Kavgalara birde bu gözle bakın! Partilerin “Rant Kardeşliği” mi Var?

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, bugün ülkede ve partilerin içlerinde süren kavganın temelinde “Rant dağıtımı” nın yattığını, ancak bunun bize ideal mücadelesi gibi yutturulduğu tespitinde bulundu…

Efendim: bugün müsaadenizle biraz “teorik” takılacağım. Lakin öyle teori deyip geçmeyin eğer elinizde sağlam bir teoriniz yoksa gerçeği de anlayamazsınız. Doğru teori gerçeği anlamanın anahtarıdır. Düşünce geleneğinin olmadığı toplumlarda teori küçümsenir. Ayakları havada yaklaşımlarmış gibi muamele görür. (Tabii teoriye bir “Dogma” muamelesi yapanlar ise ayrı bir bela!). Onlara ne desen nafile!..

Boş TenekelerinTıngırtısı !..

O yüzden bendeniz hep “görünenin arkasında ne var”ı aramayı kendime şiar edinmişimdir. Çünkü bir kez durumu olduğu gibi kabul ederseniz, bir tekrarcıya, vasatın şabloncusuna varma riskiniz vardır. Sırf bu zahmete ya da onun doğuracağı risklere girmemek için, çoğu insan (Buna “mürekkep yalamışlar” da dahildir) bir “Düşünce tembelliği”ni yeğler. Kimileri ise basmakalıp bakışlarla yetinir!..

Onlara göre olaylar basittir. Ya Ali Veli’yi sevmiyordur yahut Veli de Ali’yi.  Ya da yaşanan bir “idealler mücadelesi”, “Dava meselesi”dir. (Kaldı mı öyle davalar sahi?) “Demokrasi isteyenler” le “demokrasi istemeyenler” in hesaplaşmasıdır. O yüzden kendileri dışında kalanlar ya “hain” ya da “ülkenin kötülüğünü isteyen güçler” e hizmet etmektedirler. (Ki, bu içlerinde böylesi ajanlaşmış kişiler olmadığı ya da izledikleri çizgi ile ülkeyi yıkıma sürükleme ihtimali olmadığı gerçeğini değiştirmez) Her şey buradan kaynaklanmaktadır…  

Rant Pastası Paylaşılamayınca!..

Oysa adına siyaset denilen şey, toplam rantı dağıtma ve paylaşma mekanizmasıdır. Partilerin üye, delege yapıları, il ve ilçe teşkilatları buna göre formatlanmıştır. (Eğer rant beklentisi olmasaydı inanın –iyice saflar dışında- kimse parmağını kıpırdatmazdı!) Özellikle son dönemde bu “motivasyon”  bariz bir görünüm kazanmıştır. Perde yırtılmıştır. İdeolojiler (Laiklik, dincilik, vb) işin kılıflarıdır. Düne kadar klasik “statüko” iyi kötü yürüyordu. Ancak o statüko çoktandır bozulmuştur. AK Parti aç gözlülük yapıp rantın hepsine göz dikince durum keskinleşmiştir. Bir anlaşma yolu da kalmamıştır!..

Türkiye’de rant pastası geleneksel olarak ikiye bölünmüştür. Büyük rant merkezi iktidara (Hükümet ve partisine), küçük rant –ki aslında hiç de küçük değildir- yerel iktidar ve partilerine. Kavga budur. Aralarındaki bir tür “Paylaşım savaşı”dır. “İkili iktidar” durumudur. 2000’lerde iktidar el değiştirince bu denge sarsıldı. Artık AK Parti her iki ranta da göz dikmişti. Paylaşma yanlısı değildi. Bugün Türkiye’deki siyasi sertleşmenin temelinde de bu vardır. (1994’te RefahPartisi’nin yükselişinden ve belediyeleri ele geçirmesinden o zamanda “geleneksel yapı” rahatsız olmuştu. Zaten önce İBB Başkanı olan Erdoğan söz konusu durumun bir simgesiydi.) Fakat son dönemde denge gene bozulmuş, bu seferde AK Parti özellikle büyükşehirlerdeki iktidarını kaybedince, merkezi rantla yetinmemiş, “Fetret devri” tespitleri yaparak tekrar kazanmanın derdine düşmüştür. Kavga büyükşehirlerin rantları üzerinedir, özellikle de İstanbul. Biri yeniden kazanma diğeri kaybetmeme derdindedir!..

“Değişim” rantçı kadroların değiş tokuşudur!..

CHP, görece küçük ranta heves edenlerin, razı olanların partisidir. AK Parti ise büyük ranta talip olanların. (Rant deyince her zaman illa yasadışı bir şey gelmesin. Sağlanacak imkânlar anlamında!) Siyaset bu iki rant merkezi arasında gidip gelen tahterevalli gibi bir hal almıştır. O yüzden CHP bir türlü iktidar olamaz. Bugünkü koşullarda CHP, Küçük ranta razıdır. Ona göre örgütlenmiştir. Hedef, çapı ve ufku ona göredir. Belediyelerdeki rantla yetinmektedir. AK Parti yandaşlarını merkezi iktidarın sağladığı olanakla besler ve semirtirken, CHP ise yerel iktidar imkânlarıyla kendi yandaşlarını kollamaktadır. Her iki partinin de bu alanda yetkinleşmiş kadroları vardır!..

Bugün CHP içinde çıkan klik sorunları da o yüzdendir. Kılıçdaroğlu’nda simgelenen geleneksel “Mezhepçi / Hemşerici / Etnikçi / Bölgeci / Rantçı Ekip”le İmamoğlu çevresinde örgütlenen yeni ekip arasındaki kızışan savaş bu yüzdendir. (Özgür Özel ise hangisine yanaşacağını şaşırmıştır!) “Değişim” denilen rantçı kadroların değiş tokuşudur. Ranta yön veren CHP’ye de yön verecektir. Müteahhitlerde simgelenen “İhale Kardeşliği” bu türden bir durumdur!..  

Rant Piramidi!..

Acı gerçek şu ki, -samimi inanmışları tenzih ederim- memlekette çoğu kişi tepeden tırnağa bir rant beklentisi içindedir. (Rantı sadece ekonomik rant anlamayın. Hele de “ezik”lerin bol olduğu, çakarlı araba meraklılarının cirit attığı bu ülkede makam, mevki, prestij, avantajlar, ayrıcalıklar, vb’de birer ranttır) Piramidin tepesindeki de en altındaki de aynı “beklenti”den besleniyor. Hepsi partileri bunun bir “aracı” olarak görmekte ve kullanmaktadır. Particilik rantçılığa dönüşmüştür!..

Birçok kişi rant yoluyla kayırılmak istiyor. Büyük burjuvaziden tutun kıytırıktan bir hemşeri derneğine kadar. Partilerde bunun farkında habire “gönül okşayıcı” vaat ya da bağışlarda bulunuyorlar. Toplum doğal olarak rantı iyi ve bol dağıtan, elinde bu imkânlar olan partilere yöneliyor. (Artık oy mekanizması “Karşılığında rant isterim” tehdidine dönüşmüştür.) Siyasetin esas olarak AK Parti ve CHP etrafında kümelenmesi tesadüf olmasa gerek. Rantı iyi idare eden ülkeyi de “iyi” (!) idare etmiş sayılıyor!..

Çoğu gücü nispetinde davranıyor. Kimi büyük ihaleleri istiyor, kimi küçük kırıntılara razı. Kimi kamu arazilerini kapmak istiyor kimi köşedeki büfe, pazar tezgâhı ile yetiniyor. Kimi trilyonlarla oynarken kimi şu parti oğlumu, kızımı bir işe yerleştirsin, torpille memur yapsın diyor. (Artık birkaç çuval kömür beklentisi de geçersizleşti. İmar afları, kentsel dönüşümler ne güne duruyor!) Yani ki aslında tüm toplum bir “rantçı kalıba” göre davranmaktadır. Sadece çapı ve manevra alanı değişmektedir.

Bu yüzden olay kimi saf idealistlerin ya da suyuna tirit, gerçeklerden uzak entelektüellerin, ahlak vaazcılarının sandığı gibi toplum partilerin rantçı çizgisinden rahatsız filân değildir. Toplum eğer ranta ulaşma kanalları tıkanırsa, yeterince nemalanmazsa mırın kırın etmektedir. (Bu ülkede bir parti “rantçı” diye irtifa kaybetmez. Tersine “Rantçı değil” diye kaybedebilir ama. İnanın adı “Rantçı Parti” diye bir parti kursanız o bile iş yapar! ) Herhangi bir parti yeni rant kanalları açmadan yükselemez, iktidar olamaz. Dolayısıyla toplumsal ahlakın da aynı konuda oldukça “Çifte standartçı” olduğunu söyleyebiliriz.  Tıpkı içlerinden çıkan siyasetçiler gibi. Tam bir “böyle başa böyle tarak…” hadisesi yani!..

Siz isterseniz yaklaşan seçimlere ve partilerin arasındaki saflaşmalara ya da kendi iç kavgalarına birde bu gözle bakın…

Ne diyeyim?.. Yaşasın Rant Kardeşliği!..  

22.02. 2024