Televizyon
04 Tem 2012 17:57 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:52

BİR ŞARKI DEĞİL ÇOCUKSUN SEN!

ATV'nin "Bir Şarkısın Sen"i çocuklara zarar mı veriyor? Medyaradar Sinema -TV yazarı Murat Tolga Şen'in yeni yazısı...

Oturdum TV’nin başına, izliyorum. İzlemekten de ziyade, kanallarda ne var, ne yok diye şöyle bir geziyorum. Böyle amaçsızca dolanırken, ATV’de “Bir Şarkısın Sen”e denk geldim. HD yayının kalitesinin hatırına da takıldım bir süre...

Biliyorum bu yarışma/şov eskiden de böyleydi ama işin iyice suyu çıkmış! Genelde 8-10, en büyüğü 13- 14 yaşındaki sabiler almışlar ellerine mikrofonu, bir acayip halet-i ruhiye içinde, tuhaf el kol hareketleriyle en damardan şarkıları söylüyorlar. Hepsi aşık, dertli, terkedilmiş… Arabeskle yıkanmış çocuklar bunlar… Sanırsın 80’lerin “küçük” Arabeskçileri kaçmış içlerine…

Kendi çocukluğuma döndüm ister, istemez… Ne güzel bir TRT çocuk korosu vardı, “mini mini bir kuş donmuştu”yu söylerdi akranlarımız. Kamera onları gösterirken, biz de kendimizi onların yerine koyar düş kurardık. Sonra, damdan dama atlayan atlayan bir horozun şarkısı vardı, Bir de cik, cik, cik öterdi kuşlar… Şimdi farkettim, bu kanatlı hadisesine çok takılmışlar o zaman! Daha küçükler için de “Say bak, say bak…” diye bir şarkı vardı mesela…

Şimdi “ah ne kadar da şahane günlerdi” deyip maziyi pazarlamayacağım ama en azından çocuk gibi çocuklar vardı karşımızda… Şimdikiler ne çocuk, ne büyük… Boylarına, poslarına bakınca çocuklar ama havaya girdikleri vakit hepsi birer mutanta dönüşüyorlar.

Yahu, bu çocuklar zaten büyüyecekler ve dert yanacaklar “biz büyüdük ve kirlendi dünya” diye… Şimdiden onları bizim zalim dünyamıza, tükenmiş duygularımıza ortak etmek niye!

Arabeskin o çürüten, yokeden asit yağmuru devam ediyor anlaşılan… Bu defa ATV üzerinden “Bir Şarkısın Sen”le geldi yağdı üzerimize…

Bu mesele çok evvellere dayanır ama biletimizin kesildiği zamanlar 80’ler… 80’lerde geçmişe ait güzel, özel ne varsa bir adım geri atarken, köyden kente göç etmiş nüfusun beslemesiyle cesaretlenen yağmacı ruh bir adım ileri atmaktaydı... Her yerde arabeskçiler, küçük Emrah’lar, Ceylanlar... Bayağılık, basitlik!

Yavuz Turgul "Muhsin bey" filminde bu çürümeyi fevkalade anlatır. Bu yüzden içimizi acıtsa da bu filmi çok severiz. "Muhsin Bey" hepimizin olmak istediği ama bir türlü başaramadığı bir adamdır. Bir görkemli kaybeden...

Artık tek bir Muhsin’in kalmadığı bir yerde yaşıyoruz. Birer Ali Nazik olduk hepimiz… Güzel olan her şey geride kaldı. Varsa yoksa küçük hesaplar, kariyer planları, yurtdışı tatilleri, pahalı elektronikler, güç savaşları... Barış abileri, adam olmak değil, zengin adam olmak isteyen bu çocukları görse ne yapardı acaba? Adile teyze kuzucuklarını koyun taklidi yaparken görse içi nasıl ağlardı?

Muhsin Bey’in Madama söylediği gibi, “suni gübreyle beslenen çiçekler gibiyiz. Coşup açıyoruz bir anda, ama sonra hepten ölüyoruz...”

Bu şarkı/türkü çığıran çocuklara sorsak, yüzümüze sırıtıp bize derler ki, "Kusura bakma ağam! Kendimi kurtarmam gerekti..."

Biz de soralım o zaman, "Kurtardın mı bari?"

Murat Tolga Şen / murattolga@gmail.com