Fatih Portakal egosunun bedelini ödeyecek mi? Emekçinin isyanı nasıl arşa çıktı?

Fatih Portakal’ın ekrandan yaptığı o utanç verici çıkışı gördüğümde, bu hikaye aklıma geldi yoldaşlar…

Bugün size Yunan mitolojisinden bir hikaye anlatacağım sırdaşlar…
Yakışıklı avcı Narkissos, Olimpos Dağı’ndan bir aşk hikayesi yüzünden kovulur.
Günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir.
Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür.
O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir.
Yerinden kalkamaz, kendine âşık olmuştur.
O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü .
O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir.
Narkissos günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. 

Fatih Portakal’ın ekrandan yaptığı o utanç verici çıkışı gördüğümde, işte bu hikaye aklıma geldi yoldaşlar…

Egosu portakal turuncusuna dönüşmüş bu ekran yüzü ne yaptı?
Önce bilmeyenler için anlatalım…
Portakal, haber anlatımını beğenmediği "dış sesçi"yi bülteni sunarken bir anda canlı canlı eleştirdi.
Memnuniyetsizliğini yükselten bir ses tonuyla ve sinirli bir beden diliyle ifade eden Portakal, şu ifadeleri kullandı: "Nasıl, dış sesini beğendiniz mi, he? Beğendiniz mi? Ben beğenmedim. Bu haberin her detayından ben sorumluyum çünkü adımı bu haber bültenine koydum. Ben sizin karşınızdayım. Bu yüzden aynı özveriyi, duyarlılığı haberin içeriğinde ve seslendirilmesinde görmek istiyorum. Çünkü bu haber bana ait. Montajından seslendirmesine kadar her şey benim sorumluluğumda. Maalesef bu sorumluluğu üzerime alıyorum. Bu dış sesçi için sizden özür diliyorum."

Şu sözler zurnanın zırt dediği yer:
ÇÜNKÜ BEN ADIMI BU HABER BÜLTENİNE KOYDUM.

Portakal sosyal medyada bu yakışıksız tavrı nedeniyle yeterince eleştirildi.
Şu sorular soruldu:
Bu ego ne?
Muhabiri ekrandan neden azarlıyorsun?
Kenara çekip konuşamaz mısın?
Sen kendi ismini neden koca bir haber merkezinin önüne koyuyorsun?
Vesaire… Vesaire…

Portakal’a söylenecek çok şey var emin olun.
Bir kere hata yapmış, üzerine bu kadar gitmeye ne gerek var dediğinizi de duyar gibiyim yoldaşlar.
Ancak keskin kulaklarıma gelen bilgilere göre, Portakal’ın bu tavırları yeni değilmiş.
Uzun süredir, çalışma arkadaşlarına karşı bu tavrı tutunmuş.
Ancak artık egosu öyle bir hale gelmiş ki,
bu tavırları haber merkezlerinin duvarları arasında değil, ekranda, milyonların karşısında yapıvermiş.
Bunun üzerini örten kanal yöneticilerinin de büyük hatası var.

Portakal sadece bir örnek.
Onun gibi daha niceleri var.
Şu emekçilerin dili olsa da bir konuşsalar.

Medya patronları yıllar yılı gazetelerde, tv’lerde adeta bir kast sistemi oluşturdular.
Biliyorsunuz yıllardır bu garip köşemden bu sisteme karşı bayrak açtım.

Ekrana çıkanlar kendilerini şöhretli gazeteci zannediyor.
Ballı maaşlar alıyor.
Günde 2-3 saat çalışıp keyfine bakıyor.
Lüks tatillerde fink atıyor.
Lüks araçlara biniyor.
Lüks evlerde yaşıyor.

Oysa ki gerçek emeği verenler itiliyor, kakılıyor.
İki kuruş paraya çalıştırılıyor.
Ekran yüzünün yöneticiliğini yapan, sürüm sürüm sürünüyor.
Editörü açlığa talim ediyor.
Muhabiri iki kuruş paraya oradan oraya koşuyor.

Bakın, ben şuraya yazıyorum.
Medyamızda baş gösteren maaş krizi nedeniyle, BU DÜZEN BÖYLE DEVAM ETMEZ, EDEMEZ.

Eskiden herkesin bir yaşam standardı vardı.
Bu tür rezillikleri, ego patlamalarını sineye çekiyordu emekçi.
Bence hata da ediyordu ancak herkesin kendi yaşamı.
Çoluk çocuk okutuyor insanlar, neyse…

Fakat yoldşlar, artık emekçi bu kast sistemini,
ego patlamasını sineye çekmez.
Çekemez…

Birileri her şeyin kaymağını yerken,
itilmeye kakılmaya müsaade etmez.

Köşe yazarı gazeteci ayrımı…
Ekran yüzü, haberci ayrımı…
Bu ayrımları yaratan yöneticiler, medya patronları…
Hepinize bravo.
ÇÜNKÜ MEDYA DÜZENİNİ SİZ BİTİRDİNİZ.

Şimdi iki kuruşa haber kanalı çevirmeye çalışıyorsunuz.
Giden emekçinin yerine kalifiye insan bulamıyorsunuz.
Kendi bindiğiniz dalı kesiyorsunuz.
Medya düzeni çökerken, bakalım daha ne rezillikler göreceğiz sırdaşlar…