Kurultay’ın “Provası” İstanbul’da Yapılacak!.. İstanbul’u Alan Kurultay’ı Alır mı?..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar yakında yapılacak CHP İstanbul İl Kongresi’ni, delege ve adayların durumunu ele aldı…

Gündemde gene CHP var. CHP kadar kendi iç sorunlarıyla dikkat çekme mahareti gösteren başka bir parti yok. (Bir tür “CHP magazini” oluştu bile denebilir!) Nitekim şimdi de İstanbul İl Kongre’sinde İl Başkanlığı yarışı ile adından söz ettiriyor. Ondan sonra da Büyük Kurultay’ında genel başkanlık konusunda ortalık toz duman olacak. Ardından neler gelişir bilinmez!

İstanbul Dönemeci…

CHP, 8 Ekim’de İstanbul İl Kongresi’ne doğru giderken –şu an itibariyle- iki aday mevcut. Biri Kılıçdaroğlu ve Canan Kaftancıoğlu’nun desteklediği söylenen işadamı Cemal Canpolat, diğeri ise “Değişimciler”in adayı, Bahçelievler İlçe Başkanı Özgür Çelik. (Ne derece doğru bilemiyorum ama Kaftancıoğlu’nun bu “Zorunlu destekçi” konumundan pek de hoşnut olmadığı söyleniyor. Kaderin cilvesi işte, Kaftancıoğlu Canpolat’ı yenerek o makama gelmişti!) Elbette ki sonuçta bu “demokratik bir yarış” ama sonuçları 4-5 Kasım’da yapılacak Kurultay’a adeta bir “domino etkisi” olarak yansıyacak. Burada elde edilen sonuç Kurultay’ın sonucunu etkileyecek. Muhtemelen de –hesap dışı, şaşırtıcı bir durum oluşmaz ise- İstanbul’u alan kurultayı da alacak!..

Etki Sadece Rakamsal Değil!..

Nasıl etkilemesin ki?.. Öncelikle “Nicel olarak” bakalım. CHP İstanbul Kurultay için 196 delege çıkartıyor. (Doğal delegelerle birlikte 200’ü geçiyor) Bu haliyle çoğu ilin toplam delegesinden bile fazla delege çıkartmış oluyor. Bu rakam 1370 kurultay delegesinin yaklaşık 1 / 7’sine denk geliyor. Mevcut sayı niceliksel olarak büyük bir ağırlık oluşturuyor. Tek başına belirleyemese bile oldukça etkili olacağı kesin.

Diğer yandan işin birde “Nitel” yanı var. İstanbul lokomotif bir il. Buradaki her şeyin “etki katsayısı” diğerlerine oranla çok daha fazla. İstanbul’u alan ayrıca büyük bir “psikolojik üstünlük” sağlayacak. Örneğin “Değişim” mesajı İstanbul’dan yükselirse diğer illerdeki delegelere de bulaşıcı şekilde sirayet edebilir. Şayet genel merkezin desteklediği aday kazanırsa da mevcut statükoyu fazla bozmamak gerektiği algısı oluşacaktır. Her iki halde de İstanbul olaya damgasını vuracaktır. Diğer bir deyişle nicelikle nitelik iç içe geçmiş olacaktır.

Adaylar Çarpışıyor!..

Elbette her iki adayında birbiri karşısında avantaj ve dezavantajları var. Fakat delegelerin bunları çok fazla dikkate alacağını sanmıyorum. Onların kriterleri başka. Fakat gene de bazı ipuçları bulunabilir. Kılıçdaroğlu’nun desteklediği söylenen Cemal Canpolat 1962 Malatya Doğanşehir’li. Sendikacı. Eski SHP Küçükçekmece İlçe Başkanı. Kaftancıoğlu’ndan önceki İstanbul İl Başkanı. Alevi – Bektaşi derneklerinde yöneticilik yaptı. Cem Dergisi’nde görev aldı. Alevilik tarihiyle ilgili 6 kitabı var. Bu anlamda CHP’deki Alevi delegelerin desteğini alabilir. Ancak bu destek blok halde olur mu tartışılır. Cemal Canpolat ayrıca adaylık sürecinde medyanın dikkatini çekti. Kendisiyle bazı röportajlar ve hakkında haberler yapıldı. Ancak bunlardan bazıları (Örneğin Şişli Belediyesi’nde 2016’da işlenen bir cinayetle ilgili maktulün ağabeyinin iddiaları ile son Sözcü Tv’de Atatürk’le ilgili Fatih Portakal’la girdiği tartışma onu biraz yıpratmış olabilir) sıkıntı yarattı.

“Değişimciler”in adayı olduğu söylenen Özgür Çelik ise ona oranla daha genç fakat daha az deneyimli bir siyasetçi. 1981 Sivas doğumlu. İletişim, siyaset bilimi, yerel yönetimler, kent ve çevre konularında lisans ve yüksek lisans eğitimi var. CHP Bahçelievler İlçe Başkanı. (Bu yüzden son ilçe seçimlerinde “madem ile aday olacaktın niye ilçeye talip oldun” diye eleştirenler var) Birçok demokratik kitle örgütünde görev aldı. Canpolat’a oranla medyada pek görünmedi. İlk bakışta, gençliği, eğitimi ve değişim isteği ile Canpolat’tan daha avantajlı gibi görünüyor ama bilinmez. Sanki şimdilik biraz “sürpriz” gibi duruyor.

Asıl etki “Feodal Sığlık”…

Belki de siz CHP’yi Türkiye’nin “en çağdaş partisi” sayıyor olabilirsiniz. Fakat bu işler “Ben çağdaşım” demekle olmuyor ne yazık ki. Oysa CHP’nin üye-örgüt yapısı ve bunun delege oyunlarına yansıması bambaşka kriterlere göre işlemektedir. Burada “Hemşericilik”, “Bölgecilik”, “Etnikçilik” ve “Mezhepçiliğe” dayalı partiyi sürekli aşağı çeken, diğer toplum kesimlerinden kopartan davranış kalıpları söz konusudur. Bu eksendeki etkileşimlerin ne solla ne de sosyal demokrasi ile ilgisi olduğunu zannetmiyorum. (Zaten ortalama bir CHP’liyi alıp “Sosyal demokrasi nedir?” diye sorsanız düzgün bir cevap verebileceğini de zannetmiyorum!) Bir oyundur ki sürüp gidiyor!

Gruplaşmalarda iki kriter geçerlidir: 1) Bahsettiğimiz feodal, modernite öncesine ait, birey ve bilinçlilik dışı yapılar 2) Rant ve çıkar odaklı bir araya gelmeler. Ki bunlar aslında iç içe geçmiştir. Üstelik bunların çok övünülen “Cumhuriyetçi / Aydınlanmacı kimlik”le hiç uyuşmadığı aşikârdır. Çünkü kâğıt üzerinde kalan “Çağdaş kimlik” grupsal fanatizmlere değil, bireye dayanır. Köylü dayanışmacılığı kentli bireyi boğmuş ve dışlamıştır. (Aydınlar ise artık “Vitrin süsü” bile değildir!) İşin özeti budur!

Dolayısıyla mevcut urlaşma bütün kongre ve kurultaylar için geçerlidir. Benzer tarz ilişkiler dominant, diğerleri talidir. Bu zaaf partiyi teslim almış ve onu kıracak bir irade ortada –maalesef- görünmemektedir. “Değişim” adına ortaya çıkanlarda ona teslim olmuşa benzemektedir. (İmamoğlu dahil o da bu anlayışlara “mavi boncuk” atmıştır!) Hepsi aynı tarz yapılara yaranmak için birbiriyle yarışmaktadır. Son tahlilde köşe makamları ve hatta liderliği belirleyen bu yapılardır. Mevziler çoktan kapılmıştır!

Bu garip durumlar tartışılmaz bile. (Maazallah sizi hemen “Bilmem kimlerin düşmanı” diye damgalayıp linç ederler. Halbuki tartışmaya çalıştığınız sosyolojik bir gerçeğin siyasete yansımalarından ibarettir!) Oysa ben bu konuda çok ısrarcıyım. Mevcut zihniyet köklerinden sökülüp atılmadan CHP’de gerçek bir değişim hayalden öteye gidemez. Sadece kılık değiştirir. Yani ki bu iş Ali’nin gidip yerine Veli’nin gelmesiyle hallolabilecek bir sorun gibi durmuyor!

CHP Fasit daireyi Kırmadıkça!..

CHP iki eğilim arasında sıkışıp kalmış ve kurucu ideallerinden hızla uzaklaşmaktadır. Bu anlamda ve bana göre kongre ve kurultaylar bu sıkışmışlığın ve aynı temelde süren oyunun tekrar ama farklı donelerle sahneye konulmasından ibaret kalacaktır. Bu fasit bir dairedir ve soyut değişim çağrılarıyla kırılamaz!

Peki bu fasit daireden neyi kastediyorum? Birincisi bahsettiğim niteliği boğan, niceliğe endeksli, çapsızlığı öne çıkartan “Hemşericilik”, “Bölgecilik”, “Etnikçilik” ve “Mezhepçilik” alışkanlığıdır. (Aslında bu gibi saikler sadece CHP’nin değil tüm partilerin sorunudur. Ancak bu sağ partilerde “normal” görünmekte sol partilerde ideolojileri gereği sırıtmaktadır) İkincisi “Modernizm”in kavranışı ile ilgilidir.  (Örneğin CHP, teşhirci kıç açmayı, LGBT savunmacılığını, erkeği aşağılama peşindeki agresif - nevrotik feminizmi, köpeğin b.ku kadar insana değer vermez köpeğe tapar lobiciliğini, lay lay lomcu hedonizmi, vb desteklemeyi modernizm zannediyor ki çok yanılıyor.) Bu durum partinin imajını zedeliyor, diğer toplum kesimlerine açılmasına mani teşkil ediyor ve belli bir limitte sıkışıp kalmasını getiriyor. Ne yeni oylar alabiliyor ne de işe yarar yeni üye kaydedebiliyor. Dolayısıyla eski ve malum delegelerle işi götürmeye çalışıyor.

Statükoculuk tam da budur!

Nerede işçiler, sendikacılar, gençler, aydınlar, çalçene olmayan kadınlar, nerede küçümseyip durdukları ortalama Müslüman Camii cemaati, esnaflar, vb? “Halk” partinin sadece isminde kalmaktadır. (Bu kıvamı tutturan gerçek değişimci sayılacaktır!) Söz konusu zihniyet ve yapıyla mı onlara ulaşacaksınız? Asıl geniş kesimler size niye oy versin, desteklesin? Biri izah etsin bunu. Demek ki birileri statüko böyle sürüp gitsin istiyor!    

Peki elinde kala kala geriye kimler kalmaktadır? Belli ilçe, bölge ve semtlere sıkışıp kalmış, beyaz Türkler, tuzu kuru liberaller, Cihangir entelleri, AB yalakaları, sahil – sayfiye Atatürkçüleri, rakı - balık masasında mangalda kül bırakmayanlar, Anıtkabir pozcuları, İzmir marşıyla kendini gaza getirenler, Gülşen’i idol bellemişler,  sabah akşam Tayyip Erdoğan’a küfredip kendini tatmin edenler, seçim sonuçlarını görüp bunalıma giren, hayata küsenler, belli günlerde balkona, cama bayrak asıp sonra onu kir, pas, çamur içinde soldurup orada bırakanlar. CHP’nin bunlara dayanarak yüzde 25 oy alabilmesi bile bir mucizedir. Düşündükçe sinirleniyorum…

“Bir bilmecem var çocuklar… Haydi sor, sor…”

Neyse sonuçta… Olaya bu kriterler açısından baktığımızda sizce hangi adayın kazanma şansı daha yüksek dersiniz?.. Fazla söze gerek yok. Kimin “feodal” ilişkileri daha güçlüyse o kazanacak. Muhtemelen bu tarz ilişkilere kim daha hakimse o elbette. Keşke şaşırtsalar beni!..

04.10. 2024