Gündem
15 Mayıs 2011 16:46 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:21

İGC BAŞKANI ATİLLA SERTEL SİLİVRİ CEZAEVİNDEN BİLDİRİYOR!

Sertel, Küçük, Yurdakul, Kekeç ve Musluk ile birlikte tutuklanan ve halen Silivri Cezaevi'nde yatan Yıldız ile yaptıkları açık görüşten izlenimlerini yazdı...

Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, "Silivri’den Ses Var" adlı yazı dizisinin üçüncü bölümünde 7 Mart 2011 günü Yalçın Küçük, Doğan Yurdakul, Sait Kekeç ve Coşkun Musluk ile birlikte tutuklanan ve halen Silivri Cezaevi’nde yatan Müyesser Yıldız ile yaptıkları açık görüşten izlenimlerini yazdı...

Yağmur hızla sürüyor. Ziyaret saati bitmek üzere.
Müyesser Yıldız ile görüşeceğiz... Ergenekon’da tutuklu tek kadın gazetecini hiç tanımıyorum, hakkında da bir fikir sahibi değilim. Parlamento muhabiri Göksel Bozkurt minibüste anlatıyor bana Müyesser Yıldız’ı.

"Tercüman’da çalıştı. Günaydın’da, Akşam’da, Nokta Dergisi’nde. Sonra MHP’den Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını açıklayan bir eski bakan vardı, onun basın danışmanlığını yaptı"

Hay Allah kimdi Cumhurbaşkanlığına aday olan... Buluyorum, Sadi Somuncuoğlu... "Evet" diyor Göksel Bozkurt. Yıldız ayrıca Avaztürk haber sitesini kurmuş, Oda TV’de de bir süre yazmış. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ü de mahkemeye vermiş.

Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp... Teşekkürler Göksel Bozkurt...

7 Mart 2011 günü Yalçın Küçük, Doğan Yurdakul, Sait Kekeç ve Coşkun Musluk ile birlikte tutuklandı Müyesser Yıldız. 8 Nolu Cezaevinde kalıyor. Bu cezaevine de adreslerimizi, bilgilerimizi, göz adreslerimizi bıraktık...

İçeriye girdikten 5-6 dakika sonra koşarak geldi Müyesser Yıldız. Elinde bir paket sigara, çakmağı ve defteri vardı... Sevinçliydi. Dokunsak ağlayacaktı.

"Ben sizlerden umudu kesmiştim. Bir gün önce geleceğiniz bildirilmişti ama ziyaret saati bitince artık gelmezler dedim. Sizleri gördüğüme çok sevindim. Gelmeniz yeterli. Burada çok okuyorum. Spor yapıyorum. Bu cezaevinde biz kadınlar cezaevinde ayrıca ceza çekiyoruz. Burası erkek cezaevi. Yalnızca dört kadın varız. Neredeyse koğuş içinde yaşıyoruz. Sevgi Erenerol, Neriman Aydın, Fatma Cengiz ile birlikte kalıyoruz. Cezaevinde hiçbir etkinlikten yararlanamıyoruz. Erkek cezaevi olduğu için kantin düzeni bile erkeklerin ihtiyaçlarına göre. Bir cımbız gerekti, 5-6 dilekçe yazdık, yakında gelir umudundayız. Bana deodorant gerekiyordu, söyledim, erkek kokusu geldi...

Benim buraya gelişimin nedeni Savcı Zekeriya Öz için açtığım davadır diye düşünüyorum. Bana karşı özel bir husumeti olduğunu biliyorum. ’Madem ki bana karşı dava açtın, bende seni tutuklatırım, davranışıyla hareket etti’ diye düşünüyorum. 30 yıldır biriktirdiğim ve gazetecilik notlarımın yer aldığı ajandalarımı aldılar. Bilgisayarıma ne bilgiler konuldu, bilmiyorum."

Müyesser Yıldız hızlı hızlı konuşuyor.

Oda TV’de 6 ay kadar yazdığını ve uzun süredir yazmadığını söylüyor.

Anlatıyor:

"Annem Alzheimer hastası. Son evrelerinde. Ona ben bakıyordum. Çocuğum üniversitede, oğlum ODTÜ’de bilgisayar mühendisliğinde okuyor. Derece yaparak girdi üniversiteye, onu özlüyorum. Annem yatakta, bana ihtiyacı olduğu bir dönemde bıraktım Silivri’ye geldim. İleri demokrasi deniliyor. Bundan önce ileri demokrasi yoktu, başbakan beğenmediği demokraside önce cezası kesildi ve 4 ay herkesle görüştüğü, herkesi ağırladığı, içinde her türlü konforun bulunduğu cezaevinde yattı. Bizim de suçumuzu bilme hakkımız var. "

Müyesser Yıldız, cezaevine girdikten sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’a mektup yazdığından da söz ediyor. Mektupta "Benim gazetecilik dışında bir faaliyetim olduğunu objektif, hukuka ve vicdana uygun şekilde ispat ediniz, ettiriniz. Namusum ve şerefim üzerine diyorum ki, değil ömür boyu hapis yatmaya, intihar etmeye hazırım. Değilse, bu iftiraları atanları, size yalan yanlış bilgi verenleri derhal görevden almanızdır" diye yazmış.

Başbakan’dan yanıt gelmemiş... Hala yanıt beklediğinin hatırlatılmasını istiyor.

Müyesser Yıldız’la vedalaşıyoruz. Alkışlarla uğurluyoruz, o koğuşuna dönüyor, biz dışarıya çıkacağız. 5 Nolu Cezaevi’nin B9 Koğuşunda kalan Mehmet Haberal’ı da gördükten sonra neredeyse bir tam günümüzü geçirdiğimiz Silivri’den ayrılacağız.