Gazeteciliğe Kars kazı kadar sahip çıktın mı?

1 Mayıs kutlamaları için Taksim'e yürümek isteyen gruba müdahale ederken bir polisin "Basını süpürün" talimatına canlı yayında ateş püsküren Sözcü yazarı Deniz Zeyrek, "Toz muyuz biz! Sen kimi süpürüyorsun" tepkisini göstermişti. Medyaradar yazarı Varol Ersoy, Zeyrek'in bu tepkisini köşesine taşıyarak çarpıcı sorular yöneltti.

VAROL ERSOY varol.ersoy@medyaradar.com

Haberi bizim sitede okudum; Sözcü Gazetesi yazarı Deniz Zeyrek dün Sözcü TV’nin canlı yayınında esmiş, gürlemiş…
Bir polis şefinin, 1 Mayıs eylemlerini görüntülemek isteyen gazetecileri olay yerinden uzaklaştırmak için söylediği “Gazetecileri süpürün” sözlerini eleştirmiş:
“Biz toz muyuz? Sen kimi süpürüyorsun? Bu aşağılık bir ifade. ‘Gazetecileri süpürün’ emrini kim verdiyse aşağılık, ahmakça bir iş yapmış. Ondan sonra geliyorlar, ‘3600 hakkımızı savunun, ekranda dile getirin.’ Süpürürken düşünecektin! Daha önce de Çağlayan Adliyesi'nde aynı ifadeyi duydum. Çevik Kuvvet’in terminolojisinde ‘Gazeteciyi süpürün’ diye bir ifade var. Yazıklar olsun size, utanın! Toz muyuz biz?”
*
Deniz kardeşim kusura bakmasın ama; çok geç kaldı çok!
Toz bile değiliz artık…
Basıp geçtikleri taş bile değiliz…
Biz ne zaman bu kadar değersizleştik biliyor musun Deniz?
* Yıllarca didinerek çalışarak edindiğimiz sarı basın kartımızın rengini turkuaza çevirdikleri gün tozlaştık örneğin…
* O basın kartıyla bile devlet adamlarının, siyasetçilerin toplantılarına “akreditasyon yaptırmadınız” diye alınmadığımız gün tozlaştık…
* Gazetelerden sendikalar kovulurken ses çıkarmayarak tozlaştık.
* Patronların, muhabir kardeşlerimize yıllarca bırak “basın kadrosu”nu, normal sigorta bile yaptırmadıkları, ceplerine maaş diye asgari ücretten bile az para koydukları zaman tozlaştık…
* En temel doğal haklarımızı bile gasp ettiklerinde, bayram seyran demeden çalıştırdıklarında tozlaştık…
* İktidara yarım doz direnç gösteren medya patronlarının evlerine yıkım ekipleri gönderilirken, çocuklarının adını taşıyan okulları yerle bir edilirken, gazetelerine, televizyonlarına dava üstüne dava açtırılırken “sustuğumuz” gün tozlaştık…
* Sırf iktidar sahiplerini eleştirdikleri için koskoca yazarlar işten atılırken, “Güle güle abi. Yolunuz açık olsun” demekten bile korktuğumuzda tozlaştık…
* Tüpçü patronun; yazarına, müdürüne, “Dön kardeşim, herkes nasıl dönüyorsa sen de dön. Senin yüzünden beyefendiden her gün azar işitiyorum” diye ağladığı zaman yüzüne tüküremediğimiz zaman tozlaştık…
* Anlı şanlı gazeteler dinci medyaya satılırken…
* Bu satışlar için kamu bankalarından düşük faizli krediler verilirken..
* Gazetecilik temel ilkelerine uyan gazetecilerin yerine Abdülkadir Selvi gibi badem bıyıklı iktidar şakşakçıları doldurulurken…
* Koskoca Basın Yayın Genel Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na dönüştürülürken…
* Bütün gazetecilerin mesleki hakları bu birimin inisiyatifine terk edilirken…
* Yani gazeteciler emir kuluna dönüştürülürken sadece seyretmekle yetindiğimiz zaman tozlaştık…
* Gazeteciliği tüccarlığa dönüştüren medya patronlarının, gazete-televizyon yöneticilerinin, haberi bile parayla satmalarına göz yumduğumuz gün tozlaştık…
* İş takipçisi gazetecilerin Ankara Temsilcisi yapıldığı, siyasetçilerle, bürokratlarla sırdaş olduğu, rütbeli askerlerle tenis oynadığı gün tozlaştık.
* Şirketlerin büyük maliyetli yurtdışı gezi davetlerine katılmayı reddedemediğimiz zaman tozlaştık…
Yetmedi; dahası var!
* “İşten atılırız” korkusuyla sendikamıza, cemiyetimize sahip çıkmaktan korktuğumuz an tozlaştık.
* Muhalif gazeteciler Silivri’ye tıkılırken birkaçımız dışında duruşmaları bile izlemekten çekindiğimiz, onları kaderlerine terk ettiğimiz zaman tozlaştık…
* Haber yerine gerek özel sektörde, gerekse belediyelerde reklam, yani para peşinde koşmaya başladığımız günden beri tozlaştık.
*
Evet bugün toz zerresi bile değiliz Deniz kardeşim…
Bugün yokuz, yok hükmündeyiz…
Eskiden yere göğe sığdıralamayan itibarımız, bugün sadece pis bir halı kadar…
O yüzden siyasetçi dövüyor, reklam veren dövüyor, haber bulamayan okur dövüyor, habere gittiğimizde de polis dövüyor…
*
Peki; sen kardeşim Deniz?
Kars kazını tanıtmak için gösterdiğin çabanın yüzde birini, mesleğinin toz haline getirilmesini önlemek için gösterdin mi?
Hayatın boyunca kaç gazeteci eylemine gittin?
Meslektaşların işten atıldığında kaçını telefonla da olsa aradın?
Gazetecilik ilkelerinden saptıkları, örneğin iktidar ya da muhalefet partilerinin haberlerini “para” karşılığı yayınladıkları için kaz kez patronunla kavga ettin?
İtilip kakılan, coplanan, dövülen, gözaltına alınan kaç gazetecinin yanında oldun, kaçının yarasını sardın?
*
Artistlik yapmayı, yalancıktan köpürmeleri bırak Deniz kardeş…
Bugün mesleğin en önemli koltuklarından birine oturan, güç sahibi bir gazetecisin.
Bu mesleğin sana verdiklerini yazmaya kalksam, yarısını unuturum…
Peki; sen bu mesleğe ne verdin?
*
Kısacası “yalancı efe”lik kimsenin işine yaramıyor…
Dün televizyon ekranından yaptığın kabadayılığı, bir kereliğine de olsa “süpürülen” gazetecilerin arasına girip yap da…
Alem delikanlı görsün!

Tüm yazılarını göster