleri, kirli donları, kusmuklu peçeteleri, sıçmıklı klozetleri, hatta ve hatta kullanılmış prezervatifleri, vb bile alıcı bulur. Sanki ayrı bir “kutsiyet” ve “değer” kazanır!) Reklamcılık, PR, medya sektörü tümüyle bu imajların cilalanması üzerine çalışır. Maneviyattan kopuk “bir “maneviyatçılık”, “ruh”tan kopuk bir “ruhçuluk”, ilahiyattan kopuk bir “ilahçılık”tır bu.
 
Başınızı ne yana çevirseniz onun izlerini görürsünüz. Her şey tuhaf bir “mistifikasyon”a uğrar ve mevcut kültür tümüyle bir “ayin”e dönüşür. (Ortalığı bu gibi kişilere dokunabilmek, uzaktan da olsa görebilmek için trans haline girmiş kitleler kaplar!) Çarpıtılmış bir “algı evreni”nin kapıları açılır. Kapısında da “şeytan” onları bekler!      
 
O yüzden AK Parti Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’in Başbakan Tayyip Erdoğan’ı kastederek kullandığı “O’na dokunmak ibadettir” şeklindeki sözlerini duyduğumda hiç şaşırmadım. Şaşırmadım ama “Sonunda işi buraya kadar vardırdılar” diyecek kadar “basit” bir “ruh hali” olarak da görmedim. Göremedim çünkü bu normal ve modern bir siyasi partiden çok ancak şeyh-mürit ilişkisinde bile kolay kolay rastlanmayacak türden bir “tanımlama” idi. Benim bildiğim biz Müslümanlar sadece ve sadece Allah’a ibadet ederiz ve onun yerine başka hiçbir şeyi koymayız. Bir “Peygamber”e bile yüklenemeyecek vasıflar ise güncel bir “siyasi lider”e hiç yüklenemez. (Bir tür “şirk koşma” olur bu.) “İbadet edilen”in yerine bir insanı koyduğumuzda (Bu başbakan bile olsa) “kul”luğumuz ister istemez “ilahi irade”den “insani irade”ye doğru kaymaya başlar çünkü. Allah’a ait vasıfları bir “insana nakletme” gibi bir sonuç çıkar. Bu ise çok “masumane” niyetlerle, sadece bir “benzetme” olarak söylense bile çoktan olayın “bağlam”ı dışına çıkmışsınız demektir.
 
Üstelik ben başbakanın da bu sözlerden “rahatsız” olduğunu zannediyorum. Tamam,  başbakan partisinde bir nevi “emir/demir” ilişkisinden hoşlanıyor, bunun için seçtiği kişilerin özellikle bu “standart”a uygun olmasına dikkat ediyor, aykırı ve “sivri” olabilecek isimlere yer vermiyor, en ufak bir “sapma”da bile hiddetini esirgemiyor , neredeyse herkesin “tornadan çıkmış” gibi davranmasını bekliyor olabilir. Ancak bu başka bir durum. Tamam, “gücü elinde bulunduran” zaman zaman çevresinden gelen övgülere, pohpohlamalara hatta “yalakalıklara” belli ölçülerde alışık ve açık olabilir ama –eğer iyice marazi bir ego kabarmasına uğramamışsa- böylesi bir “çıkış” ın “zararları”nı da –özellikle hitap ettiği kitlenin inançsal saikleri bakımından- görebilecek düzeydedir herhalde. Bu anlamda söz konusu milletvekili tam anlamıyla bir “kaş yapayım derken göz çıkartma” durumu yaratmış belli ki!
 
Bununla birlikte bu sözler bana basit bir “dil sürçmesi” ya da “heyecan yapma” olarak görünmüyor. Tam tersine tipik bir “ilişki tanımlama”, “ilişki konumlandırma” davranışı olarak görünüyor. Bu haliyle tam da vurgulamaya çalıştığımız gibi bir “zihniyet sorunu”na işaret ediyor. Daha da sakıncalısı en azından kâğıt üzerinde “Milli İrade”nin bir tezahürü olarak şekillenen “milletvekilliği”ni daha baştan başka tür bir “irade”ye teslim ediyorsunuz demektir. Böylesi bir “milletvekilliği” anlayışının vicdanına, kişisel kanaatlerine göre davranması hele de yeri geldiğinde “eleştirel tutum” alması beklenemez. Zaten “istenen” o olsa bile bu boyuta “sıçratmak”  başka bir “halet-i ruhiye”ye işaret ediyor. Zaten bütün “totaliter” yapılar “lider tapıncı” üzerine kurulur!
 
Güce tapınmayı, minnet duygularını, şükran belirtmelerini, çiğ heyecanlanmaları abartırsanız varacağınız yer burasıdır…
 
Ne günlere kaldık biz böyle?...