Medya
08 Şub 2011 08:00 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:01

HANGİ VASIFSIZ İSİMLER MEDYADA KÖŞE YAZARI YA DA YÖNETİCİ YAPILDI?

"Son yıllarda vasfı olmayan adamlar yazar yapıldı, televizyonlara yönetici olarak atandı, önemli yerlere sokuldu."

 Şimdi moda linç kültürü

Bütün bir ömrü gazetecilik yapmak yerine başka meslektaşlarının kuyusunu kazmakla geçen, onları hedef gösterip ihbar etmeye çalışan, yerlerinden olmalarını isteyen isimlere bakıyorum da... Bu linç kültürünün temelinde sadece çok temel bir korku olabilir gibi geliyor bana.

Bu öfkenin, vampirleşmenin korkudan başka bir açıklaması olamaz: Kendi yerlerini korumak, kendi iktidarlarını sürmek için başkalarının kellesinin gitmesi gerektiğine inanmışlar belli ki.

Bakın, bu aralar yine linç kültürü hortladı.
Kendileri gibi düşünmeyen, hatta düşünmeyi bırakın kendileriyle aynı yerde durmayan, yoldaşlık yapmayan, bağımsız kalmayı tercih eden isimlere yönelik sistemli kampanyalar düzenleniyor.

Hepsi aynı metin yazarı tarafından kaleme alınmış gibi duran ortak ithamlar, suçlamalar. Ve hep beraber 'İstifa et, patronun seni işten atsın, hatta öl' çağrıları.

Korkutucu değil mi?
Kendi varoluşunu başkalarının tükenmesine bağlayanların neler yapabileceği, bu uğurda hangi uçlara gidebileceklerini kestirmek mümkün mü?

Bir de eskiden kapalı kapılar ardında, koridorda yapılan adam asma oyunları şimdi aleni, herkesin gözünün önünde sürdürülüyor. Birinin kellesini istemek, onu jurnallemek meslek adabına sığmazdı. Bu yeni linç kültürü ayıp tanımıyor.

Ne yazık ki son yıllarda medyaya çok fazla dışarıdan isim yerleştirildi. Gazetecilik vasıflarına sahip olmayan, bu mesleğin terbiyesini almamış, gerekli eğitimden geçmeyen pek çok kişi devşirildi. Köşe yazarı yapıldı, televizyonlara yönetici olarak atandı, önemli yerlere sokuldu.

Bu da medyada hiç olmadığı kadar çok fazla vasatın yaşam alanı bulmasına neden oldu.

Basit bir örnek vereyim: Hiçbir yeteneği olmayan, hiçbir yeteneği olmadığı için görevden alınan İsmet Berkan isimli bir adam bugün Hürriyet'te köşe yazarlığı yapılabiliyor. Çünkü dönemsel bir ihtiyacı karşılıyor: Hürriyet'in iktidar nezdinde kabul gören bir yazarı olmadığı için. Ama bu ilişki de habercilikle değil, biatla kurulmuş.

Hadi buna bir şey demiyorum. Ama bu durumda biri medya eleştirisi yapmaya kalkarak kendi başarısızlığını ve eksikliklerini başkaları üzerinden temize çekmeye çalışıyor. Buna da sessiz mi kalınacak?

Ne kadar çarpık bir bakış açısı bu: Başka gazetecileri karalayarak kendisini kalıcı kılabileceğini düşünüyor besbelli.
Diyorum ya, bugün dönemsel olarak medyada yer alanlarda belirgin bir gelecek korkusu var.

Toplu linçin nedeni de yarın öbür gün, eskiden olduğu gibi kullanılıp atılmanın önünü kesmek. Her kurumu dönüştürerek, her yerde vasatları egemen kılarak, vasat olmayanları, birazcık daha parıltılı olanları yok ederek kendi türlerini devam ettirmek istiyorlar.
Pusuda beklemelerinin, açık aramalarının, sevmediklerinin ayağının sendelemesi için fırsat kollamalarının nedeni budur.
İyi de keşke bu enerjilerini yaptıkları gazetelere, yönettikleri TV kanallarına harcasalar... Çünkü neye ellerini atsalar kuruyor: Yaptıkları gazeteler satmıyor, TV'leri izlenmiyor.

Hem bu kadar kana susamanın sonu da iyi değil.
Baksanıza Fehmi Koru'ya... Son beş yılını sürekli olarak medyayı yeniden tasarlamaya adamış kendini patronlara önerirken, 'Onu atın beni alın' diye mesaj yollarken kendi kazdığı kuyuya düştü. Yakın arkadaşları bile yardımcı olamıyor ona.

Gelin bu linçten, adam asmaca oyunundan vazgeçin.
Medya herkese yetebilecek kadar büyük bir köydür; burada herkese yer var.

Oray EĞİN / www.aksam.com.tr