Adeta siyasi bir fenomen!.. Kim bu “eksantrik” adam?..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, CHP kurultayı esnasında biranda öne çıkan İmambakır Üküş hakkındaki intiba ve iddiaları ele aldı…

Efendim: biliyorum, Kılıçdaroğlu gitti ama çevresine ve kimi isimlere dair tartışmalar ve sorular geride kaldı yadigâr. Fakındayım bunlardan bazıları resmen “danışman” sıfatı taşımadı. Lakin kendilerine biçtikleri, üstlendikleri rol ve yaratmak istedikleri imaj benzeri yönde oldu. Hatta bazıları son İmambakır Üküş olayında olduğu gibi bunu o kadar “militan” biçimlere vardırdılar ki belki de kendilerine yeni bir tanım bulmak gerekecek.

Sanki “Kılıçdaroğlu’nun çevresindeki eksantrik tipler” demek daha doğru olacaktır. Bunlar olumlu-olumsuz tüm özellikleriyle ve kimseye benzemeyen, hal ve tavırlarıyla uç, ayrıksı, biraz garip karşılanan ve “nevi şahsına münhasır” cinste tiplerdir. Mesela yakın zamanda en az İmambakır Üküş kadar dikkat çeken ve enteresan özellikler gösteren Hasan Cengiz’de aşağı yukarı aynı tarz bir şahsiyetti. Perinaz Mahpeyker Yaman ise böylesi olmasa da enteresan bir isim olarak göze çarptı.

Rasputin Gibi Bir Tip!..

Neyse, biz en son gündem yaratanını ele alalım o halde. Kendisinin CHP ve siyasette uzun yıllara yayılan bir etkisi olduğu anlaşılsa da en son Kurultay’da Kılıçdaroğlu’nun istifasını engelleme girişimi ile öne çıktı. Bir anlamda olağanüstü bir hızla “siyasi fenomen” bile oldu denebilir. (Bende nedense ilk anda cüsse ve duruşu itibariyle bir tür Grigory Rasputin imajı yarattı. Rasputin’de Rus Çarı’nı savaştan çekilmeye zorlamıştı.) Bu yönüyle hakikaten göze batan bir tip. Biranda son günlerin en çok merak edilen popüler tipleri arasına giriverdi. Ayrıca ismi de çok farklı ve dikkat çekiciydi.

Ne var ki bu kişi hakkındaki iddia ve kanaatleri ele almadan önce Kılıçdaroğlu’nun şu yarıştan çekilmesini engelleme meselesine geleyim. Bence de Kılıçdaroğlu çekilmemekle doğru yapmıştır. Hemen ertesine yazdım zaten. Ancak Kılıçdaroğlu’nun kalıp kalmamasını hiç umursamadığımdan olayın sadece  “minderden kaçma” ya da “havlu atma” gibi görüneceğini bununda pek şık kaçmayacağını söyledim. İkincisi bu sayede CHP’deki gerçek potansiyeli ve eğilimi gördük. Ancak ben bunları olay olup bittikten sonra, oturduğum yerden yazdım ve kimseyi etkileme gibi ne şansım ne de niyetim yoktu. (Madem demokratik bir yarıştı isteyen kalır isteyen çekilirdi. Oysa şimdi “niye çekilmedi?”, tam teslim olmadı diye adam asmaca oynuyorlar adeta) Halende öyle düşünüyorum.

Oysa İmambakır Üküş olaya anında ve doğrudan müdahale etmişti. Bunu yapabildiğine göre orada bir “ağırlığı” olması gerekirdi. O anın videosunu defalarca ve dikkatle izledim. O esnanın öncesi ve sonrasına ait iddiaları dikkatlice okudum. Kimseden yana siyasi bir beklenti ve hesabım yok. Vardığım vicdani kanaat odur ki Üküş doğruyu söylüyor. Kendisi Kılıçdaroğlu’nun çekilmesine “izin vermeme” mealli konuşmasını Kılıçdaroğlu’na yönelik değil oradaki çekilmeyi savunan kimselere karşı yapıyor. Kılıçdaroğlu’nu azarlama ya da bağırma gibi de bir şey yok. (Yapılan bir algı operasyonuna benziyor) Ancak Kılıçdaroğlu’nun esasta İmamoğlu’na ait olduğu söylenen tweet ve muhtarın konuşmasından etkilendiği anlaşılıyor. Sonuçta gene de kendi kararıdır.

Lakin böyle dahi olsa İmambakır Üküş o an psikolojik olarak bir tam saha pres uyguluyor. Biraz “Kızım sana söylüyorum gelinim sen işit” yapıyor. Zaten o gerilim dolu ortamda bir “Baskı merkezi” oluşturuyor. Havayı değiştiriyor. (Tabi fazla sevme ve benimseme ya da inanma da şok gelişmeler sonrası böyle tepkiler verdirtebilir.) Ancak belli ki o an orada gerilimli bir tartışma sürüyor ve Kılıçdaroğlu çekilme fikrine daha yakın duruyor gibi. O yüzden “etkisi sıfırdır” da denilemez. Fakat ilginç olan bir diğer durum ise Kılıçdaroğlu dahil o odadaki kimse ona “Sen kimsin, niye bağırıyorsun?” demiyor. Bir kabullenme var. Sanki onun benzeri tavırlarına daha önce de şahit olmuşlar gibi. Bu manada olağanüstü gelişmeler altında şaşırmış insanların “normal” tepkileri de denebilir.

Net Bir İmambakır Üküş Fotoğrafına Varmakta Zorlandım!

Hemen belirteyim. Enver Aysever “Radikal Tahammülsüz” isimli programında İmambakır Üküş’le konuşmakla gazetecilik açısından doğru ve başarılı bir iş yapmıştır. Kutlarım. (Keşke bir iki soruyu daha deşse iyi olurdu o başka.) Programın videosunu izledim. Ne var ki İmambakır Üküş hakkındaki kafamdaki kimi sorular netleşirken kimi sorular ise daha da derinleşti. Bunun nedeni Üküş’ün bazı sorulara ikircimli, kaçamak ve net olmayan cevaplar vermesiydi. (Bazılarına ikna olur gibi oldum bazılarına olmadım) Buradan net bir Üküş fotoğrafına varmakta zorlandım. Ve sonuçta bunu bilinçli yaptığı, bazı noktaları bilerek muğlak bıraktığı kanaatine vardım.

Mesela Aysever’in onun Alevi olup olmadığı sorusuna net bir cevap vermedi. O konuya girmek istemedi ve geçiştirdi. Niye kaçındı bilmiyorum. Alevilik ne ayıp ne suç. Çekindiği ne var bilmiyorum. Ayrıca ismiyle Alevilik arasında bağ kurulmaktaydı. (Hatta ne derece doğru bilemem bir yerde onun “Alevi dedesi” olduğu ve Kılıçdaroğlu’nun “ona bağlı” olduğunu bile okudum. Kılıçdaroğlu üzerindeki etkisi de ona bağlanıyordu. Eğer öyleyse konu “CHP’deki mezhepçi klik” iddialarına girer. ) Benimde kanaatim Alevi olduğu yönünde ama emin değilim.

Bu arada “CHP’de Alevicilik etkisi”ni tartışan, söyleyen insanları hemen “Alevi düşmanları” olarak tanımlamasını yadırgadım. Hakaret yok, bir şey yok. Fikir özgürlüğü kapsamında sosyolojik bir gerçeğin siyasete yansıması konuşuluyor. Bu susturmacı, sansürcü ve damgalayıcı tavrı “özgür düşünce”yi savunduğunu söyleyen birine yakıştıramadım. En az aykırı soru soran herkesi “din düşmanı” ilan eden fanatik Sünniler kadar engelleyici gördüm. Ki, aynı kapıya çıkar!..

Öyle ki “CHP üyesi misiniz?” sorusuna da bocalamacı garip bir cevap verdi. “Ne üyeyim ne değilim” mealinde konuştu. “İletişim bilgilerim eksik” gibi flu bir cevap verdi. Bundan da “Değişimciler”i sorumlu tuttu. Ne zaman, hangi ilçeye, Genel başkana bu kadar yakın biri nasıl engellenir sorusu boşlukta kaldı. Ayrıca üye bile olmayan biri nasıl bu kadar ön plana çıkabiliyor enteresan doğrusu!..

Şu an İstanbul Gerçeği sitesinin yayın yönetmeni olarak gazetecilik-yazarlık faaliyeti yürüttüğü zaten belli. Ancak öteden beri gazetecilik yaptığını sanmıyorum.  Basın ortamlarıyla dirsek teması olabilir. “12 Eylül sonrası bütün sol ve sosyalist dergilerin yayınlanmasını sağladık” derken bunu kastediyor. Bu daha ziyade ajans hizmetleri, matbaacılık, vb gibi teknik boyutlarla ilgili olsa gerek. Gazetecilik sayılmaz.

Aynı şekilde Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ arasındaki görüşmelerdeki rolü, MİT Müsteşarlığı’nın pazarlık masasında konuşulması gibi konularda da net cevap sunamadı. Aysever’in “hangi sıfatla” sorusuna tatmin edici bir cevap veremedi. Bu ona dair kimi zihinlerde “Derin devlet elemanı mı?” sorusunu doğurdu. Kimsenin günahını almak istemem ama örneğin CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba onun için “Partinin içindeki ajan” tabirini kullanıyor.

Muhtemelen doğru olabileceğine kanaat getirdiklerim daha kişisel noktalardaydı. Bunlar arasında Tunceli Ovacıklı olmadığı, doğum tarihini belirtmese de 1981 doğumlu olmadığı, fakülte mezunu olmayıp lise terk olduğu, 12 Eylül sürecinde Adana Cezaevi’nde tutuklu olduğu, (Kayıtlar bulunabilir herhalde) sahte kimlikle yaşadığı, Kıvılcımlı çizgisindeki eski Vatan Partisi mensubu olduğu (O zaman eski VP’li arkadaşları ya doğrulamalı ya reddetmeli), 2009’dan beri Kılıçdaroğlu’nu bir grup olarak desteklediklerini söylemesi gibi noktalar. Arada unuttuklarım olabilir.

Öyle veya böyle gerçekten CHP’de yaşanan kimi olaylar sonunda garip nokta ve sıra dışı kişilerde düğümleniyor. İmambakır Üküş olayı da bunun bir parçası. Haklı da olabilir haksız da. (Ya da bazı noktalarda haklı bazı noktalarda haksız) Yahut biz partileri ve onları yönetenleri gözümüzde fazla büyütüyoruz.

Sonuçta İmambakır Üküş siyasi tartışmalarda bir “renk” olarak da görülebilir bir “yol kazası” da. Hangisi olursa olsun daha şimdiden bir “siyasi fenomen” olarak gündemimize girdi. Muhtemelen yarın öbür gün hakkında başka bilgiler ya da iddialar da ortaya atılabilir. Fakat ne olursa olsun değişik, “eksantrik” bir kişilik olarak hafızalara yer edileceği aşikâr.

09. 11. 2023

NOT: Biliyorum şu an çok başka dertleri olmakla beraber, öncelikle onu yakın çevresine sokan (Demek ki güveniyor) , o günkü tartışmanın asıl muhatabı Kılıçdaroğlu’nun da ona dair kimi iddiaları cevaplaması veya savunması gerekiyor değil mi?..