Medya
05 Ağu 2013 10:20 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:19

CUMHURİYET YAZARI, CAN DÜNDAR'A SAHİP ÇIKTI; "BİRAZ SAYGI"

Cumhuriyet yazarı Ahmet Cemal, Milliyet'teki görevine son verilen Can Dündar'a destek verdi..

Can Dündar'a Saygı...

“Can Dündar da Milliyet’ten atıldı …”

Buradaki iki harflik “da” eki, bugünkü Türkiye’nin medya ve basın gerçeğini vurgulamasından ötürü çok önemli. Artık yalnızca biri iktidardan yana olan, öteki de iktidarı eleştiren olmak üzere iki medya var; ilki, çoğunluk; ikincisi ise neredeyse her gün daha da azalan bir “azınlık”.

Ama fark, yalnızca bununla sınırlı değil. Asıl fark, aynı ülkede çalışan bu iki medyanın bütün araçları ile iki farklı ülkeyi göstermesi ve yazması. Çoğunluğun ekranlarına ve gazetelerine göre örneğin bu ülkede polise saldıran ve “saldırırken” ölenler, gözlerini yitirenler, ağır ya da hafif yaralananlar var. Şehrin deniz kenarındaki meydanlarından birinde, bir Almadovar’a bile parmak ısırtacak bir düş gücünün ürünü olan, türbanlı bir kadının peşinden koşup onu taciz eden yüz tane “yarı çıplak” erkek var. (Yeri gelmişken belirtelim: Böyle bir düş gücünün uygun bir zamanda “güvenilir” bir psikolojik ve psikanalitik çözümlemeden geçirilmesi, toplumumuzun gelecekteki ruh sağlığı açısından son derece önemli!). Ve nihayet, örneğin bir camiye girip içki içen ve öpüşen gençler var. Azınlığın gittikçe azalan ekranlarından ve gazetelerinden yansıyan gerçekler ise çok farklı. Örneğin ölenler ve yaralananlar, saldıran değil polisten kaçan kişiler; zaten “saldıran” olamazlar, çünkü gaz maskelerinden başka “silahları” yok. Bir kadını kovalayan yüz yarı çıplak erkek gösteren tek bir MOBESE kaydı yok. Bu gerçeküstücü sahnenin tanığı da çıkmadı. Camide içki içtikleri ve öpüştükleri söylenen gençler için de öyle. Üstelik bu son suçlamalar için altı saat sorgulanmasına rağmen şöyle demekte direnen bir cami imamı var: “Ben din adamıyım, yalan söyleyemem; camimde böyle şeyler olduğunu görmedim…”

Gazetecilik uğraşına adım attığından bu yana hep gerçeklerden yana savaşım veren, “gerçeğin hiçbir yalana benzemediğine” kesinlikle inanmış bir gazeteci ve yazar olan Can Dündar, işte böyle bir ortamda ve kendini gerçeğe bunca adadığı için gazetesinden atıldı. Kişilere tapma kültüne: “Başbakan istesin, gazetemi hemen kapatırım!” diyecek kadar batmış bir gazete sahibi tarafından işinden kovuldu.

Yakın sayılabilecek bir geçmişte, Mustafa Kemal Atatürk’ün Mustafa’sına tahammül edememe bağnazlığına karşı o eşsiz “Mustafa” belgeseliyle ve kitabıyla karşı çıkmaktan çekinmeyecek kadar yürekli olan Can Dündar, Köy Enstitüleri’ni ve Devlet Tiyatroları’nın kuruluşunu konu alan belgesel filmleri ve yayınlarıyla da sürekli Aydınlanma’dan yana olan duruşunu hiç sarsılmaksızın sergiledi. Televizyonlarda düzenlediği tartışma programları ise hep eleştirel düşünebilmenin önemini vurgulayan yapımlar oldu.

Ahmet Cemal'in yazısının tamamı için tıklayın