Televizyon
06 Oca 2014 11:44 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:51

Türk sinemacıları dizi çekemiyor mu?

Radikal gazetesinde “Beyazcamda Ustalar Geçidi” manşeti atılmış bir yazı okudum, daha doğrusu Facebook arkadaşım Özgür Seyben linklemiş, o vesileyle haberim oldu.

Radikal’in sinema sayfalarını, gişe sinemasına takındığı gereksiz hasmane tutum yüzünden pek okumuyorum çünkü…  Bir de çok fazla yanlış bilgi geçiriyorlar, 1948'de Hitler'i Almanyanın başında, Örümcek Adam'ı da Gotham City'de yaşıyor sanan yazarları var, insan okurken sinir stres sahibi oluyor.

Ama bazen nazik bir şekilde uyarmak gerekebilir.

Şurada linklediğim yazıyı ciddiye aldığımdan değil ancak itirazlarım var. Öncelikle yazının çıkış fikrini “Bizim iyi yönetmenlerimiz neden televizyon işleri yapamıyor?” gibi bir fikre dayandırması hatalı.

Bizim iyi yönetmenlerimiz sinemaya olduğu kadar da TV’ye iş yapıyor hatta bu topraklarda çekilen ilk TV dizisi olan Aşk-ı Memnu dizisini çok başarılı bir Yeşilçam yönetmeni olan Halit Refiğ yönetmiştir.

Ancak yazar burada kendisine bir kaçış kapısı çizip, “Mesela Zeki Demirkubuz, karanlık bir Dostoyevski hikâyesiyle çıksa karşımıza ve mesela altı bölümde bitirse. Nuri Bilge, Çehovyen bir coğrafyada acımasız bir cinayetin izinin sürüldüğü ‘mini dizi’ yapsa. Ama umudu bir kenara koyup söylemek gerekirse: Bizim televizyonculuğumuz böyle kaliteli işlere prim vermez! “ diye yazıyor.

Bu da çok hatalı bir söylem ve belki de yazının en acıklı tarafı… Amacım yanlış yazılmış bir yazı üzerinden sinema yazarını paylamak değil ancak okura doğru bilginin geçmesi gerekir. Çünkü bu yazı bizim TV’ye kaliteli işler yapmış iyi yönetmenlerimizin üstünü beceriksiz bir şekilde karalıyor.

Yazarın “dizi çeken iyi yönetmenler” olarak belirlediği ecnebi sinemacılar kim bir bakalım; Steven Spielberg, Alfonso Cuaron, Martin Scorsese, Sam Raimi, Wachowski Kardeşler, Ridley Scott, David Fincher, Neil Jordan (adı yanlışlıkla Niel olarak yazılmış), Guillermo Del Toro, Ron Howard…

Şunu anlamak gerek, bu isimlerin hepsi çok iyi yönetmenler olmakla birlikte yüksek bütçeli Hollywood filmleri yönetmiş, stüdyo sisteminin içinde danseden ana akım sinemacılar.

Oysa bizde dizi çekmesi arzulanan iki sinemacı, Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan, piyasa koşullarının dışında tamamen kendi arzuladıkları sinemayı yapan, finans olarak olmasa da fikir olarak bağımsız yönetmenler…

Filmlerini festivallerde izleme şansına erişebildiğimiz bu türden sinemacıların bir elleri yağda, bir elleri balda sinema yapabildikleri de söylenemez. O yüzden keyifle “Haydi bir de karanlık bir Dostoyevski dizisi çekeyim yaw!” diyemezler. ABD’de yaşasalar dizi çekmek için yine kimse onları aramazdı. Buna rağmen Zeki Demirkubuz dizi çekmiştir, iyi de çekmiştir ama dönemin TV izleyicisine beğendirememiştir. Bunu da bilmek lazım. "Yalan Dünya" deyince aklımıza sadece Cihangir'de bir apartman dolusu komik insanın maceraları gelmesin.

Ridley Scott ya da Neil Jordan’ın karşılığı bu topraklarda hiçbir zaman Zeki Demirkubuz ya da Nuri Bilge Ceylan olamaz. Neil Jordan’a en yakın düşecek isim, fantastik üzerinden eser bir benzeşme yakalayarak, Onur Ünlü desek… İyi de o zaten  dizi çekiyor!

Ortada Onur Ünlü elinden çıkan ve Türk TV izleyicisine “absürt” kelimesinin anlamını öğreten Leyla ile Mecnun, Ümit Ünal’ın yönettiği nefis polisiye Çıplak Gerçek ve Serdar Akar’ın Ankara’nın bağlarında cinayet peşinde koşturduğu Behzat Ç. Gibi yakın tarihli diziler varken çıkıp da “Bizim iyi yönetmenlerimiz neden televizyon işleri yapamıyor?” diye sormak abesle iştigaldir. Çünkü, bu isimler çok iyi yönetmen, bunlar da TV’nin yüzakı işlerdir. İtirazı olan?

O yüzden TRT zamanlarına gidip Ziya Öztan’ın, Lütfi Ömer Akad’ın yaptığı işlerin peşine düşmek çok manasız bir nostalji üretme denemesi… Günümüzde TV için çekilen bazı iyi dizileri sinema filmi çekenler üretiyor, yönetiyor, o kadar da acıklı bir durum yok ortada.

Daha önceki yazılarımdan birinde, “spor yazan bile var ama neden sinema yazarlarımız dizi kritiği yapmaz ki”? diye sormuştum. O yazının amacı bir sinema-TV insanının kariyerini eksik takip etmenin getireceği sonuçlara dikkat çekmekti, Bu yazı söylemimi haklı çıkardı. Steven Spielberg, Ron Howard falan iyi güzel de biraz da kendi insanlarımız neler yapıyor diye bakmak gerek.

Bir de şu var; Radikal onu sinemacıdan saymayabilir ama İşler Güçler gibi inanılmaz bir TV dizisine imza atmış olan Selçuk Aydemir bir sinemacı olarak da kendini kanıtladı. Gayet eli yüzü düzgün bir film ve zıpkın gibi bir komedi olan Düğün Dernek’i  4 milyondan fazla kişi sinemaya gidip izledi. Bu güzel bir haber, sevinin diyeceğim ama...

Her yıl "Sinemamız çok gelişti bu yıl şu kadar bilet satıldı" diye övünen ama bilet satan filmleri de yerin dibine sokanlar aynı isimler. Bu işte bir yanlışlık var, yaza yaza çözeceğiz.

MURAT TOLGA ŞEN / murattolga@gmail.com