Gündem
14 Haz 2013 16:32 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:13

AMBERİN ZAMAN'A SAVCILIKTAN GELEN O MEKTUP! 'TAMAM ÇAĞRILIYORUM'

Taraf yazarı Amberin Zaman bugün köşesinde kendisine savcılıktan gelen tebliği okurlarına anlattı.

Bir süredir Gezi Parkı olayları ile ilgili Twitter mesajları yüzünden gözaltına alınacak gazeteciler arasında sayılan Taraf yazarı Amberin Zaman bugün köşesinde kendisine savcılıktan gelen tebliği okurlarına anlattı.

İşte o yazıda kendisi için deccallerin başı, faiz lobisinin maşası sıfatlarını kullanan Zaman’ın yazdıklarından çarpıcı bir bölüm:

TAMAM DEDİM İFADEYE ÇAĞIRILIYORUM

"Salı sabahıydı sanırım. Kapım çalındı. Açtım. Karşımda posta memuru duruyordu. Elinde katlanmış bir evrak. Üstünde büyük harflerle “T.C. İstanbul Cumhuriyeti Başsavcılığı” yazıyordu. “Tamam” dedim, “ifade vermeye çağırılıyorum”. Günlerdir birtakım iktidar yanlısı kalemler Gezi Parkı’na ilişkin Twitter’daki paylaşımları yüzünden “içeri alınacak gazeteciler” söylentisini yayıyorlardı. Sözkonusu listede benim de adım geçiyormuş. The Economist’in muhabiri olarak çifte kavrulmuş sayılırdım. Zira yabancı gazeteciler resmî ağızlar tarafından “İktidarı devirmek üzere düğmeye basan faiz lobisinin maşası” ilan edilmişlerdi. Bazı medya sitelerine göre ise bu deccalların başını ben çekiyordum.

MEĞER KONU ÇOK FARKLIYMIŞ

Neyse ki evrakı okuyunca farklı ama bir o kadar absürt bir vaka ile ilgili olduğunu anladım. Aralarında benim de bulunduğum bazı Taraf yazarları MİT tarafından “teröristlerle” bağlantımız olduğu iddiasıyla dinlenmişti. Takibe alınanlardan Mehmet Baransu bu skandalı deşifre edince arkadaşlar MİT aleyhinde dava açtılar. Savcılık ise takipsizlik kararı verdi. Elimdeki kâğıt malumun tebliğiydi.
Otoriter rejimlerin en klasik reflekslerinden biri örtmek istedikleri hukuksuzlukları ifşa edenleri hedef göstermek, ajan ilan etmektir. AK Parti iktidara gelmeden Kürtlere, başörtülü kızlara ve daha nicelerine yaşatılan zulümleri sıklıkla Batı basınına aktardığım için “casus” ilan edildim. Birçok meslektaşım aynı şekilde itibarsızlaştırma kampanyalarına maruz kaldılar. Merkez medya da sağolsun manşetleriyle köşe tetikçileriyle bu algıyı yaymak için maksimum gayret sarf etti. Faili meçhullere kurban giden, hapislerde işkence gören onlarca Türk ve Kürt meslektaşımı saymıyorum. Amaç yıldırmaktı.

AK PARTİ GELDİĞİNDE ŞÜKÜRLER OLSUN DEMİŞTİK

AK Parti iktidara geldiğinde kendimizi ilk defa gerçek anlamda özgür his etmiştik. “Şükürler olsun Türkiye nihayet Batı standartlarında bir demokrasiye kavuşuyor” demiştik. Yıl 2005. Yeni Şafak’a verdiğim bir röportajda bakın neler söylemişim: “Artık konuşursam başım derde girer mi diye düşünmüyorum. Daha öncesinde, hep tedirgindim.”
(...)

TÜRK BASINI GERÇEKLERİ YAZABİLSEYDİ...

Türk basını gerçekleri yansıtabilseydi eğer dışarıda yazılıp çizilenler öyle fazla dikkat çekmezdi. Ama medyamızın özellikle ilk günlerdeki performansı ortada. Gazetecileri işten attırarak, otosansür uygulatarak, Twitter “belasına” yasal kısıtlamalar getirerek, susturabilirsiniz. MİT’in yetkilerini genişleterek Sovyet tarzı korku devleti provalarını yapabilirsiniz. Peki, bunun adının “ileri” demokrasi olduğunu millete inandırabilir misiniz? Mayıs 31’den itibaren bu sorunun tek bir cevabı var. Hayır.

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ...