Medya
08 Eki 2011 13:31 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:53

GAZETEM DÜN BENİ UTANDIRDI, ÜZDÜ, ÖFKELENDİRDİ!

Fatih Altaylı'nın savunduğu Habertürk'ün kanlı-bıçaklı manşeti için gazetenin yazarları Balçiçek İlter ve Rahşan Gülşan'dan eleştiri geldi...

Habertürk yazarları Balçiçek İlter ve Rahşan Gülşan, bugünkü yazılarında gazetelerinin dün manşetten kullandığı fotoğrafı eleştirdiler. İşte o yazılardan bölümler:

Balçiçer İlter: Bıçak

ŞİMDİ birileri çıkıp da diyebilir ki, "Bir soruna hiç bu kadar net, keskin ve çarpıcı bir şekilde dikkat çekilmemişti!" Gazetemin dünkü sürmanşetinden bahsediyorum elbette. 2 çocuk annesi Şefika Etik'in kocası tarafından bıçaklanmış, öldürülmüş fotoğrafından... Yarı çıplak, kanlar içinde... Sırtında bir bıçak... Hani birçoğunuzun gazeteyi gördüğünüz anda tersini çevirdiğiniz, bakmak istemediğiniz o fotoğraf... 

… Gazetemin yazı işlerindeki bütün meslektaşlarım iyi gazetecilerdir. Haberi koklarlar, bilirler... Kimi benden yaşlı, kimi benden genç... Hepsinin ortak noktası iyi haberci olmaları... Ama benim bugün burada bahsedeceğim şey haberle, gazetecilikle, sayfayla, manşetle, satışla, gündem yaratmakla alakalı değil…
Bugün bahsedeceğim şey vicdanla ilgili... Hani son zamanların moda kelimesiyle... Medya mahallesinin "Hangimiz daha vicdanlıyız" yarışında olduğu bu dönemde, biraz da "insanlık"la ilgili bir şey demek istediğim...
Eğer dün o fotoğrafa bakmayıp gazetenin arkasını çevirdiyseniz, Barbadoslu şarkıcı Rihanna'nın yarı çıplak dans ederkenki bir görüntüsüyle karşılaşmışsınızdır! Gazetelerde kadın bedeninin hunharca sergilendiği arka ve ön sayfalardaki fotoğraflar benim için fark etmiyor! Hepsi pornografik!
Dün gazetemde vicdanımızı kaybetmiştik!
Dün gazetemde insanlığımızı unutmuştuk! Dün gazetemde biz de basbayağı erkek şiddeti gösterdik...  

Kendi karımıza, annemize, ablamıza, kız arkadaşımıza bırakın yapılmasını hayal dahi edemeyeceğimiz bir şeyi alenen yaptık biz!
*
Şimdi birileri çıkıp da diyebilir ki, "Şiddeti eleştirmenin kolay bir yolu yok! Radikal, hatta marjinal davranmazsan bu konuya bu kadar ilgi çekemezsin!"
İlgiyi çektik de nereye?
Öylesine radikal davrandık ki... Hayatını kaybetmiş bir kadının bedenine saygısızlık ettik öncelikle...
İki çocuğunun "anne anısı" adına büyük ayıp ettik! Şefika Etik'in anası-babası hayatta mıdır, neler hissetmiştir, o bölüme hiç girmiyorum, giremiyorum!
Gelelim "şiddet”e şiddetle ilgi çekmeye...
Dün sadece bu fotoğraf konuşuldu konuşulmasına da... Cinayeti işleyen adamdan bahseden yoktu... Şefika Etik'in yaşadıklarını, sığınma evine yerleşip ardından koca ısrarıyla eve dönüşünü anlatan da yoktu. Zorla ikna ettiği karısını sırtından bıçaklayan kocanın fotoğrafı da örneğin sosyal medyada paylaşılanlar arasında değildi! 38 yaşındaki iki çocuk annesi Şefika Etik, çok satan bir gazetenin sürmanşetinde yarı çıplak, sırtında bir bıçakla yatarken, biz normal hayatımıza devam ettik ve kınadık gazeteyi, manşeti atanı, o fotoğrafı basanı...
Katilden, o caniden, o erkek bozuntusundan söz eden bile yoktu! Yani radikal çıkış maalesef amaca da hizmet etmedi, edemedi! Edemezdi zaten...

Simge fotoğraf olarak Ayşe Paşalı yetmemiş miydi ki... Tatmin olmamış mıydık? Niye daha çarpıcısını, daha mahremini aradık?
Bu köşeden defalarca tebrik ettiğim, içinde olmaktan gururlandığım gazetem dün beni utandırdı, üzdü, öfkelendirdi! Diyorum ya, önce anne, ardından kadın ve en son gazeteci olarak...
Dün o fotoğrafa uzun uzun baktım, ardından özür diledim içimden...
Hayattayken umurumuzda olmadığı, öldükten sonra ise saygı duymadığımız için.
Aklımda Şefika Etik'in endişeli gözleriyle bakan başörtülü vesikalı fotoğrafı...
 

Rahşan Gülşan: Dün sırtımızda bıçakla gezdik 

BENİM için hayat ne çok güzel, ne çok kötü başlamıştı dün sabah. Sıradan ve olabildiğince sakin hayatımda her biri bir öncekine benzeyen sabahlardan biri daha başlıyordu.
Türk kahvemi pişirdim. Her sabah oturduğum koltuğuma oturup elimde köpüğünün güzelliğine sevindiğim kahvem olduğu halde gazetelere bakmaya başladım.
Habertürk Gazetesi'ni en son okurum. Ona sıra geldiğinde kahvem bitmişti.
Sürmanşetteki fotoğrafı gördüğümde nefes alamadım.
Gazeteyi katlayıp fotoğrafı görmemişim gibi yaparak katın altında kalan haberleri okumaya çalıştım.
Ama ellerim titrediği için buna muvaffak olamadım.
Fotoğrafa bakmaya çalıştım. Onu da tam beceremedim. Baktığını göremeyen gözlerim sadece o sırta saplanmış dev bıçağın görüntüsünü iletebildi beynime.
Bir an önce evden çıkmak istedim. Giyinmeye çalışırken sırtımdaki bıçağın ağırlığını hissedebiliyordum.
Daha fazla acıtmasın diye kımıldamamaya çalışıyordum.

Dün gün boyu insanlar, "Kadın haklarında ortada kül bırakmayan Rahşan Gülşan ne diyecek bu fotoğrafa" diye sorup durdular.
Hemen söyleyeyim, artık ölü olan ve sesi bir daha çıkamayacak olan o kadının fotoğrafı o kadar yüksek sesle ve susmadan konuşuyor ki beynimin içinde kendi sesimi duyamıyorum.

Bir de aması var bu işin…
O fotoğraf konulurkenki psikolojiyi çok iyi anlıyorum. Ama empati yapmadan da duramıyorum. Ya Şefika Hanım'ın kardeşi, arkadaşı, annesi, babası olsaydım diyorum. Arkadaşımı, annemi, kardeşimi o halde bir gazetenin sürmanşetinde görmek ister miydim, onu öyle hatırlamak ister miydim diyorum. Karşıma hep aynı cevap çıkıyor: "Hayır!" Cevap kısa, sonunda bir de ünlem var...
Kadın veya erkek olmayı ya da kadına şiddet konusunda nefret dolu olmayı bir tarafa bıraktığımda ise bir insan olarak başka bir insanın bu haldeki fotoğrafının yayınlanmasından rahatsızlık duydum.
Çünkü söz konusu fotoğraf, kadına şiddet konusunda bilinç yaratma eşiğini aşmış görünüyor. Ancak ben bu fotoğrafı ülkenin en önemli sorunlarından biri olan kadına şiddetten ayırmakta zorlanıyorum. Gözüm o sırttaki ve dün sırtımıza saplanan bıçağa ve onu saplayana takılıyor...