Medya
26 Eyl 2010 08:19 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:39

EROL SİMAVİ TURGUT ÖZAL'I ÖLDÜRTMEK İSTEMİŞ OLABİLİR Mİ?

Türkiye'nin en büyük gazeteci ailesi Başbakan öldürtmek gibi bir 'gözü dönmüşlüğe' neden kalkışsın?

Erol Simavi, Ozal'ı öldürtmek istemiş olabilir mi?

Ertuğrul Özkök büyük gazetecidir. Yayın yönetmeni olarak da parlak işlere imza atmıştır ama asıl büyük ışıltısı gazeteciliği ve kalemindedir. Olaylara bambaşka perspektiften yaklaşma yetisi, derin birikimi, elastikiyeti ve tüm meslektaşlarını imrendirecek yaşam gustoluğu onu ayrıcalıklı kılar. Yazdığı hemen her konuda tartışma yaratmayı başarır. Siyasetin kasvetli koridorlarında gezerken bir yandan da arsız bir aşk yazısına göz kırpabilir. Okuyucusunu devamlı merakta tutar, şaşırtır. Ve en önemlisi halen ve ısrarla kitap okur. Şimdi bütün bu özelliklerin ve kıvrak bir kalemin birleştiğini düşünün... Ortaya parlak bir gazeteci profili çıkar. (Yöneticiliği dönemindeki günahlarını, siyasilerle sınır tanımayan ilişkilerini ve hırsla bütünleşmiş patron sevgisini bir tarafa bırakıyorum) Çünkü Özkök doğru zamanda doğru yerlerde bulunmayı hep becerdi.

Türkiye'de gazetecilik anayasasının altın maddesi, 'İzmir'de doğma ve Ankara'da yetişme' kuralını yerine getirdi.  Sol aydın pınarımız olan 1.TİP'in en parlak döneminde bulundu. 68'li yılları Paris'te yaşadı. Ünlü Yankı dergisinin şöhretler karmasında onun da ismi vardı. 1990'ların gerilimli yıllarında Moskova'yı yakından takip etti. Öğretim görevliliği, Hürriyet'in Ankara temsilciliği... Bir gazetecide olması gereken ne tecrübe varsa onda vardı.
Kendisiyle barışıktır. Hakkında ne derseniz deyin gülüp geçebilir hatta kendiyle dalga geçebilir. Adeta sinirleri alınmış bir adam zannedersiniz. Ama Ertuğrul Bey'in bir konuda sinirleri hemen kontrolden çıkar. Patronuna laf söylediğinizde... Kural tanımaz patron sevgisinden mi kaynaklanır bilmiyorum ama iş patronunu savunmaya geldi mi o sakin, olgun gazeteci-aydın gider, yerini saldırgan bir adam alıverir.

Ahmet Özal'ın açıklamalarından sonra da böyle oldu. Bir anda kendini kaybetti ve bütün olayları birbirine karıştıran yazılar yazdı. Daha da ileri giderek Ahmet Özal'ın da Çetin Emeç'i öldürtmüş olabileceğini ironik bir dille kaleme aldı. (Oysa bu iddialar yeni değil. Bundan tam 12 yıl önce Korkut Özal, Savcı Cevdet Volkan'a suikast olayının arkasında Simavi Ailesi'nin olduğunu düşündüğünü anlatan bir ifade vermişti) 

Ahmet Özal bundan tam bir ay önce televizyonda benim konuğumdu. Ve bu açıklamalarını orada yapmıştı. Babasına yapılan suikastla ilgili olarak hemen her şeyi konuşmuştuk. Canlı yayında sadece Simavi Ailesi'nin adını vermemiş, ama en büyük medya patronu diyerek onu işaret etmişti. Ancak işin ilginç yanı, bu iddialar Ahmet Özal'a ait değildi. Özal'a suikast girişimini sorgulayan Savcı Uğur Tönük'ün ulaştığı bilgilerdi. Özal programda babasının ölümüyle ilgili daha ilginç ayrıntılar da verdi. 17 Nisan 1993 günü rahatsızlanıp kaldırıldığı Hacettepe Hastanesi'nde yapılan kan tetkiklerinde bulunan bir laborantın kameraya alınmış açıklamalarından söz etti. Laborant Turgut Özal'ın kanında olmaması gereken her şeyin bulunduğunu söylüyordu. (Bu kaset muhtemelen Semra Hanım'ın elinde) İşin daha tuhaf yanı hayatını kaybeden her devlet adamına otopsi yapılması yasal zorunluluktu. Ancak Özal'a yapılmamıştı. Ancak hemen burada bir duruma açıklık kazandıralım. Ahmet Özal'ın Simavi Ailesi ile ilişkilendirdiği olay, Özal'a 1988 de yapılan suikast girişimidir, ölümü değil.

Peki şimdi gelelim suikasta. Gerçekten de bir medya patronu böyle bir işe kalkışabilir mi? Veya soruyu tersten soralım. Türkiye'nin en büyük gazeteci ailesi Başbakan öldürtmek gibi bir 'gözü dönmüşlüğe'  neden kalkışsın?
 O halde Simavi Ailesi'nin hikayesine bir uzanalım.

MEDYA DEVİ DOĞUYOR
Süleyman Sedat Simavi, 1912 yılında İstanbul'da doğdu. Saint Joseph ve Galatasaray Lisesi'nde okudu.  Kısa süre Galatasaray Lisesi'nde öğretmenlik yaptı. Ama asıl ilgi alanı mizahtı. Mizah dergileri çıkarttı. Hanım, Hacıyatmaz, Yıldız, Meraklı Gazeteci, Yeni Kitap, Arkadaş gibi mizah dergileri çıkarttı. Ama en büyük şöhreti Yedigün dergisinde yakaladı.

Hırslı bir yapısı vardı. Yüksek tirajlı bir günlük gazete çıkartmak istiyordu. Haftalık-aylık mizah dergisi çıkartan biri için bu iddialı bir istekti. Büyük sermaye gerektiriyordu. Burada karşısına Burla Biraderler çıktı. Musevi kökenli Burla Ailesi gazetelere büyük ilanlar veriyorlardı. Ama aynı zamanda Türkiye'nin tek büyük kağıt ithalatçısıydılar. Sedat Simavi'ye bu projesinde destek olma sözü verdiler. Kağıt verecekler, karşılığında reklamları yayınlanacaktı. Sedat Bey, bu 'ballı' anlaşmaya yılların kurt tüccarları olan Burla Biraderleri nasıl ikna etmişti? Bilmiyoruz. Bab-ı Ali'deki rakipleri hemen dedikodu üretmeye başladılar.
'Sedat Simavi Yahudiler için bir gazete kuruyor.'

HÜRRİYET KURULUYOR
İsrail Devleti henüz kurulmuştu. Onunla eş zamanlı olarak Türkiye'de kurulan gazetenin adı ise Simavi Ailesi'nin sektördeki rakiplerine laf verecek cinstendi. Hürriyet!'
İlan edilen kimin 'Hürriyet'iydi? Dedikodu çarkları çok fazla işleyince Sedat Bey her zaman yapılan klasik şeye sarıldı. Türk Bayrağı ve Atatürk'e...
Kimler sığınmadı ki bayrağımıza... Neyse... Sedat Bey bununla da sınırlı kalmadı. Bir de gazete logosunun altına dahiyane bir slogan buldu. 'Türkiye Türklerindir' Aksini iddia eden mi olmuştu ki bu 30'lu yılların faşist partilerini andıran bu sloganı kullanmıştı. Uzatmayalım. Sedat Bey 'Yahudi gazetesi' söylentilerinin önüne geçmeye çalışıyordu.

Simavi imparatorluğunun amiral gemisi olacak Hürriyet, 1 Mayıs 1948 (İsrail'in hürriyetini ilan eden deklarasyondan tam 2 hafta önce) kuruldu. Kuruldu kurulmasına ama gazetenin tutup tutmayacağı belli değildi. Sedat Bey büyük baskı altındaydı. Ya tutmazsa endişesi içini yiyip kemiriyordu. Küçük bir siyanür şişesini pantolonunun içine sıkıştırdı. Eğer gazetenin satış raporları iyi gelmez ve gazete batacak olursa, Sedat Bey intihar edecekti. Ama umulan olmadı. Hürriyet okuyucu tarafından büyük ilgi gördü. (Ama Sedat Bey tam bir yıl siyanürü yanında gezdirmeyi sürdürdü) Hürriyet giderek Türkiye'nin en çok satan gazetesi konumuna geldi.

Sedat Simavi 1953 yılının Aralık ayında hayata gözlerini kapadığında gazete iki oğluna kalmıştı. Haldun ve Erol Simavi kardeşler. İki kardeşin de hırs yönünden babalarından altta kalır yanları yoktu. İkisi de kural tanımaz bir büyüme telaşı içindeydiler.

27 MAYIS DESTEKÇİSİ
Demokrat Parti'yle kurdukları sıcak ilişki ve verdikleri destek 1960 ihtilalinde tamamen tersine dönüştü. Bir anda Menderes karşıtı yayınlar yapmaya başladılar. Yassıada duruşmalarından çekilen fotoğrafları Milli Birlik Komitesi'nden satın alıp yayınladılar. Hürriyet gazetesi 27 Mayıs'ı ayakta alkışlıyordu. ( 27 Mayıs'a o kadar destek verdiler ki, ilerleyen yıllarda ünlü 27 Mayısçı Orhan Erkanlı'yı gazeteye idari müdür yaptılar. Hatta Erkanlı yüzünden az daha yanlış (!) bir darbeye de destek vereceklerdi. Talat Aydemir cuntasının planlarının içinde Divan Otel'in barında oturan Orhan Erkanlı'yla beraber Erol Simavi de vardı) 

Bu arada Burla Biraderlerin yerini bir başka büyük sanayici aile almıştı. Arçelik, Ford gibi büyük tüketim gruplarının sahibi Koç Grubu, Hürriyet'in en büyük reklam vereni olmuştu. Kişisel olarak da yakın dostlukları vardı. Özellikle genç patron Rahmi Bey'le Simavi Ailesi'nin yakın dostluğu vardı. Haldun Simavi çapkın bir adamdı. Özellikle cemiyet hayatındaki evli kadınlara ilgi duyardı. Erol ise daha fantastik bir cinsel hayatın adamıydı. Gönül Yazar ile olan evliliği Belma Hanım'dan önceydi ve belki de en mazbut ilişkisiydi. (İlginçtir. Gönül Yazar'dan olan kızı Yasemin, doğan çocuğuna Emin Çölaşan'ın adını verdi.)
Erol Bey ileri derecede masondu.
Şimdi gelelim suikast olayına.

Ertuğrul Özkök, Erol Bey'in Turgut Özal'a hayran olduğunu söylüyor. Doğrudur. Ama Özkök tarihleri biraz karıştırıyor. Dünyanın en şakacı ve centilmen adamı olan ve asla 'şekerim'siz konuşmayan Erol Simavi'nin, Sayın Başbakan hitabıyla başlayan yazısı belki de basın tarihimizin en sert yazısıdır.
Tarih tarih gidelim.

19 Nisan 1988 Erol Simavi, Başbakan Özal'a hitaben bir yazı yazdı. By-pass ameliyatı sırasında birkaç saniye beyne kan gitmediğinden söz etti. Turgut Özal'ı beyni sulanmakla ve ne yaptığını bilmemekle suçladı.


ÜSTAT MASON SİMAVİ
Tam iki ay sonra yani 18 Haziran 1988 günü Turgut Özal suikast girişimine uğradı. Özal'ın iki ay önce tehdit gibi bir yazı aldıktan sonra bu işin azmettiricisi olarak Erol Simavi'yi düşünmesi normal. (Erol Simavi 1988 yılında iyice kontrolden (!) çıkmıştı. Kendisinin üstat mason olduğunu afişe etmiş, ayrıca Süleyman Demirel'in de sıradan bir mason değil üstatlık derecesinde bir mason olduğunu açıklayıvermişti. Hatta biraz daha ileri gidip Alparslan Türkeş'in de masonluk için kendisinden yardım istediğini açıklamıştı.)
Savcı Uğur Tönük, saldırgan üzerinden Afyon Dazkırı'ya oradan da Horzum bağlantısına ulaşmıştı. Biraz daha ilerleyince karşısına Erol Simavi çıktı. Ancak orada dur denildi. Dur diyen isim ise ailenin anlatımına göre Sabri Yirmibeşoğlu'ydu.
Peki şimdi sorulara gelelim...

NEDEN İSVİÇRE'YE GİTTİ?
Bu kadar agresif bir iş hayatının baş aktörleri ne oldu da bir anda medya dünyasından çekildiler? Haldun Simavi Günaydın'ı Erol ise Hürriyet'i sattılar. (Bu arada magazinsel bir bilgi ama belirtmeden geçmeyeyim. Haldun Simavi, Rahmi Bey'in eşi Çiğdem Hanım'la evlendi.)
Babası cebinde siyanür şişesiyle gezen, oğlu uyuşturucu komasında hayatını kaybeden Menderes'e alkış tutup 27 Mayısçılara selam duran, 6-7 Eylül olaylarının organizasyonuna kadar onlarca olayda başrol oynamaktan çekinmeyen bir medya patronu ne oldu da apar topar İsviçre'ye yerleşti.
Neden korktu?
Onu kimler tehdit etmiş olabilir?
Ertuğrul Bey sizin aklınız alıyor mu?
Benim almıyor...!

NOT: SKYTURK ekranlarında her pazar hazırladığım Şimdiki Zaman'da bu akşam araştırmacı yazar Erol Bilbilik konuğum olacak. İzlemenizi tavsiye ederim.
http://twitter.com/gurkanhacir


Gürkan Hacır / Akşam