“50 + 1” aleyhlerine döndü... AK Parti kendi ayağına mı sıktı?

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, mevcut “Parlamenter sistem” tartışmasına ve “50 + 1” oranına farklı bir pencereden baktı.

Efendim, ben ara sıra göz ucuyla baksam bile “Kamuoyu anketleri” denen olayı fazla dikkate almam ve de doğrusu fazla güvenmem. Çünkü şu veya bu yönde manipüle edilmiş olabilirler. O yüzden kendi kanaatim, sezilerim artık adına ne derseniz deyin benim için daha önemlidir. Bu “yanılmayacağım” anlamına gelmese de bana göre daha ehvendir. En azından “Birileri beni değil ben kendimi yanılttım” derim!

Aynı nedenle siyasetçilerin benzer eksendeki iddialarını da fazla ciddiye almam. Zaten anketler o anın fotoğrafını verir. Açıklandıklarında belki de o kanaatler ya da tercihler çoktan değişmiştir. Çünkü bilirim ki adına kamuoyu denen şey “Oynak” karakterlidir. Gününe, olayına ya da göz boyayıcı bir vaade göre kolaylıkla değişebilir. “Halk” homojen ve sabit bir varlık değildir. Birileri tarafından sürekli yönlendirilir. Siyasetin kurtları bunu bilir ama söylemez. Tersine pohpohlar dururlar!

Bumerang Etkisi mi?..

Neyse, konumuz bu sefer AK Parti. Oradan devam edelim. Benim kişisel kanaatime ve tabii kimi anketlere göre de –oran tartışılabilir- AK Parti halen birinci partidir. (Nitekim CNN TÜRK canlı yayınına katılan Kamuoyu Araştırmacısı Hakan Bayrakcı, AK Parti'nin şu anki oy oranını açıklarken rakamın “yüzde 34-40 arasında değiştiğini” söylemekteydi. ORC Araştırmaya göre ise asgari 31.6 göstermekteydi.) Bu rakamlar şayet doğruysa tek başına en yakın rakibinden hala önde olmak demektir. Bu ise “küçümsenemez” bir orandır. Üstelik artabilir.

21 yılın yıpratmasına, son dönemdeki ekonomik sıkıntıların artması ve diğer sosyal-siyasal sorunların bindirmesine rağmen AK Parti’nin halen “Birinci parti” çıkması ve ana muhalefet partisinin onu geçememesi enteresan ve anlamlıdır. O yüzden herkes görmek istediğini görüyor olabilir. Sonuç  bilhassa muhalefet için “Hüsran” çıkabilir. CHP’nin bundan çıkartacağı “dersler” olmalı!

Yıkılmadım ayaktayım!..

AK Parti’yi övmek için söylemiyorum. Sadece “gerçekçi” bakmaya çalışıyorum. Yanılabilirim o başka. Bu kimilerine “tuhaf” da gelse, duymak istemeseler bile, onca eksiye rağmen, epey hasarlı da olsa nispi bir “başarı”dır. Bir tür epey darbe alsam dahi “Yıkılmadım ayaktayım” durumudur bu. Nitekim AK Parti ve Erdoğan’da bir “Kendine güven” hatta eminlik havası vardır. Durumu değiştireceklerine inanç vardır. (Psikolojik üstünlük onda demektir!) Muhalefette ise “Geliyoruz” iddiasına rağmen halen bir tedirginlik, durumlarından emin olamama, bir “Acaba?”  hissiyatı ve psikolojik hantallık sezinlenmektedir.

“Hak ediyor mu etmiyor mu” tartışması ayrıdır. Demek ki eski sistem yürürlükte olsa idi hükümeti kurma görevi tekrar AK Parti’ye verilecekti. Oysa şimdi tersi bir ihtimal doğmuştur. O yüzden varılan nokta itibariyle bir “Bumerang etkisi” yaşanmaktadır. AK Parti kendi sistem seçiminin “bedeli”ni mi ödemektedir? Sürecin gerçekleri “niyet”i eritmektedir!

AK Parti Sistemi Değiştirdiğine Pişman Olmuş mudur?..

Dolayısıyla “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” ve “50+1”e endeksli seçim sistemi ilk anda işlerine yarasa da süreçte AK Parti’nin aleyhine dönmüşe benzemektedir. Öncelikle hiçbir parti uzun süre “50+1”i oyu sağlamayı garanti altına alamaz. Süreç muhakkak yıpranmayı getirecektir. Bu tarz bir sistem değişikliği kaçınılmaz “pişmanlığı” da beraberinde getirebilir. Kendilerini riske atmışlardır.

Bu anlamda AK Parti ülkeyi “Parlamenter sistem”den çıkarıp, “Başkanlık sistemi”ne zorlayıp, seçimleri “50+1”e kilitleyip aslında kendine “tuzak” mı kurmuştur?  Bu soru sorulmaya değerdir ve bugünkü tabloya baktığımızda pek de aykırı kaçmamaktadır. Eğer “Kendi kuyusunu kazmak” diye bir şey varsa herhalde buna denir!

“Koalisyonların kötülüğü” de Geçersizleşmiştir!..

Tam bu noktada –nereden çıkardılarsa- “Koalisyonların kötü olduğu” tezi de artık hızla geçersizleşmiştir. (Bu zaten demokrasinin prensiplerine aykırıdır.) Ancak bunu bahane ederek “Tek parti iktidarı”nın daha “iyi” olduğu ve bunu partili başkanlık sistemi ile perçinleme anlayışına vardırmalarını getirmiştir. Böyle bir çıkarsama da yapılamaz.  

Oysa bugün varılan nokta da bir tür “Peşin Koalisyon” anlayışıdır. Olay tersyüz edilmiştir. Dünkü sistemde koalisyonlar seçimden sonra çıkan sonuca göre kurulurken, şimdi daha seçim olmadan, erkenden koalisyonlar kurulur olmuştur. Fakat işin ironik yanı mevcut durum büyük partilerin elini küçük, normalde esamesi bile okunmayacak partilere mahkum etmiş, bu partilere olduklarından fazla bir “etki gücü” bahşetmiştir. Demokrasi ve “Milli irade” sıfır virgül bilmem kaçlara ya da yüzde 1’lere kalmıştır. Acınası bir çaresizliktir!  

Halbuki fiiliyatta bunlarda bir tür adı konmamış “koalisyon”dur. Üstelik daha “ucube” görüntüler vermektedir. (Hele de “Millet İttifakı”nın “6 + 2” li (?) yönetim modeli tam anlamıyla “dahiyane” bir buluştur!) İlaveten ittifak sisteminin kutuplaşmayı, cepheleşmeyi, gerilimi teşvik etmesi de cabasıdır.

Sistemler “Yap-Boz” Oyuncağı Değildir!..

Sistem fetişisti değilim. “Şu sistem şahanedir” yahut “bu sistem berbat”tır gibi bir anlayışım yok. Sonuçta sistemler toplumun daha iyi yönetilebilmesi içindir. Bunu sağlayamıyorsa çöpe atın gitsin elbette. (Böylesi mutlak, güllük gülistanlık bir sistem dünyada yok. Zaten “eksik”, “kusurlu” ve “bencil” bir yaratık olan insanın “mükemmel” sistemler yaratamayacağına inanırım.)  İyi kötü, idare eder, fazla sorun çıkarmayan, baş ağrıtmayan, kendini istikrarlı şekilde koruyabilen bir sistem yeterlidir bana göre.

Fakat bundan da önemlisi sistemler süreç meselesidir. Oturmaları yıllar alır. O yüzden iyi-kötü oturmuş sistemlerde zırt pırt oynama yapmamak lazım. “Pantolon uyduramadık gömlek verelim” der gibi  “Bu olmadı bir de şunu deneyelim” denilemez. Yahut sanki aynısıymış gibi “Amerika’da da var” denilemez. Ki zaten çok yanlış bir kıyaslamadır.  (Şüphesiz bazı revizyonlar, rötuşlar yapılabilir o başka) Bu yüzden eski “Parlamenter sistem” sorun ve sıkıntıları olmasına rağmen bir şekilde kurumlaşmıştı da. Miadını doldurmuş muydu? Zurnanın zırt dediği yer burasıdır!

Bayram Değil Seyran Değil!..

Peki böylesi bir değişime gerçekten ihtiyaç var mıydı? Hiç sanmıyorum. Eğer devletin derinlerinde –bizim bilemeyeceğimiz- çok özel bir plan yoktuysa sistem değişikliği daha ziyade AK Parti’nin huy edindiği “pragmatizmi” ve devletin “fabrika ayarları” ile oynama alışkanlığından ileri gelen “Kişiye özel” bir “proje” intibaı veriyor. Burada reel toplumsal ihtiyaçlardan çok “partisel ihtiyaçlar” gözetilmişe benzemektedir!

Onlar çoğu kez yaptıkları gibi toplumsal desteğin sürgit aynı seviyede süreceğini (Hatta artacağını), 50 + 1’in altına hiçbir zaman düşmeyeceklerini, elde ettikleri güçle istedikleri her şeyi yapabileceklerini, vb zannettiler herhalde. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı ya da Bağdat’tan döndü. Bu kibirli “yanılsama” kendilerini bugüne kadar getirdi ama tıkandı. “Deniz bitti” yani!  

Hatta aleyhlerine döndü. Dahası bilhassa ezeli rakipleri CHP’nin işine yaradı. Normalde yüzde 25 skalasındaki CHP’ye bir cumhurbaşkanı çıkarma ve hükümet olma şansı verdiler. Bu mevcut sistem sayesinde oldu. (CHP’de sisteme karşı çıkıyor ama zorunlu da olsa o da sistemden nemalandı sonuçta!) Tersi olsa CHP halen “Ana muhalefet” rolünde kalırdı. Şu an muhalefetin lokomotifidir. AK Parti sistemi CHP’ye iktidar anahtarını altın tepside sunmuştur!

AK Parti’nin İktidar Şansı Ne?

Oysa şöyle düşünün: AK Parti halen birinci parti olduğuna göre, eski sistem olsa idi,  –ki tersi durumda tek başına oy skalası daha yüksek olabilirdi- hükümeti kurma görevi mecburen tekrar onlara verilecekti. Yanına gene MHP’yi mi alırdı İYİ Parti’yi ya da başka bir “partner” mi bulurdu bu sefer “normal bir koalisyon” kurup –oyları düşse bile- iktidarını sürdürüp, bu kez daha “aklı başında” icraatlar yapıp, oylarını tekrar yükseltme şansı olabilirdi.

Ancak AK Parti’nin eskisine oranla biraz zorlansa da -gelişmelere bağlı olarak- bugünkü sistemde bile halen iktidar olma şansı mevcut görünüyor. (Muhalefet kafalarındaki gibi bir AK Parti ve sonuç görmek istiyor. Fakat öyle olmayabilir. Yoksa “Dere görülmeden paça sıvanması” durumumudur bu? ) Tabii kendi ayağına sıkmış birinin topallayarak yürümesi hayli güç olsa da!..

13. 04. 2023

NOT: Şayet kaybederse, önümüzdeki dönemde Millet İttifakı’nın eski sisteme geri dönme projesinin en baş destekçisinin AK Parti olacağını tahmin ediyorum. (Kazanırsa da sistemde revizyona gitmek zorunda kalacaklar) Tabii ötekilere de yeni sistem tatlı gelip, değiştirmekten vazgeçebilirler o başka. Şaşırmayın siyaset bu. Benden söylemesi. Her şey olabilir!..