Gündem
23 Nis 2012 16:44 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:34

"DÖNEK DEDİKLERİ AHMET HAKAN BAZILARININ YANINDA ZEMZEMLE YIKANMIŞ KALIR"

Gazeteci Mehmet Baransu, 28 Şubat operasyonunun bazı kalemlere uzanacağı iddiasını yineledi..

Gazeteci Mehmet Baransu, Türkiye’nin yakın tarihinde öne çıkan bir isim. Açıkladığı belgeler, yürütülen soruşturmaların temel kaynağı oluyor. “Tutuklanacak” dediği isimler bir süre sonra tek tek yargı önüne çıkıyor.

Baransu’nun 28 Şubat’la ilgili iddiaları da son operasyonla gerçeklik kazandı. Kısa süre önce kaleme aldığı “Pirus” kitabıyla okurlarıyla buluşan Baransu’yla, 28 Şubat soruşturmasını ve kendisine yönelik eleştirileri konuştuk:

- 28 Şubat soruşturması daha ileri boyutlara ulaşacak mı?
Çevik Bir ve Erol Özkasnak’ın başlangıç olduğunu düşünüyorum. Dönemin Genelkurmay başkanları dahil, -ki burada dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve 28 Şubat sonrası Genelkurmay Başkanı olan Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu kastediyorum- hepsinin savcılıkça soruşturmaya dahil edileceğini düşünüyorum. Siyasetçiler, medya mensupları, işadamları, sendikacılar, sivil toplum örgütleri, yargının da bu soruşturmaya dahil edileceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel soruşturma dışında tutulacak gibi. Ankara’da bu yönde bir mutabakat var.

- Son operasyonla ilgili olarak önümüzdeki günlerde ne tür gelişmeler beklenebilir?
28 Şubat soruşturması, Balyoz’dan da, diğer darbe planlarından da daha geniş olacak gibi. Çünkü, ilk gün 31 kişiyi gözaltına aldılar ve bir kısmı tutuklandı bu isimlerden.

İKİ BİN KİŞİDEN FAZLA
- Ne yaptı bu kişiler?
Hukuksuz bir şekilde Türkiye’nin “irticai taktik resmi” çıkarılmış ve 6 milyona yakın isim fişlenmişti. Çevik Bir ve ekibi, Türkiye’deki, hava, deniz, kara, jandarma dahil tüm birliklere, “Türkiye’yi fişleyin” emri vermişti. Ve fişleme yapıldı. 81 ilin o dönemki bir numaraları, yani il komutanları soruşturmaya dahil edilse yaklaşık 500 kişi eder rakam. İki numaraları, istihbarat daire başkanlarını, yardımcılarının soruşturmaya dahil edildiğini düşünün. Rakam 2 bini bile geçer. Yeni bir Silivri inşa etmek gerekir bu suçları işleyen insanlar için.

- Çevik Bir, MGK kararlarını yerine getirdiğini söylüyor.
Bu tartışma, uzun bir süre Beşiktaş Adliyesi’ndeki savcılar arasında yaşandı. Hatta savcılıkta, o dönem başsavcıvekili olan şimdiki Başsavcı Turan Çolakkadı, tüm savcıları topladı ve bu konuyla ilgili savcıların hukuki değerlendirmesini aldı. Savcıların yüzde 90’ından fazlası, MGK kararlarının da yargılanabileceği görüşünü bu toplantıda dile getirdi. Hukukçu değilim ama Beşiktaş’taki toplantıda alınan ortak karar buydu.

- 28 Şubat soruşturmasından sonra sıra şimdi hangi operasyonda?
Öncelikle Susurluk sürecinin ve faili meçhul soruşturmasının derinleştirileceğini düşünüyorum. Ardından sırada 27 Nisan muhtırasının yargı önüne çıkarılması var. Kaldı ki dönemin Genelkurmay Başkanı, “Muhtırayı ben kaleme aldım” dedi. Adres de belli.

- Olası soruşturma Yaşar Büyükanıt’la sınırlı kalacak mıdır?
Aslında muhtırayı kaleme alan Büyükanıt değildi. Güniz Sokak, bazı öğretim üyeleri, bazı siyasetçiler ve yargı mensuplarının yanı sıra dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Ergin Saygun, muhtırada aktif rol alan isimler arasındaydı. Bildiriyi Büyükanıt yazmadı ki onunla sınırlı kalsın. İnternet sitesinde yayınlandığı için Büyükanıt da sorumlu olacaktır yazmamasına rağmen. Ankara küçük bir yerdir ve iki kişinin bildiği, Ankara’da kesinlikle sır değildir. Muhtırayı da en az 10 isim biliyordu.

KENDİNİ İNKÂR ETMEK
- Kimi hükümet
üyeleri, 27 Nisan’ı muhtıra olarak görmüyor ve “Genelkurmay’ın yaklaşımı ” olarak niteliyor.
Hükümet, İlker Başbuğ’un da, Bilgin Balanlı’nın da tutuklanmasını istemiyordu, ama savcılık ve mahkeme bu isimleri tutukladı. Ellerindeki belgeler çok netti çünkü. Hükümet bugün 27 Nisan’a muhtıra demiyorsa, bence kendi varoluş nedenini inkâr ediyor demektir. Bu ülkede, ANAP’lısı, DYP’lisi ve başka partilisi 2007 yılında, 367 kararı ve dolayısıyla 27 Nisan muhtırasına karşı AK Parti’nin yanında yer aldı. Bu olayı “muhtıra” olarak değerlendirdi. Halk muhtıra olarak değerlendiriyorsa, AK Parti’ye susmak düşer. Bence Köşk’e iyi bakmalılar. Halk olayı “muhtıra” olarak değerlendirdiği için, Hayrünnisa Gül Hanım Köşk’e çıktı. Bakın, “Abdullah Gül Köşk’e çıktı ” demiyorum. “Hayrünnisa Gül Hanım” diyorum.

- 27 Nisan bildirisinin, iktidar partisini daha da güçlendirmek için kaleme alındığı ileri sürülür.

Buna çocuklar bile gülüyor artık.

- Ya Büyükanıt’a Üstün Hizmet Madalyası verilmesi?
Üstün Hizmet Madalyası rutin bir uygulamaydı. AK Parti kendini güçlü hissettiği an bu uygulamadan vazgeçti. İlker Başbuğ’a soruşturmaların uzayacağını biliyordu ve Üstün Hizmet Madalyası vermedi.

- Son nokta ne olacaktır?
Bu ülkede 27 Mayıs’ın da yargılanacağını düşünüyorum. Zamanaşımı tartışmalarının da yersiz olacağı kanaatindeyim. 27 Mayıs’ı da yargılayıp, darbeler dönemini kapatacağız. Demokrasiyi de yeni yeni öğrenmeye başladığımız için, bizden sonraki jenerasyon, gerçek demokrasiyle tanışacak ve darbeler dönemi lügatimizden çıkacak.

"DÖNEK DEDİKLERİ AHMET HAKAN BAZI KALEMLERİN YANINDA ZEMZEMLE YIKANMIŞ KALIR"

- 28 Şubat operasyonuyla ilgili olarak hükümet çevrelerinin hassasiyeti mevcut.
Hükümet bu soruşturmanın bir yerde durmasını istiyor. İlk gün AK Partili bakanlar ve milletvekilleri peş peşe soruşturmadan duydukları memnuniyeti kameralar karşısında paylaştı.

‘AĞIZ DEĞİŞTİRDİLER’
- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Yargımız bu süreçte dikkatli olmalıdır. Gözaltı ve tutuklama konusunda çok daha özenli olmalıdırlar” diyor.

Bakın, hükümetin tavrını öğrenmek için Arınç’ın açıklamasına bakmak yerine, medyaya bakmak gerekli. Hükümete yakın kalemler, daha önce Ertuğrul Özkök başta olmak üzere, birçok ismin 28 Şubat soruşturmasında yargılanması gerektiğini söylediler. Sayısız köşe yazısına imza attılar. Hem de ağır hakaretlerin olduğu yazılardı bu yazılar. İntikam havası da kokuyordu bu yazılarda. Ancak aynı isimler bir haftadır ağız değiştirdiler.

- Neden?
Hükümete yakın bazı kalemlerin bir anda ağız değiştirmesi önemli ve üzerinde durulması gereken bir nokta. Ağız değiştirme, Başbakan’ın Aydın Doğan’la fotoğraf vermesinin hemen öncesine rastladı. Bu arkadaşlar Ahmet Hakan’a “dönek” diyorlar ama Hakan bunların yanında zemzemle yıkanmış gibi. Eğer soruşturma medyaya sıçrarsa, “Soruşturmayı cemaat yapıyor, cemaat medya mensuplarını tutuklatıyor” diye propaganda yapmaya başlayacaklar. Bu soruşturmayı da cemaatle ilintilemek için ellerinden geleni yapacaklar.

"ERDOĞAN'LA BÜYÜKANIT ARASINDA BİR MUTABAKAT OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM"
- Başbakan’la Büyükanıt’ın Dolmabahçe görüşmesi hâlâ gizemini koruyor.
Dolmabahçe görüşmesinin sır olarak kalacağını düşünmüyorum. Çünkü artık biliyoruz ki, Başbakan o görüşmede Büyükanıt’ın önüne dosyalar koydu. Başbakan’a dosyayı kim ya da kimler verdiyse, bir gün bu içerik ortaya çıkar ve ne konuşulduğunu da öğrenmiş oluruz.

- İki isim bir mutabakata varmış olabilir mi?
Dolmabahçe’de herhangi bir mutabakat yapıldığını düşünmüyorum. Büyükanıt’ın korkak bir isim olduğu hep söylenir. Bence bazı olaylardan korktu ve kendisini arkadan hançerleyen silah arkadaşlarını da önüne konan dosyalarla gördü. Ortada herhangi bir mutabakat bu anlamda yok.

MİT ADINA ÇALIŞAN GAZETECİLER

- Geçen hafta açıklanan KCK iddianamesini okudunuz mu?
Kısmen bakabildim. Savcıların çok haklı olduğu noktalar olduğu gibi, zaman zaman kişi bazında olayı çok devletçi refleksiyle değerlendirmişler. Burada da hata yapma olasılıkları çok yüksek. Bazı sanıklarla ilgili tutuklamaya neden olacak delil göremiyorsunuz. Burada da devletçi anlayış ve bakışla, sivil anlayış ve bakış farkı ortaya çıkıyor. Ancak, yarısından fazlasını okuyan biri olarak söyleyebilirim ki; iddianamede çok önemli noktalar, tespitler, deliller var. “Gazeteci” ve “avukat” adı altında, bu ülkede kimin nereye çalıştığını görebiliyorsunuz. Hatırlarsanız, Murat Karayılan’ın İran’da yakalandığı TRT tarafından, “flaş haber” olarak geçilmişti. Karayılan’ın yerini aslında MİT adına çalışan bir gazetecinin verdiğini satır aralarında görüyorsunuz. Gazeteci ve PKK’ya yakın avukatların verdiği isimler sonrasında bazı PKK’lılara bu operasyonun yapıldığı da anlaşılıyor.

"BAVULCU DENİLMESİ BENİM İÇİN GURURDUR"

- Size “Bavulcu” diyenlere tepki duyuyor musunuz?

Buna sadece gülüyorum. Bu ülkede, böcek kovalayanlar, darbelere ses çıkaramayanlar, darbecilerle ortak eylem yapanlar, psikolojik harp yapanlar araştırmacı-soruşturmacı gazeteci olarak anılıyor. 28 Şubat itiraflarını okuyoruz gazetelerde. Medyanın en kudretli isimleri, “Bizi kullandılar, biz kendimizi kullandırdık, hata yaptık” diye ağlıyorlar şu sıralar. Köşeler, gazete sayfaları, ekranlar ağlama duvarı oldu maalesef. Bunların gazeteci olarak anıldığı bir ülkede, “Bavulcu” olarak anılmak onurdur benim için.

- Leman Dergisi’ne de kapak olmak sizi kızdırdı mı?

Aksine çok güldüm. Beğendim de. Yalnız, sanatçı arkadaşımız alnımı Sayın Başbakan’a özellikle mi benzetmeye çalıştı; doğrusu merak ettim.

Kutlu ESENDEMİR / GAZETE HT