Medya
12 Nis 2012 16:58 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:32

ÖLMÜŞ İNSANLARI ALLAH'TAN ÖNCE YARGILAMAYIN!

Bugün gazetesi yazarı Nuh Gönültaş, Meral Okay'ın ölümünden sonra yaşanan tartışmalara çok farklı perspektiften baktı.

Ölmüşler ve yaşayanların aidiyetleri hakkında...

Kanaltürk Televizyonu'nda Vatan yazarı Can Ataklı

Sabah yazarı Mahmut Övür'e "Sen Türk müsün" diye sordu.

Aslında birinin birisine milliyetini, aidiyetini, dinini, mezhebini, dünya görüşünü sormasında bir mahzur yok.
Ama... Bu soru "Senin durduğun yer neresi" anlamında, "Sen Türk müsün ki" veya "Sen Kürt müsün ki bu konuyu kendine dert ediyorsun" anlamında sorulunca "bir aşağılama, bir ötekileştirme" hatta "bir tür nefret suçu" kendini gösteriyor.

"Can Ataklı böyle yaptı" demiyorum ama bu vesile ile yazıyorum ki, bu ülkede insanlar birbirlerini kökenleri ile aidiyetleri ile aşağılama gibi hiç de insani olmayan bir yolu seçebiliyorlar.

Bir toplumda insaniyet, her ırktan, dinden, mezhepten insanın ortak paydası olmayınca farklılıklar birer kavga vesilesi ve hatta ötekine hükmetme vesilesi haline geliyor.

Kürt ya da Türk ne fark eder?

Mahmut Övür defalarca yazdı aidiyetini. "Ben Kürt'üm" dedi. Peki o soruyu sormaya ne lüzum var hem de çok izlenen bir televizyon programında?

Osmanlı'da böyle değildi, Osmanlı'da 72 millet vardı ve herkes aidiyetini belli etmekten çekinmezdi. Hatta herkes birbirinin ne olduğunu diğerine ifade edecek kültür kodlarını saklama gereği duymazdı.

Cumhuriyetle, ulus devletle birlikte herkes "Türk" olunca veya herkes Türk olmaya zorlanınca insanlar kendilerini gizlemeye başladılar.

Bugün Türkiye'de hâlâ birçok sanatçı kendi aidiyetini gizleme gereği duyuyor.

Aleviler, Kürtler, dindar Müslümanlar, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Sabetayistler herkes ama herkes takiye yapmaya zorlanıyorlar.

Her türden farklılık bu ülkede kendini resmi ideolojiye göre tanımlama zorunda hissediyor!

Oysa olması gereken herkesin kendisini olduğu gibi ifade edebilmesi, olduğu gibi görünüp, göründüğü gibi olmasıdır.

Ama olmuyor, bu ülkede hayat normalinde akmıyor!

Allah'tan önce yargılamak...

Meral Okay mesela... Şu "Muhteşem Yüzyıl" dizisinin senaristi.

Meral Okay'ın yaptığı bir diziydi sonuçta.

Tarihte kutsal bir alan olabilir mi?

Tarih insanların o olaylara bakışlarıyla ilgili, pek de objektif olmayan, daha çok sübjektif bir alan.

Padişahları kötülemesi bir insanı kötü yapmaz.

Atatürk'e gelince çakıyorsunuz ama Osmanlı padişahlarına bir şey diyenleri susturmaya kalkıyorsunuz.
Bu tavır adil değil.

Her neyse...

Leyla Gencer gibi bir durumla karşı karşıya kaldı öldükten sonra, "cenazesinin yakılmasını" vasiyet ettiği halde bir Müslüman gibi camiden cenaze namazı kılınarak uğurlandı!

Leyla Gencer için de benzeri bir uygulama oldu. Kilisede ayin, camide Kur'an ve krematoryum. Sonra küllerini boğaza saçtılar.

Meral Okay bunu arzu eder miydi?

Etmiyordu zaten. Ölünce yakın beni demişti.

Neyse...

Asıl söylemek istediğim bu ülkede insanlar köklerini saklama gereği duyuyorlar.
Neden acaba?

Bir insan "yakın beni" diyorsa, yakarsınız. Hangi inanca ya da inançsızlığa ait töreni istiyorsa o töreni yaparsınız.

Aslında ben diyorum ki, insanları hem de ölmüş insanları Allah'tan önce yargılamaya bizim hakkımız yok!

Birilerinin inançları ya da aidiyetleri sorgulandığında insanlar önce kötü niyet taşıyıp taşımadıklarına bakıyorlar.

Onun için ölmüşün arkasından değil de o yaşarken konuşmak daha makbul olmalı.

Nuh Gönültaş/Bugün