Gündem
21 Mar 2013 17:31 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:05

GAZETECİ GÖZÜYLE 'SİLİVRİ GERÇEĞİ'

Gazeteci-öğretim görevlisi Pınar Türenç'in yazdığı 'Silivri Gerçeği' kitapçılarda yerini aldı.

"Onların hiçbiri adam öldürmedi. Hiçbiri anayurdun bir karış toprağını bölmek için de çalışmadı. Ellerine silah alıp kimseye kurşun sıkmadı. Hiçbiri dağa çıkmadı. Kırmızı bültenle aranmadı. Onlar, gazeteciydiler, ellerinde sadece kalem vardı. Tabii, ''roli'' de değildi hiçbiri. Almanya'da yeni icat edilen ''robot muhabir roli'' olamazlardı. Şimdilerde, "hak ve özgürlüklerin sınırlarının genişletildiği'' söylenen Türkiye'de, bu tutuklu gazeteciler aylardır, yıllardır, hak ve özgürlüklerini arıyorlar. Dayanılması zor koşullarda tutuklu kaldıkları hücrelerinde özgürlüğe kavuşacakları günü bekliyorlar."

Gazeteci-öğretim görevlisi Pınar Türenç, 'Silivri Gerçeği' adını taşıyan kitabına bu sözlerle başlıyor.

Kitabın hazırlanış aşamasında tutuklu ve tutuksuz yargılanan gazetecilerle görüşen, onların ağzından Silivri'nin gerçek koşullarını öğrenen, defalarca Silivri cezaevine giderek meslektaşlarıyla açık görüşler yapan Pınar Türenç, böylece gazetecilerin ''tutsaklık günlerini'' tarihe not düştü.

Türenç kitabını şu sözlerle anlattı:
"TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu'nun Silivri Raporunu 7 kişilik milletvekili heyeti ile 2 uzman yardımcı hazırlamıştı. Rapor okunduğunda ortaya konan tablo ile tutuklu gazetecilerin anlattıkları ve yaşadıklarının örtüşmediğini gördük. Geniş bir çalışmayla "Gazeteci Gözüyle Silivri Raporu"nu hazırlamaya karar verdik. Kuşkusuz, kitapta yer alan gerçekler, sadece Silivri Ceza İnfaz Kurumları'na özgü değildi. Böylece Komisyon'un inceleme yapmadığı diğer cezaevlerinde yatan tutuklu ve hükümlülerin de bir bakıma "dili" olduk. Şu bir gerçek ki, önemli olan kişi hak ve özgürlüklerinin göz önüne alınması birincil amacımızdır. Onlar önce insan sonra gazetecidir. Silivri Cezaevi'nde kalan tutsak gazeteciler, sadece fiziki tecrit olarak yaşamıyorlar. Aylardır onların sosyalleşmeleri de yasak. Kursa gidemiyorlar, spor yapamıyorlar. Gökyüzünü ve yeşili göremiyorlar. Onların tek televizyonu var. Bir de iki kanallı müzik yayınları. Bazısı sağlık hizmetini alamadığından ölümü bile tattı. Aşırı yağlı yemekleri ancak su ile yıkadıktan sonra yiyebiliyorlar. Daktilo ve bilgisayar tuşları da yok. Elle yazmaktan parmaklar nasır tuttu nicedir. Oysa tutuklama bir tedbir değil miydi? Yıllardır bu işkence niye?"
Kitap, TBMM'nin 550 Milletvekiline de Basın Konseyi tarafından gönderildi.