Gündem
19 Nis 2010 00:31 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:14

BU MUSİKİYE BİR CUMHURBAŞKANLIĞI FASIL HEYETİ YAKIŞMAZ MI HİÇ?

Geçtiğimiz günlerde Fehmi Koru-Erhan Köknar ikilisinin organize ettiği fasıla katılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e bu teklifi kim yaptı?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün aynı zamanda hemşerisi olan Prof.Dr.Ahmet Rasim Küçükusta kendisinin de udi olarak yeraldığı fasıl gecesi sonrasında kaleme aldığı yazıda tartışılacak bir teklifi ortaya attı.İşte Küçükusta'nın o yazısı...

Akşam İstanbul’ un üzerine çökmüştü. Serhanendenin işareti üzerine Vasilaki’ nin muhteşem kürdîlihicazkâr peşrevi ile başlayan fasıl Mısırlı İbrahim Efendi’ nin ağır aksak şarkısıyla sürüyordu:

       Sineler aşkınla inler, dideler mahmur olur
       Sen içerken bezmimizde bâdeler hep nûr olur

Sait Halim Paşa Yalısı’ nın denize nazır salonunda sazendeler de hanendeler de başka bir coşkuyla çalıp söylüyorlardı sanki. Tanburun mızrabı gönüllere vuruyor, keman ağlıyor, viyolonsel âh ile inliyordu. Kalpler bendirin vuruşlarıyla atıyordu. Dinleyenler huşû içindeydiler.

Fehmi Koru-Erhan Köknar ikilisinin geleneksel musiki toplantılarından birindeydik. Fasılda ud çalıyordum. Karşımda eserleri, gözlerini sazende ve hanendelerden bir an bile ayırmadan, yüzünde mutlu bir tebessümle dinleyen, dudakları kıpırdamayan ama belli ki şarkılara ‘gönülden katılan’ kişi Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ den başkası değildi.

Fasıl şimdi de Lemi Atlı’ nın, tiz nevalarda gezinen meyanıyla salondaki herkesin yüreğini titreten şarkısı ile devam ediyordu:

       Bir kendi gibi zâlimi sevmiş yanıyormuş
       Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş
       Kalbim gibi feryâd ediyor sızlanıyormuş
       Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş

Bir şarkı bu kadar mı yürek yakıcı olabilir; yoksa hepimizin mi ‘bir kendi gibi zalimi seven vefasız sevgilisi’ mi var diye düşünürken, gözlerimin önünde Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti canlanıyor:

II. Mahmut tarafından kurulan Mızıka-i Hümayun’ nun 1924 senesinde Atatürk’ ün arzusu üzerine Dolmabahçe’ den Ankara’ ya taşınan ve artık Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti adını alan toplulukta kimler yok ki.

İşte hanendeler Hafız Yaşar Okur, Nuri Halil Poyraz, Münir Nurettin Selçuk, Nuri Cemil, Abdülhâlik Mehmed, Ferit Tan. Sazendeler tanburi Refik Fersan, neyzen Sami Dede, kanuni Vedad, udi Şevki, santuri Zühtü Bardakoğlu…

Kıymetini bilmediğimiz bir hazine

Binlerce yıllık Türk kültürünün en önemli parçası olan Türk Musikisini dinlerken de icra ederken de, bizim kadar kültürünü hakîr gören, bu eşi benzeri olmayan hazinenin kıymetinin farkında olmayan bir başka millet var mıdır yeryüzünde acaba diye düşünmeden edemiyorum.

Rahmetli gazeteci Ergun Göze’ nin müziğin bir milletin hayatındaki yerini ifade eden sözlerini hatırlıyorum:

‘’Musiki bir milletin gönül dilidir. Anadili gibi aziz bir başka ve daha içten bir dil. Aynı zamanda da her dil gibi bir tarih mirasıdır ve bir manevi hazinedir. Asırlardan süzülüp gelmiş sevdaları, zaferleri, hicranları, neşeleri ve elemleri ve heyecanları en güzel tarzda terennüm eder. ‘’

Faik Ali Ozansoy ne güzel ifade etmiş ve Sadi Hoşses de ne zarif kürdîlihicazkâr melodiler giydirmiş bu mısralara:

       Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey
       Mehtâba dalıp yâr ile sohbet ne güzel şey
       Dünyamızın üstünde bütün ruhlar uyurken
       Dünyada senin âşıkın olmak ne saadet
       Bir bitmeyecek aşkı muhabbet ne güzel şey
       Yıldızların altında ibadet ne güzel şey

Şarkının gazelini, dinleyebilmiş olsaydı Münir Nurettin’ i kıskandıracağından şüphe duymadığım sesiyle Adnan Çoban okurken Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti’nin 15 sene şefliğini yapan Binbaşı Hâfız Yaşar Okur kulağıma şunları fısıldıyordu:

“Atatürk, her millî varlığa olduğu gibi, millî mûsıkîmize de büyük bir önem vermişlerdi. Özellikle, Klâsik Türk Mûsıkîsi’ ni çok severdi. Atatürk, Türk Mûsıkîsi’ne bağlı idi, hatta onun aşığı idi. Bugünkü Türk Mûsıkîsi’ ni canlandıran,  Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk’ün Türk Mûsıkîsi’ne candan gösterdiği ilgidir ki bu sayede, hâlen Türk Mûsıkîsi her yerde rağbet görmektedir. ”

Musikimiz, Osmanlı İmparatorluğu’ nun son dönemlerinden itibaren büyük ihanetlere maruz kalmıştı. 1927’de Darülelhan’ ın Türk Musikisi Bölümü’ nün ortadan kaldırılmasıyla adeta sahipsiz bırakılmıştı. Radyolarda yasaklanmıştı, halk evlerine sokulmuyordu. Cemil Meriç’ in deyişi ile de ‘Batı’ nın yeniçeri ordusu’ haline gelmiş Türk aydınları tarafından aşağılanıyor, horlanıyordu.

“Bir toplumun müziği bozulmuşsa, o toplumda pek çok şeyin de bozulmuş olduğuna hükmetmek gerekir.” diyen bilgeye de,

            Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden
            Ve ondan anlamıyan bir şey anlamaz bizden

diyen Yahya Kemal’ e katılmamak mümkün değil.

Gelelim neticeye
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası var. Diyecek sözümüz yok, olmalı ve olsun elbette ama bu muhteşem musikiye bir Cumhurbaşkanlığı Fasıl Heyeti de yakışmaz mı hiç?

http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2010/04/14/yazilar/tip-yazilari/bu-musikiye-bir-cumhurbaskanligi-fasil-heyeti-yakismaz-mi-hic/